Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

96 syf.
·
Puan vermedi
Gurabahane-i Laklakan
"Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden, Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak, Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak... Sular sarardı... Yüzün perde perde solmakta, Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta... Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller, Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller, Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer? Bu bir lisan-ı hafidir ki ruha dolmakta, Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta..." Türk edebiyatında nesirlerinden ziyade, bu ve benzer muazzam dizeleriyle tanınan Ahmet Haşim'in, 1921 - 1927 yılları arasında dönemin gazete ve dergilerinde tefrika edilmiş 29 adet denemesini biraraya toplayan bir eser Gurebahane-i Laklakan... Şiirlerindeki sembolizme, kapalılığa ve zorluğa oranla yazılarının daha akıcı, yalın, anlaşılabilir ve feyiz dolu olduğunu söyleyebiliriz. Abdülhak Şinasi Hisar, "Ahmet Haşim:Şiiri ve Hayatı" adlı kitabında şöyle bahsediyor üstattan: "İnce, zarif, nükteli, sanatlı , işlenmiş, kadife gibi yumuşak ve açılmış çiçekler gibi olgun nesrini övmek için ne söylense belki azdır. Çoğunlukla zekice, bazen de ironik biçimde kurgulanmış Haşim'in nesri, gerçekten güzeldir." Denemelerinde eski ve yeni saat sisteminin farklılıklarının yarattığı değişiklikleri, İttihat ve Terakki'yi, batılılaşmayı, evlilik hayatını, tarihi yapıları, hayvan haklarını, Yakup Kadri ve Süleyman Nazif gibi meslektaşlarının düşüncelerini, Orhon Yazıtları, Kitab-ı Dede Korkut, Kutadgu Bilig gibi Türkçenin kadim eserlerine olan ilgisizliği ele alan Ahmet Haşim'in kimi fikirlerine pek katılamasam da, yazılarında kullandığı dilin, anlatımın ve bilhassa estetiğin güzelliğini de asla inkar edemem. Kitabın muhteşem ismini merak eden arkadaşlarım için bir dipnot düşmek isterim. İçerikteki cümlelerden de anlaşıldığı gibi Haşim, kurduyla, kuşuyla, ağacıyla, suyuyla tam bir doğa aşığı. Gurebahane-i Laklakan ise, 19.yüzyılda Osmanlılar tarafından, başta sakat leylekler olmak üzere, göçmen kuşların yeme, içme, barınma, tedavi gibi bakımlarının yapılması amacıyla Bursa'da kurulmuş olan Türkiye'nin hatta dünyanın ilk hayvan hastanesinin ismidir. Yazıları ile şiirlerinin ortak kesişim noktası ise kesinlikle Haşim ile bütünleşmiş olan ve okuyucuyu derinden etkileyen metaforlar, tam on ikiden vuran tasvirler. Mesela "Bir Ağaç Karşısında" adlı denemesinde, bir çiçekçi dükkanında rastladığı, doğadan koparılmış, kendi deyimiyle tutsak edilmiş çiçeklere karşı duyduğu hisleri şu cümleler ile dile getiriyor: "Dar saksıya gömülen kısa kütükten çelik süngüler gibi fışkıran yapraklar, korkunç bir ıstırapla gerilmiş büyük bir elin bana doğru uzanan sert parmakları gibi göründü ve demir kafes arkasında yatan hasta aslanın sıtmalı, büyük, sarı gözlerini andıran bitki gözleriyle mahpus ağacın bana bakmakta olduğunu tüylerim ürpererek düşündüm. " Denemelerinin birinde, birçok arkadaşım ile birlikte okuduğumuz Gora kitabının yazarı Nobel ödüllü Rabindranath Tagore 'nin bile bahsini geçiriyor yazar: " Şöhreti altın bir sis ve erguvan bir ışık gibi