Gönderi

237 syf.
·
Puan vermedi
·
6 günde okudu
Şüphe edin! Her şeyi kabullenmemek ve hiçliğe sürüklenmek!!:) Sor ,sorgula ... Osho, “Hayatın tek amacı kendisidir,” diyerek aslında bizlere önemli bir yol gösteriyor. Peki sonra? Amaç benlik midir? Sadece hissettiklerim midir? Kendini keşfet!,kendini kesfetmen için kendini sevmen gerekir ,sevmen içinde kendini tanıman gerekir diyor osho... Kendini bilen kendini mi bilir sadece ? Kendimi tanıyıp yok olmak için mi varım yani? Kendini bilen Rabbini bilir .:)) Cok farklı düşünen bir isim . Bana göre kendiyle çelişiyor bir yandan bütün dinlere sözler söylerken öte yandan , size neyin doğru neyin yanlış olduğunu söylemiyorum. Benim tüm söylediğim izlemenin doğru olduğu; izlememenin yanlış olduğudur gibi sözler sarf ediyor. Yada diyor ki Dindarlık bireysel bir olaydır.sonra diyor ki Dindar biri için Tanrı bile gerekli değildir,......Anlayamıyorum :) Yerden yere vurup sonra ben bir şey demiyorum sadece yol gösteriyorum diyor :))) Dini kabul etme,dinsiz de kalma gibi bı durum anlayamadım gitti sjshsjsj Her neyse Birçok dinin en temel unsurlarından biri olan ibadet, Osho için varoluşa duyulan sevginin ta kendisidir. Şunu belirtmeliyim ki sözlerini binbir farklı kaynaktan edindiği hikâye ve sözlerle zenginleştirmeyi biliyor. Osho, düşüncelerinde kadim Budist inançlarına paralel olarak farklı din ve düşüncelerden de yararlanan bir isim. Her dinden her düşünceden faydalanmış ve çeşitli örnekler getirmiş. Kitaptan sözlere gelince; "Din insanların anladıkları şey değildir. Din Hıristiyanlık değildir, Hinduzm değerlidir, Müslümanlık değildir. Dünyada varolan tüm dinler ki sayıları hiç az değildir, dünyada üçyüz din vardır ölü kayalardır. Onlar akmazlar, onlar değişmezler, çağla birlikte hareket etmezler. Aydınlanma sizin doğanızdır, sadece bunu bilmiyorsunuz; aksi halde zaten aydınlanırdınız. Size söylüyorum, aydınlanma için gösterilen bütün çabalar aptallıktır. Bazen sonbahardır ve ağaçlar çıplaklaşır. Tüm yapraklar şikâyet etmeden yere düşerler; sessizce, huzurlu bir şekilde geldikleri yer olan toprağın içine karışırlar. Ben tek bir fazilet tek bir dindarlık bilirim ve o da farkındalıktır. İnsanoğlunun tüm geçmişi insanda bir çatlak yarattı; her insanın içinde sürekli bir iç savaş var. Eğer kendinizi rahat hissetmiyorsanız bunun nedeni kişisel değildir. Hastalığınız toplumsaldır. Tüm sözde dinler yaşantınızı, sevginizi, sevincinizi yıkarak ve kafalarınızı Tanrı hakkında, cennet ve cehennem, reenkarnasyon (genedoğum) ve çeşitli saçmalıklar hakkında fantazilerle, kuruntularla ve halüsinasyonlarla doldurarak size mezar kazıyorlar. Hakki dindarlığın peygamberlere, kurtarıcılara, kutsal kitaplara, kiliselere, papalara, rahiplere ihtiyacı yoktur çünkü dindarlık yüreğinizin çiçek açmasıdır. O varlığınızın en merkezine ulaşmaktır. Ve varlığınızın en ortasına ulaştığınız an bir güzellik, saadet, sessizlik, ışık patlaması olur. Tümüyle farklı bir kişi olmaya başlarsınız. Yaşamınızda karanlık olan herşey ve yaşamınızda yanlış olan herşey kaybolur."" Aslında içimize dönebilsek çok farklı yerlere erisecegimiz kesin. Aynayi birazda kendimize tutup öz eleştiri yapabilsek daha güzel sevip daha mutlu olacağız. Mükemmeliyetçi olarak yetişen insanlar olayları en küçük ayrıntısına kadar yönetme eğilimindedirler. Buda egoyu körüklemek demektir!!! Egoyu beslemekten sahsiyetten yoksun kalmış insanlar