Gönderi

İKTİDARIN ORTAKLARI: HATTİ BÜYÜK KRALİÇELERİ Hitit toplumunun eşsiz özelliklerinden biri de First Lat(y'lerinin konumudur. Daha önce gördüğümüz gibi kraliçe kimi zaman Tavananna kavramıyla ifade edilirdi. Belki de Luvice veya Hattice kökenli olan bu terim ilk Hitit kraliçesinin ismi ve Labarna'nın ka­dınlar için kullanılan eşdeğeri olabilir. Terim, ilk kraliçenin varisleri için kullanılan bir unvana dönüştü. Tavananna'nın başlıca görevi Hitit diyarının baş rahibeliğiydi. Dolayısıyla kraliçe, sektiler ve dini otoritenin birbirine geçtiği bir devlette ciddi bir güce ve otoriteye sahipti. Kraliçe ayrıca kraliyet hanesini yönetirdi. Bu rolü de ona büyük bir güç ve nüfuz sağlar; onu kralın cariyelerden meydana gelen haremi, bu kadınlardan doğan çok sayıda çocuğu ve sarayın gündelik işlerinin yürütülmesinde otorite sahibi kılardı. Kraliçenin konumunu yaşam boyu sürdürmesi onu daha da güçlü kılardı. Ya­şamına saltanat süren bir kralın karısı veya cariyesi olarak başlasa da, kocası kendisinden önce ölürse ölümüne dek Tavananna olarak ka­lırdı. Buna göre Tavananna, kralın eşi, yeni kralın annesi veya bazen kralın kız kardeşi, halası veya teyzesi veya başka bir akrabası olabilir­di. Yeni kral kendine bir eş alırsa, bu eş eski Tavananna'nın ölmesini beklemek zorundaydı; ancak ondan sonra First Lady olabilirdi. Normal şartlar altında olan buydu. Aksi halde Tavananna'nın aykırı konumu, son derece ataerkil ve erkek odaklı bir toplumda, sarayda ve sarayın dışında ciddi huzursuzluklar doğurabilirdi. Bu durum özellikle makam sahibi, otoritesinin sınırlarını aşarsa veya yolsuzluğa ve suça bulaşırsa ortaya çıkabilirdi. Söylenenlere göre bazı Tavanannalar tam da böyle yaptılar. Ancak bu kraliçeler, daha sonra göreceğimiz gibi adaletten kaçamadılar. Tavananna Kendi Çabasıyla mı Hükümdar Olurdu? Tavananna'ya ilişkin elimizdeki ilk tarihsel atıf, I. Hattuşili'nin Yıl­lıkları hın giriş kısmında yer alır. Kralın önemli belgelerin başında veya kraliyet mühürlerinde kraliyet unvanlarını kullanarak ve bir veya birden fazla selefıyle olan ilişkisini belirterek (örneğin x'in oğlu veya y'nin torunu) kendisini tanımlaması yaygın bir uygulamaydı. Örneğin yıllıklarda Hattuşili 'Büyük Kral, Tabarna, Hattuşili, Hatti Kralı, Kuşşar kentinin yöneticisi' olduğunu söyledikten sonra 'Ta­vananna' nın erkek kardeşinin oğlu olduğunu' ekler. Hitit kraliyet unvanları açısından eşsiz olan bu son sözcükleri açıklamak için çok sayıda girişim yapılmış olmalıdır. Örneğin bu söz­ler amcadan veya dayıdan (veya bu durumda yengeden) yeğene geçen bir veraset sistemi mi vardı? Aklınıza başka olasılıklar geliyor mu? Be­nim bir fikrim var. Diğer bilim insanları, tam anlamıyla bir spekü­lasyon olan bu fikre katılmayacaklardır. Elbette ben de tamamen bu fıkre sadık sayılmam ancak bu fikri kategorik olarak çürütecek bir ar­güman bilmiyorum. Bu nedenle beyin fırtınası yapmama izin veriniz. Tavananna'nın başlangıçta kraliyet ailesinin en yüksek dereceli kadın üyesi olduğunu