Gönderi

Fikir özgürlüğü mü? Bana var sana yok
Milli Mücadele'nin bitişi ve TBMM'nin ülkede tek irade haline gelişini takip eden günlerde, 26 Kasım'da, Mustafa Kemal Paşa'ya bağlılığıyla bi­linen "Anadolu'da Yeni Gün" Gazetesinde "Yeni Bir Cidal Devri" ismiyle bir makale yayınlanır. Makalenin yazan Birinci Grubun önde gelen üyele­rinden İzmir Milletvekili Yunus Nadi'dir. Millet Meclisi'nin egemenliğine karşı saldırgan bir dille kaleme alınan makalede, Meclisteki bir kısım mil­letvekili için "sultan ve padişah isteyen sefil ruhlar" ifadesi kullanılmakta ve bu kimselerin "kendi kanları içinde boğulacakları" ifade edilmektedir. Makale "yeni bir cidal devrinin açıldığını" bu devrin "milletin kat'i haki­miyeti" ile biteceği dile getirilmektedir. Makalede isim verilmez. Ancak, aşağılanıp tehdit edilenlerin İkinci Grup üyeleri olduğu açıktır. Meclis bir anda karışır. İkinci Grup üyeleri son derece rahatsız olurlar. Meclisin iradesini çiğneyerek milletvekille­rini tehdit eden zihniyete ve üstelik kendileri ilk günden itibaren salta­nata açıkça karşı olmalarına rağmen saltanatçılıkla itham edilmelerine ta­hammül edemezler. İsmail Şükrü Bey (Afyon), yazı ile Meclise ve Meclis üyelerine saldırıldığını, Mustafa Kemal Paşa'nın Meclisi dağıtmak gibi bir niyet taşıdığını ileri sürer. Diğer bazı milletvekilleri de İsmail Şükrü Beyi haklı bulduklarını ifade ederler. Necip Bey (Ertuğrul) de Yunus Nadi'nin Meclisin meşru haklarına karşı isyankar bir tutum içerisinde ol­duğunu, cezalandırılması gerektiğini ifade eder. Salahattin Bey (Mersin) ve 24 arkadaşı makaleyle ilgili olarak Meclis soruşturması talebinde bulunurlar. Yunus Nadi, gazeteci olduğunu ve basının hür olduğunu ifade ederek kendisini savunması üzerine; Neşet Bey (Çankırı), işlenen suçun basın suçu değil, vatan hainliği olduğunu belirtir. İsmail Şükrü Bey, so­ruşturma açılmaması durumunda Adliye Vekili'nin de sorumlu olacağını savunur. Başkanlık Divanı makalenin incelenmesine karar verir ve ince­leme sonunda makale de suç unsuru bulunmadığı sonucuna ulaşıldığını açıklar. Bunun üzerine Hüseyin Avni (Ulaş) Bey, basın ve fikir özgürlüğü­nün esas olduğunu, ancak, makalede bu hürriyetin çiğnendiğini, maka­lenin ''fikrim dışında söz söyletmem" anlayışını dile getirdiğini ifade eden uzun bir konuşma yapar. Hüseyin Avni Bey'in konuşması bazı Birinci Grup üyeleri tarafından sık sık laf atılarak kesilmeye çalışılır. Hüseyin Avni Bey, bu konuşmasında da Meclis'in üzerinde irade olmadığını ıs­rarla belirtir. Bunu ise, Meclis'in isterse padişahı dahi getirebileceğini be­lirten sözleriyle açıklar. Hüseyin Avni Bey'in, Meclisin iradesinin büyüklüğünü ifade etmek amacıyla sarf ettiği "Meclis isterse padişahı dahi getirir" sözü, Birinci Grup üyeleri için İkinci Grup aleyhinde kullanabilecekleri önemli bir malzeme olur. Meclisteki konuşmalar bir anda bu merkeze kayar. Birinci Gruptan Celal Nuri (İleri) Bey (Gelibolu), "katiyyen getiremez" diyerek müda­ hale eder. Hüseyin Avni Bey "İsterse getirir; gücünün sınır ve sonu yoktur" karşılığını verir. Diğer bazı Birinci Grup üyeleri de benzer suçlamalarda bulunurlar. Hüseyin Avni Bey; "sözlerime ayrı bir anlam yüklemeyiniz ... Saltanata ilk önce isyan eden benim arkadaşlar. Efendiler! Milli hareket başlamadan yedi ay önce o saraya hücum ve isyan edenlerdenim. Efendiler! Hakkı hükümraniden dolayı karşıma değil o saray, herhangi bir adam çı­karsa, Yunanlı, İngiliz kadar düşmanımdır. İster Paşalar olsun, ister hocalar olsun, ister hacılar olsun. Kim olursa olsun düşmanımdır. Ben vicdanımdan başka kimseden mükafat beklemiyorum. Davamı samimi olarak yürütüyo­rum. Sonu da öncesi de bu. Yoksa günün siyasetine bağlı olarak, her gün bir şey yazar adam değilim"
·
6 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.