23 Nisan günü Hacı Bayram Camii'nde mahşeri bir kalabalık toplanır. Her zamankinden daha yoğun duygularla cuma namazı kılınır. Namaz sonrasında, çoğunun halkın içinden çıkmış kimseler oldukları giysilerinden kolaylıkla anlaşılan milletvekilleri, daha önceden İttihat ve Terakki Kulübü olarak inşa edilmiş ve Meclis olması kararlaştınlmış binaya gitmek üzere topluca hareket ederler. Her yer insan doludur; Hacı Bayram Camii ile Meclis binasının bulunduğu meydanın arası tüm Ankaralılarla ve çevre köylerden, kasabalardan gelenlerle hınca hınç doludur. Hemen herkes sesli veya sessiz dua mırıldanmakta, tekbir getirmektedir. O anı yaşayanların şahitliğiyle öğrendiğimize göre, Anadolu'nun bu küçük yerleşim birimi, o gün tarihi boyunca hiç şahit olmadığı bir biçimde "ruhani hava" ile kuşatılır. Ankara'nın her bir yanında tehliller ve tedbirler3 yankılanır, Ankara "pek dindarane, daha doğrusu pek dervişane bir merasime"4 tanık olur
Milletvekilleri dua ederek Meclis binasının önüne gelirler. Burada da topluca dua edilir. Hayırlara vesile olması dilekleriyle kurbanlar kesilir5.
3) Hamdullah Suphi, Günebakan, s.169
4) Karabekir, İstiklal Harbimiz, s. 617
5) Kazım Karabekir'in ifade ettiği "ruhani hava", Birinci Mecliste, özellikle ilk zamanlar hep güçlü bir şekilde varolur. Meclisin bu özelliğine tanıklık etmesi açısından İzmir Milletvekili Mahmut Esat Bozkurt'un şu açıklaması önemlidir: "Mecliste müezzin beş vakit ezan okur, imam cemaate namaz kıldırırdı". Ancak bu "ruhani hava" zamanla bozulur. Bozkurt ve Atay zamanla gerçekleşen değişimi şöyle anlatırlar: "Dikkate değer ki, Kurtuluş Savaşlan zaferle taçlandıktan sonra, Atatürk, Ankara'ya döndü, Meclis kapısı önünde resmi üniformasiyle bekleyen imam efendi, Atatürk'ü durdurdu, ellerini kaldırdı, fakat, dini duaya başlar başlamaz, Atatürk hiddetle: "Burada böyle şeylere lüzum yoktur. Bunları camide yapabilirsiniz! Biz savaşı dua ile değil, Mehmetçiğin kanı ile kazandık!" dedi ve imamı kovdu" (Bozkurt, Atatürk İhtilali, s. 146,147). Falih Rıfkı Atay, Bozkurt'un anlattığı olayı Mustafa Kemal' den duyduğu biçimiyle şöyle nakleder: "Sakarya'dan dönmüştüm. İstasyona çıkınca hocaların beni Hacı Bayram'a götüreceklerini haber verdiler. Baktım ki, Mehmetçiğin zaferini türbeye kaptıracağız. Red de edemezdim, kalabalık arasında yavaş yavaş yürüyerek bir tertip düşünüyordum. Tam Meclis'in önüne gelince, birden ayrıldım, balkona çıkarak nutuk söylemeye hazırlandım. Halk da milletvekillerine katılarak karşımda bir dinleyiciler kalabalığı toplandı. Söyledim, sonra içeri girdim. Program bu olmuştu (Atay, Çankaya, s. 365)