belirtmiştim. Malta haçı şeklindeki bir mü­hürde, on dördüncü yüzyılda saltanat sürmüş Murşili'nin (il) en az sekiz nesil geriye giden bir soy ağacı bulunur; ilk isimler Labarna ve Tavananna'dır. 1 Yeniden sıraladığım ve yorumladığım olaylara gö­re Şanahuitta'daki bir darbe sonucunda Labarna'nın oğlu ve büyük olasılıkla varisi iktidardan düşürülmüş ve öldürülmüştür. Yeni La­barna' nın erkek bir varisi olmayabilirdi. Kral (bence) halefini seçti ve tebaasına çağrı yaparak kararına uyulmasını istedi. Halef genelde kralın yakın ailesi içinden seçilirdi. Ancak koşullar gereği kral yan­soy akrabalarını, örneğin yeğenini de veliaht tayin edebilirdi. Bu koşullar altında Labarna, yerine geçecek oğulları yoksa Tava­nanna unvanını alacak bir kızını seçer ve onu krallığın yeni hüküm­darı mı yapardı? Hattuşili' nin yerine de kızı mı geçmişti? Bu durum kraliçeye neden Tavananna unvanının tanındığını açıklamaktadır. Eğer Tavananna' nın kendi oğulları veya yerine geçecek uygun erkek evlatlar yoksa kralın erkek kardeşinin oğluna geçen hükümdarlık sayesinde veraset hala aynı aile içinde kalabilirdi. Bu erkek kardeşin, ilk Labarna'nın oğlu olduğunu ve krallığı yönetmesi beklenirken Şanahuittaaaki ayaklanmada hayatını kaybetmiş olabileceğini öne sürüyorum. Kral Telipinu ise kralın kızlarından birinin kocasıydı ve kral tarafından evlat edinilerek onun varisi olmuştu. Ancak Telipi­nu'dan önce böyle bir hükmün olduğuna veya uygulandığına ilişkin elimizde bir kanıt bulunmamaktadır. Öne sürdüğüm fikre ilişkin sunulacak en bariz itiraz, Hitit ta­rihinde krallığın bir kraliçe tarafından idare edilmemesidir. Üstelik başka metinlerde de kadın bir hükümdara ilişkin bir atıf bulunma­maktadır. Yine de bölge tarihinde kadın hükümdarların görülmedi­ğini söyleyemeyiz. Asur kolonileri dönemine ait tüccar metinlerinden kraliçenin kervanların geçtiği bazı kentleri yönettiğini öğreniyoruz. Ayrıca Hitit kayıtlarında muhafaza edilen mitolojik bir geleneğe gö­re, yılda 30 erkek çocuk doğurmayı başaran 'Kaneş kraliçesi' adlı bir karakter vardır.2 Metnin bu kısmı masal olsa da (metin ilerledikçe daha tarihsel bir niteliğe bürünür) hükümdarlık yapan kraliçe fikri­nin tamamen inanılmaz olmadığını gösterir. Eğer başka bir Büyük Krallık'la tarihsel bir bağlantı kurmak istersek Mısır' a göz atmamız yeterli olacaktır. Mısır'da tüm geleneklere ve geçmişe rağmen Tava­nanna' nın 'saltanatından' 150 yıl kadar sonra bir kadın (büyük olası­lıkla firavun Hatşepsut) hüküm sürmüştür. Onun ölümünden sonra halefi III. Tuthmosis, Hatşepsut'un suretlerini ve saltanatına ait diğer kayıtları yok etmiştir. Tavananna ismi de bilmediğimiz nedenlerden resmi Hitit kayıtlarından çıkarılmış mıydı? Hattuşili'nin saltanatında Tavananna'ya yapılan başka bir atıf vardır. Kraliçe, bu kez kin dolu bir kararnameye konu olur: Gelecekte kimse Tavananna' nın adını anmasın. Kimse onun oğulları ve kızlarından bahsetmesin. Eğer Hatti' nin oğulla­rından bir kimse onlar hakkında konuşursa, onun boğazını kesin ve cesedini