Enver, onu görmeyi reddettiğinde de ona acı bir mektup yazdı.
Üçlü yönetim onu bir baş belası olarak görüyordu. Tehlikeli değildi. Hiç kimse ona yardım etmediği gibi, onu dinleyen de yoktu; kimsenin onunla yapacak işi yoktu.
Gene de baş belasının biriydi. En iyisi yoldan çekilmesi olacaktı.
Fethi elçi olarak Sofya’ya gitmişti. Mustafa Kemal’le o, eskiden beri iyi arkadaştılar. Mustafa Kemal de Sofya’ya gitmeliydi. Askeri ataşe olarak atandı ve görevini tanımlayan belgeyi bir an evvel Fethi’ye götürme emrini aldı.
Mustafa Kemal, Sofya’daki görevini bir sürgün olarak kabul etti. İstanbul’daki yaşamla bağları koparılmıştı; askeri ataşelik mevkii profesyonel bir asker için gerçekten etkin görev yapabilme olanağını sağlamıyordu. Yapılacak ne iş varsa hepsini mükemmelen yapıyordu. Bulgar Başkumandanı Kitcheff ve Genelkurmayı’yla arkadaşlık ediyor, tören ve tatbikatlara katılıyor ve gözlemlerini Fethi’ye rapor ediyordu.
En iyi arkadaşının Bolayır’dan kendi kolordusunu püskürtmüş general olan Sava Savoff un olması, Mustafa Kemal’in kendine özgü bir yönünü göstermekteydi. Rakip “birader” subaylardan ve politikacılardan nefret ediyordu; cesur bir düşmana
ise saygı duyuyordu. Sava Savoff, Bolayır önlerinde eşine az rastlanır bir yiğitlik göstermişti. Bu yüzden Mustafa Kemal, Sofya’ya gidince onu arayıp bulmuş ve onunla yakın arkadaşlık kurmuştu.
Ancak, yapacak pek az işi vardı, bunlar da sevdiği şeyler değildi. Hiçbir şey yapmadan oturacak türden bir adam değildi. işte olsun, eğlencede olsun bir şeyle meşgul olmalı, yaptığı işe bütün güç ve dikkatini vermeliydi. Yapacak çok az iş varsa, bu kez ilgisini eğlencede yoğunlaştırıyordu. Askeri ataşelik konumu ona bir diplomatın ayrıcalık ve muafiyetlerinin yanı sıra bir askerin çapkınlıkları için de fırsatlar sağlamaktaydı. Görevinin avantajlarını her iki yönden de bol bol kullanmaktaydı.
Bir öğretmenden düzenli olarak aldığı derslerle balo dansı öğrendi ve bundan sonra nerede ve ne zaman fırsat bulursa, ama hep resmigeçitteymişçesine dimdik dans etmeye başladı. Kabul salonlarına girip çıkmaya da başlamış ve Sofya hanımefendileriyle flört ederek bir sosyete çapkını olmaya çalışmışsa da bu hanımefendiler onu fazlasıyla acemi bulmuşlardı. Mustafa Kemal, zeki ve yükse mevkie sahip bir subaydı, ama hepsi o kadar... Türklerden hiçbir zaman hoşlanmamış olmalarının yanı sıra, Mustafa Kemal ne yakışıldı ne de çekici bir erkekti. Tavırları çiğdi; ya kasvetli kasvetli ve donmuş gibi bir yüz takınarak azametli bir tavırla dimdik yürüyor ya da ters türs konuşuyordu. Ne havadan sudan sohbet edebilme yeteneğine sahipti, ne hoş bir çapkındı ne de hanımefendilere dalkavukluk etmeyi beceriyordu. Küçük flört oyunlarının hazlarından pek bir şey anlamıyordu. Her hanımdan dobra dobra kendisiyle yatağa girmesini talep ediyordu; eğer reddedilecek olursa, ona olan ilgisini kaybediyor, fakat hemen ardından, yine dobra dobra, bir başka hanıma aynı soruyu soruyordu. Kısa bir süre için, ipek gibi yumuşak saçlı bir genç kıza, General Kovatçev’in kızına âşık olur gibi oldu; ama kız ona hiç yüz vermedi.
Çok geçmeden bu hanımlar onu, tatlı dilli, nazik, yumuşak başlı bir Türk olan Fethi’nin tam tersi olarak geleneksel Türk tipinde, kaba bir erkek olarak mimlediler. Dans edişine ve salon adabını öğrenme çabalarına gülüyorlardı. Onu müthiş bir baş ağrısı olarak kabul edip hemen unuttular.
Alıngan ve duyarlı biri olan Mustafa Kemal eskisinden de kibirli davranmaya, onlardan uzak durmaya başladı. Kendisini tüm kalbiyi sevmediği halde arzusundan yararlanarak ona eziyet ve işkence eden, ona dudak büken ve onu kendi kahramanı olarak kabul etmeyecek olan bu sosyete hanımlarının nezaket kurallarından ve gevezeliklerinden geçmekteydi. Sabırsızlıktan deliye dönmüştü. Yıllardır bu işin eğitimini aldığı ve çalıştığı halde fırsatlar elinden kayıp gitmekteydi. Enver’e telgraf çekip bir kumandanlık istediyse de nazik fakat kesin bir dille kendisine ihtiyaç duyulduğu yerde, Sofya’da kalması gerektiği emrini aldı. Yine telgraf çekti, ancak, bu kez yanıt alamadı. Arkadaşlarına gönderdiği mektup ve mesajlardan da hiçbir sonuç çıkmıyordu; Fethi de ona yardım edemiyordu.
Haftalar aylara dönüştü. 1915 Şubatı’na gelinmişti bile. Mustafa Kemal, olayların dışında kalmaktansa izinsiz olarak Sofya’dan ayrılıp savaş içinde görev almaya karar verdi. İstanbul’dan onu göreve çağıran emir geldiğinde, eşyalarını toplamıştı ve yol planlarını hazırlamaktaydı.