yavaş yavaş bütün yeryüzü akşamını kapamaya başlayan Hintli şair Tagore' u henüz ilk insanların gaflet ve cehaleti içinde yaşayan millettaşları arasında tesadüfen vücut bulmuş esrarengiz bir mucize gibi kabul etmek hatadır. Eserlerini bizzat İngilizce'ye tercüme edecek derecede Avrupa irfanından nasibini almış bu adam bir Hintli değil, en geniş manasıyla bir - medeni-dir. " Satırlarımı çok uzatmış gibi olacağım ama benim çok çokkk dikkatimi çeken minicik bir denemesini, birkaç dakikanızı ayırıp okumanızı rica ederek, olduğu gibi buraya bırakmayı uygun görüyorum. Son olarak ise, ülkemiz adına, eskilerden feyiz alan, değer veren ve değerlere sahip çıkan bir nesil diliyorum... ÖRTÜLÜ KADIN Son Saat'in anket yazarı A.Sırrı Bey, düzenlediği anketin sorularını gönderdi. Sırrı Bey'in bütün soruları bende aynı alakayı uyandırmadı. Onun için yalnız ikisi üzerinde duracağım. Anket yazarı soruyor: -Kadınları açık saçık mı, kapalı mı görmeyi tercih edersiniz? Sırf ahlaki bir endişeye tabi olarak, kadınları mümkün olduğu kadar açık saçık görmeyi tercih ettiğimi itiraf ederim. Çıplak kadın tamamen zararsızdır. Kadın ancak örtünüp saklandığı andan itibarendir ki bir fitne ve fesat unsuru oluyor. Eski sanat , çıplak kadın heykellerinde ahlaka aykırı hiçbir mahiyet görmezdi. Bunda derin bir isabet var. Çıplak Afrodit heykeli, örtülü Meryem tasviri yanında baştan aşağı sağlık ve iffettir. Zira çıplak bir kadın vücudu karşısında hayalimiz harekete gelmek için hiçbir gıda bulmaz. Halbuki, "hayal" örtülü bir kadınla karşı karşıya gelince derhal mahrem örtülerin altına girer ve orada heyecan verici bir alem yaratmaya başlar. Hayali tahrik eden her şey gibi "örtülü kadın" da ahlaka aykırıdır. Kadın tabii unsurlarına döndürülünce zannedildiği kadar korkunç ve tehlikeli bir mahluk değildir. Erkek kadından değil, kendi yarattığı kadının elinden şu çektiği azabı çekiyor. Yüz binlerce tezgâh, kadının hakiki vücudunu gizlemek için rengarenk kumaşlar dokuyor, binlerce kimyahanede soluk dudaklarını kırmızılatmaya, sönük gözlerini siyahlatmaya, esmer yüzünü beyazlatmaya, kansız tırnaklarını pembeleştirmeye ve ona çiçeklerin kokusunu vermeye mahsus tozlar, boyalar, macunlar hazırlanıyor. Bazen bütün bu sırmalar, bu ipekler, bu boyalar da yetmiyor. Tasarlananı tamamlamak için gecenin karanlığı veyahut lâmba ışığının sihri gerekiyor. Halbuki terzi, manikür, kürkçü, berber ve kunduracı hünerinin müthiş elektriklerle yüklü bir ölüm bataryası halinde bize gösterdiği kadın, doğal halinde bir iğne iplik çekmecesi kadar zararsız ve tehlikesizdir. Kadın açık saçık göründükçe, etinin bizim etin cinsinden olduğunu anlar ve onu sevmek, ona hürmet etmek için cinsel çekim haricindeki faziletlerini bulmaya çalışırız. Erkek, ipek ve sırma örtüler arkasından bakan sürmeli siyah ve derin bir gözün tılsımıyla yüreği çarptıkça, kadının dostu değil, düşmanıdır. Erkek, ancak sihir ve büyüsünden soyutlanmış, yani çıplak kadının karşısında güvenle durabilir ve onun hakiki faziletlerini görmek için korkusuz gözünü açabilir.
Gurebahane-i Laklakan
Gurebahane-i LaklakanAhmet Haşim · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20201,412 okunma
·
160 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.