kent kapısına asın. Tebaamdan herhangi biri onların adlarını anarsa artık tebaam olmayacaktır. Bo­ğazı kesilecek ve kent kapısına asılacaktır. Peki kralın gazabını çeken bu kişi kimdi? Belki de kralın eşiydi ve kocasının tahta çıkışından sonra Tavananna unvanını almıştı. Eğer öyle ise kadının çocukları, en azından iki çocuğu, ihanetleri nede­niyle babaları tarafından evlatlıktan reddedilmiş ve anıları lanetlen­mişti. Ancak Tavananna unvanı Hattuşili'nin kız kardeşine de ait olabilir. Böylece oğlu, erkek kardeşinin yerine geçemeyecekti. Belki de Tavananna, çocuklarıyla birlikte sürekli olarak krala karşı gelmiş­ti. Belki de kararnamede o ve ailesi hedef alınmıştı. Hain Üvey Anne Ne olursa olsun Tavananna makamı var olmaya devam etti. Daha sonraki bazı Tavanannalar görevlerini komplolardan uzak durarak sadık bir şekilde yerine getirmiş olmalıdırlar çünkü onların adlarını bile bilmiyoruz. Ancak bir kısmı da son derece sorunluydu. Bu kra­liçelerden en kötü şöhretlisi Tavananna unvanını adı olarak kulla­nan Şuppiluliuma'nın Babilli karısıydı. Kraliçenin Şuppiluliuma'yla evliliğinin hangi koşullarda gerçekleştiği bilinmemektedir. Bununla birlikte anlaşıldığına göre Şuppiluliuma yeniden evlenmek için beş oğlunun annesi eski eşi Henti'yi bıraktı (belki de sürgüne gönder­di). Kuşkusuz bu hareketindeki başlıca güdü devletin durumuydu. Sonuçta Babilli Tavananna, Şuppiluliuma'dan daha uzun yaşadı ve II. Arnuvanda' nın kısa saltanatında ve Arnuvanda' nın kardeşi ve ha­lefi II. Murşili' nin saltanatının bir kısmı boyunca makamının sağla­dığı iktidar ve ayrıcalıkların keyfini sürdü. Murşili bize Babilli Tavananna'nın gücünü nasıl suiistimal etti­ğine ilişkin çarpıcı kayıtlar bırakmıştır. Kral, kraliçenin kraliyet sara­yındaki baskın davranışlarından ve bunun ötesindeki aşırılıklarından, sarayın hazinelerini boşaltarak gözdeleri için müsrif harcamalar yaptı­ğından ve ülkeye sevimsiz yabancı gelenekler getirdiğinden bahseder. Belli ki babası da, belki de yurtdışında seferlerle meşgul olduğundan, kızını dizginlemek için hiçbir şey yapmıyordu. Onun ölümünden sonra kraliçe yıkıcı ve bozguncu faaliyetlerini sürdürdü. Murşili, 'ba­bamın ve kardeşimin zamanında kralın hanesini ve Hatti Ülkesi' ni yönetti' diye şikayet eder. Murşili tahta çıktıktan sonra bir süre krali­çenin davranışlarına pek de engel olamadı. Ancak kendi karısı ağır bir biçimde hastalanıp öldükten sonra durum değişti. Bu, bardağı taşıran son damlaydı. Karısının ölümünden doğrudan üvey annesini sorum­lu tutan (gerçekten de üvey oğlunun annesini sarayda bir tehdit ola­rak görmüş olabilir) Murşili, Tavananna'yı cinayetten yargılattı. Tava­nanna suçlu bulundu ve saraydan sürgüne gönderildi5 (Hitit kralları hata yapan aile üyelerine, en ağır suçları işleseler bile sürgünden daha ağır bir ceza vermeme konusunda son derece titizdiler). Ancak Babilli Tavananna krallıkta rahatsızlık verici bir nüfuz kaza­nan son kraliçe değildi. Gerçekten de Babillinin gözden düşmesinden çok uzun bir süre geçmeden