Gönderi

Halkın halkçılardan kurtulma isteğiyle muhalif partiyi kucaklamasına doğru
"1930 sıralarında CHP halktan kopmuştu. Halkın dışında, dar, basit bir bürokrat hizbi ile, bu hizbe, ancak seçim ve menfaat bağıntıları olan mahalli fakat dar bir taşralı taraftarlardan ibaretti. Parti'yi vilayetlerde yüksek kademelerde temsil eden "mutemetler" (inanılanlar) aşırı tahakküm ve menfaat yollarına pek sapmamakla beraber, ne merkezin, ne de halkın benimsediği insanlardı. Parti genel başkanı olan İsmet Paşa ise, bütün par­tiye ve teşkilatına, sadece emir ve kumanda bekleyen, disiplinli, hatta ürkek havasını yayıyordu. Merkezde veya taşralarda partili olmak demek, gelecek­ten bir şey, bir menfaat veya kariyer bekleyen insan demek olmuştu. Hülasa inkılap partisi, bir klik haline gelmişti. Kapalı dar bir klik ... Halk ise tedir­gindi. Bilhassa ihracat mallatı yetiştiren uyanık bölgelerde: Karadeniz, Ege, Akdeniz mıntıkalarında iktisadı buhran bütün şiddetiyle hükmünü sürdürü­ yordu ... Orta ve Doğu Anadolu'nun yalnız hububat ve hayvancılık yapan köylü ve şehirli halkı ise, gerçi uysal, sessiz, ama bitkindi ... Fakat halk homurda­nıyordu. İktisadı buhran, vilayetlerde tam bir çaresizlik havası yaratmıştı."2 Şevket Süreyya'nın tanıklığı önemli olmakla birlikte, topluma daha çok ekonomi penceresinden bakan birisinin tespitleri olarak anlam ka­zanır. Halbuki birde ve belki de daha çok siyasi, yasal, sosyal hayatı kap­ sayan, kişi onur ve inançlarını etkileyen olumsuzluklar vardı. Zira, An­kara yönetimi bir dizi devlet aygıtının yardımıyla, savunduğu dünya görüşünü, dokunulmazlık zırhına büründürerek, bir "resmi ideolojiye"3 dönüştürmeye başlamış ve bu şekliyle de toplumun bütün değerlerini, hayat tarzının bütün temel dayanaklarını yerle bir etmişti. Halkın irade­sini ifade eden "Cumhuriyet kelimesi yalnız dudaklarda kalmış ve kalplere girmemişti. "4 Bizzat iktidar partisinin milletvekilleri dahi düşüncelerini açıklayamamaktan, baskı altında olmaktan yakınır olmuşlardı.5 Doğu Is­yanı gerekçe gösterilerek çıkarılan 'Takrir-i Sükün yasası gelenekçi, libe­ral ya da ileri ayrımını yapmaksızın, Resmi ideolojinin dışındaki tüm si­ yasal örgütlenişle birlikte, direnen basını ve yığınsal iletişim kanallarını da kapatmıştı"6• Devrimlerin gerçekleştirilmesi ve başarıya ulaştırılması için ülkede uygulanan yönetim biçimi, daha başka bir deyişle de özgür­lüklerin kısıtlanmış olması, devrimlere karşı yöneltilecek eleştirileri en­gellemiş, ne var ki bununla birlikte halkın sorunlarının dile getirilme­sini ve hatta yapılan bazı yolsuzlukların açığa çıkarılmasını da önlemişti. Toplum, "Tek Parti cenderesine"8 alınmış bir haldeydi, sessizdi, kinle do­luydu; kinini ise ilk bulduğu fırsatta açığa vuracak durumdaydı. Ancak ne var ki, ne Çankaya ve ne de Cumhuriyet Halk Fırkası'nın mensup­ları sıfatıyla Türkiye'nin işlerini ellerinde tutanlar bu olup biteni görecek veya değerlendirecek konumda değillerdi. Bilhassa da Çankaya'nın, ül­kede olup-bitenler konusunda doğru haber alması mümkün görünmü­ yordu. Yakup Kadri'nin ifadesiyle "beylik bir kaside edebiyatı"9 biçiminde sunulan "resmi ideoloji" gerçekleri gizleyen bir perde idi ve o perdenin arkasını Çankaya'dan görmek mümkün değildi. Çankaya'dan görünen şey; "kaside edebiyatı" yapanların tasvir ettiği ve her şeyin iyi, güzel ol­duğu bir dünya idi.10 2 Aydemir, Tek Adam Mustafa Kemal, C.III, s. 386,387; Şevket Süreyya'nın bizzat ta­nık olduğu bu özelliklerin bir başka tanığı da 1930 yılında Mustafa Kemal'in yakla­şık üç ay süren Türkiye gezisine eşlik edenlerden ekonomi danışmanı Ahmet Hamdi Başar'dır. Her iki tanığın da tespitleri birbiriyle tamamıyla örtüşür. Bkz: Başar, Ata­türkle Üç Ay ve 1930'dan Sonra Türkiye, s. 24-45 3 Gevgilili, Türkiye'de Sivilleşme Düşüncesi, Sivil Toplum, Basın ve Atatürk, s. 125 4 Okyar, Üç Devirde Bir Adam, s. 411 5 Bu konunun örnekleri için bkz: Okyar, Üç Devirde Bir Adam, s. 440, 441,443,449 6 Gevgilili, Türkiye'de Sivilleşme Düşüncesi, Sivil Toplum, Basın ve Atatürk, s. 125 7 Yetkin, Serbest Cumhuriyet Fırkası Olayı, s. 24 8 Okyar, Üç Devirde Bir Adam, s. 410 9 Karaosmanoğlu, Panorama, s. 104 10 "Gazi ... zannediyordu ki memlekette bunca hizmet etmiş, memleketi esaretten kur­tarmış, istiklalini temin etmiş olan fırka halk nazarında eskisi gibi aziz ve kıymetli­dir!" (Ağaoğlu, Serbest Fırka Hatıraları, s. 49)
·
12 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.