Karatepe'nin "1924 Anayasasına aykırı bir uygulama"31 olarak nitelediği ve 1924 Anayasası'nın yürürlükte olduğu zaman kabul edilen "Şef' sıfatı ve "Şeflik" anlayışı Çetin Yetkin'e göre "faşist ve nasyonal sosyalist kuramlardan esinlenerek ortaya atılmıştır"32. Şef, nasyonal sosyalizmde kilit terimlerden birisi olan Führer'in karşılığı idi ve aynı işlevi gerçekleştirmek için gündeme getirilir33. Zaten "Tek Parti" idaresi ve "Parti" ile "Devlet"in aynılaşması da söz konusu etkilenmenin diğer unsurlannı teşkil eder. "Almanya'da 1 Aralık 1933'de çıkarılan "Parti ve Devlet Birliği" yasasıyla Parti ve Devlet birleştirilmiş ve parti devleti sistemi geçerli kılınmıştı. Bu yeni oluşumla, bir parti devletinin başında bulunan Führer; ulusun iradesini ve isteklerini ifade edebilecek tek kişi kabul edilmiş oluyordu. Bazı Batı'lı siyasal bilimci ve düşünürlerin "totaliter liderlik" olarak tanımladığı "Şeflik", "kuvvetli mantıki terimlerle kalıplanmış mantık ötesi heyecanlandıncı cazibe üzerine" kurulur. Bu liderliğin önemli bir özelliği, "güden (lider) ile güdülenlerin mythsel (daha doğrusu büyüsel) bir şekilde benliklerini birleştirmeleri" dir. Bu "totaliter lider", halkla, "bir çeşit dinsel birlik halinde"dir. "34
31 Karatepe, Darbeler, Anayasalar ve Modernleşme, s. 184; İnönü döneminde CHP Genel Sekreterliği görevini üstlenmiş olan Memduh Şevket Esendal, "şef' sisteminin anayasayla ilgisini şöyle açıklar: "Bazı memleketlerin Ana yasası yazılmış, bazılarınki ise yazılmamıştır. Türkiye'ye gelince, bizim iki anayasamız vardır. Bunlardan yazılmış olanı, Teşkilatı Esasiye Kanunu'dur (1924 Anayasası]. Yazılmamış olanı ise şimdiki fiili durumumuz yani "şef sistemi" dir. Bu sistem kuvvetini CHP' den alır" (Akandere, Milli Şef Devri, s. 66).
32 Yetkin, Tek Parti Yönetimi, s. 173
33 Yetkin, Tek Parti Yönetimi, s. 167, 168; Ünal, Türkiye'de Demokrasi'nin Doğuşu, s. 171
34 Friedrich, Totaliter Diktatörlük ve Otokrasi, s.27,29; Cahit Tanyol, Mustafa Kemal'in zamanla bir inanç konusu haline getirildiğini açıklarken, C. Friedrich- Z. Brzesınskı'nin görüşlerinin pratiğe yansımış halini ifade ediyor gibidir: "Washington İrwing'in, Shakespeare hakkında bir sözü var, onu bir İtalyan azize benzeterek "Tapınanları türbesine o kadar çok mum getirmişlerdir ki, dumandan tanınmaz hale gelmiş put..."der. Bu söz Atatürk için de söylenebilir ... Çünkü bir azizin türbesine getirilen mumlar, azizle hayranları arasında özel ve içten bir bağlantı kurar. Halbuki Mustafa Kemal'in çevresinde yaratılan "tabu" katılaşmış, karanlık bir duvar gibi onunla Türk toplumunu birbirinden ayırmıştır." (Tanyol, Atatürk ve Halkçılık, s. 28) Cahit Tanyol'un belirttiği "tabulaştırmanın ise daha Mustafa Kemal sağken başlatıldığının önemli bir delili ve örneği olarak 1938 yılında yayınlanan ve öğrencilerin Atatürk hakkındaki şiir ve makalelerini toplayan kitaptaki bir iki cümleyi dikkate alabiliriz: "Ey Türkün yaratıcısı. .. Ey büyük Ata! Ey Tanrı'nın oğlu! On yedi milyon yetiştirdiğin, yokken var ettiğin Türk gençliği senin yurdum için her zaman canını vermeye hazırdır.", 'Tanrı sözüne benzer bir sihir var sesinde; Onları dinledikte işte kurtulduk Atam!" (Cümhuriyet Halk Partisi, Şeref Kitabı XV, s. 17,28)