Tanuhepa (Danuhepa) adında başka bir Hitit kraliçesi kralla ters düştü. Tanuhepa belki de Murşili'nin daha sonraki eşiydi veya oğlu ve halefi Muvattalli'yle evlenmişti. Ne olursa olsun Tanuhepa, belli ki kutsal değerlere saygısızlık ettiğinden Muvat­talli'yle anlaşmazlık yaşadı ve kral tarafından mahkemeye çıkarıldı. O da Babilli Tavananna gibi suçlu bulunarak sürgüne gönderildi. Heybetli Puduhepa Bununla birlikte tüm zamanların en kuvvetli ve en meşhur Hitit kraliçesi, Murşili'nin oğlu ve üçüncü halefi III. Hattuşili'nin eşi olan Puduhepa'ydı. Önceki bölümde belirttiğimiz gibi Puduhepa, Kizzu­vatna'daki bir Hurri rahibinin kızıydı ve Suriye'den dönen Hattuşili ile evlenmişti. O zaman Hitit tahtında hala Muvattalli vardı ve taht varisi Urhi-Teşup'a geçmişti. Ancak gördüğümüz gibi Urhi-Teşup birkaç yıl sonra tahtı amcası Hattuşili'ye bırakmak zorunda kaldı. Puduhepa da Hitit İmparatorluğu'nun First Lady'si oldu. Büyük ola­sılıkla kocasından çok daha genç olan kraliçe krallıkta muazzam bir nüfuz sahibi oldu. Üstelik yalnızca tahtın ardındaki güç değildi aksine tahttaki kocasının yanında gerçek bir iktidar elde etti. Puduhepa, Mısır'la yapılan meşhur antlaşma da dahil antlaş­maları kocasıyla birlikte imzaladı. Firavun Ramses'le mektuplaştı. Firavun, eşine gönderdiği mektupların bir kopyasını da ona gönder­di. Kocasıyla birlikte tanrılara düzenli olarak adaklar sundu. Dini festivallere katıldı ve önemli davalarda yargıç olarak görev yaptı. Kuşkusuz Puduhepa'nın gücü ve nüfuzu, çocukluğundan beri koca­sının peşini bırakmayan rahatsızlığı ilerledikçe daha da arttı. Elbette kraliçenin başlıca görevlerinden biri kraliyet sarayının idaresiydi. Hattuşili'nin gelini olarak Hattuşa'ya geldiğinde sarayı kocasının cariyeleri ve onlardan olan çocuklarıyla dolu bulmuştu; dolayısıyla sarayın idaresi hiç de kolay bir iş sayılmazdı. Puduhepa daha sonra Hitit prensesleri ve yabancı veya tabi hükümdarlar arasındaki ittifak amaçlı evliliklerde çöpçatanlık da yaptı. Anlaşıldığına göre Puduhepa' nın gücü ve nüfuzu krallığın yararı­na oldu. Ancak kraliçe kaçınılmaz olarak saray çevrelerinde düşmanlar edindi. Kocasının ölümünden sonra ona karşı gösterilen düşmanlık­lar artmış olmalıdır. Oğlu Tudhaliya, büyük olasılıkla Puduhepa'nın ayarladığı bir düğünde Babilli bir prensesle evlendi. Tudhaliya'nın tahta çıkışından sonra karı-koca ve Puduhepa arasında sorunlar çıktı zira Puduhepa kocasının saltanatı sırasında kendisine tanınan yetkileri kullanmaya devam ediyordu. Bu döneme ait bir kahin met­ni, saraydaki kadınların Büyük Kraliçe taraftarları ve ona karşı çı­kanlar olarak iki hizbe ayrıldığını belirtir. Burada adı geçen Büyük Kraliçe Puduhepa olmalıdır. Gerçekten de Puduhepa, kraliyet ailesi içindeki düşmanlıklar nedeniyle saraydan sürülmüş olabilir.6 Öyle bi­le olsa Puduhepa' nın ölümüne dek krallığın iç ve dış işlerinde etkisini sürdürdüğü sanılmaktadır. Kraliçe öldüğünde en az 90 yaşındaydı.
·
48 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.