vardır. Şahsiyet abdest değildir ki küçük bir dalgınlıkla bozulsun. Eğer böyle ise onu büyük bir dalgınlıkla boz gitsin! Ali Şeriati Şu anlamlı hikayeyi paylaşmadan geçemeyeceğim:)) ""Hindistan'da aziz olmak kolaydır, fakat Hıristiyanlıkta kolay değildir. İngilizce saint ('aziz') sözcüğü sanctus kökünden gelir. Bu tasvip (sanction) edilmediğiniz, papa ya da başpiskopos tarafından tasdik edilmediğiniz sürece bir aziz olarak kabul edilemeyeceğiniz anlamına gelir. Fakat insanlar bu üç köylünün çok aziz olduğunu söylüyordu... Başpiskopos bir gün hiddetle bir tekneye binip bir ağacın altında oturan bu üç köylüye gitti. Onlara baktı ve inanamadı: bunlar ne çeşit azizdi? Hemen kendini tanıttı ve açıkladı, 'Ben başpiskoposum.’ Üç aziz de ayaklarına eğildiler. O zaman başpiskopos rahatladı, 'Bunlar aptal ve işler henüz kontrol edilemeyecek düzeyde değil' diye düşündü.Onlara ‘Siz aziz misiniz?' diye sordu. Köylüler birbirlerine baktılar ve şöyle dediler, 'Bu sözcüğü hiç duymadık. Bizler eğitimsiz, kültürsüz insanlarız. Bizimle Yunanca konuşma; sadece ne demek istediğini söyle,' Tanrım,' dedi başpiskopos, bir azizin ne demek olduğunu bilmiyor musunuz? Hıristiyan duasını biliyor musunuz?' Yine birbirlerine baktılar ve sanki 'sen söyle' der gibi birbirlerini dürttüler. Başpiskopos şimdi gerçekten güçlü hale gelmişti. 'Bana duanızı söyleyin dedi. Şöyle yanıt verdiler, 'Bizler eğitimsiziz. Hıristiyan duasının ne olduğunu bilmiyoruz. Biz kendi duamızı yaptık ' Başpiskopos güldü. Kimse kendi duasını yapmaz. Duanın kilise tarafından onaylanması gerekir. Her neyse, sizin duanız ne?' Azizler sıkıldılar, utandılar ve sonunda şöyle dediler, 'Sorduğunuz İçin reddedemeyiz. Fakat bizim duamız pek dua değil... Tanrının üç şekli olduğunu duyduk -Tanrı, kutsal ruh ve oğul- böylece kendi duamızı yapmayı düşündük. Duamız şöyle: Sen üçsün, biz üçüz, bize merhamet et: Başpiskopos şöyle dedi: 'Budalalar, bunun bir dua olduğunu mu sanıyorsunuz? Size kilisenin onayladığı duayı öğreteceğim.' Fakat dua çok uzundu ve üçü birden bir ağızdan şöyle dediler: Bu hatırlayamayacağımız kadar uzun bir dua. Elimizden geleni yapacağız, fakat lütfen bir kez daha tekrarlayın,' Ve üçüncü bir kez daha tekrarlamasını istediler, çünkü dua çok uzundu. 'Eğer başını hatırlıyorsak sonunu unutuyoruz, eğer sonunu hatırlıyorsak başını unutuyoruz. Eğer başını ve sonunu hatırlıyorsak ortasını unutuyoruz.’ Başpiskopos 'eğitim görmeniz gerek', dedi. Fakat şöyle yanıt verdiler, Yazamıyoruz, yoksa duanızı yazardık. Bir kez daha söyleyin, elimizden geleni yapacağız.' Başpiskopos milyonlarca insanın ibadet ettiği bu üç budalayı kendine çevirdiği için pek mutluydu. Duayı üçüncü kez tekrarladı, azizler ayaklarına eğildiler ve başpiskopos teknesine geri döndü. Tam gölün ortasındayken kocaman bir şeyin kendine doğru geldiğini gördü. Buna inanamadı, Bu ne olabilirdi?' Dua etmeye başladı. Yaklaştıkça bunun gölün üstünde yürüyen o üç budala olduğunu anladı. Tanrım!' dedi, 'sadece İsa suyun üstünde yürümüştü.' Ve azizler ellerini kavuşturup gelerek şöyle dediler, 'Duayı unuttuk ve düşündük ki… bir kez daha,' Onların su üstünde durduğunu gören başpiskopos gerçeği kavradı. Dedi ki: 'Sizin duaya ihtiyacınız yok. Sizin duanız mükemmel. Ben tüm hayatım boyunca dua ettim, Rusya Ortodoks Kilisesinde en yüksek göreve geldim, fakat ben suda yürüyemem. Öyle görünüyor ki Tanrı sizinle. Gidin ve eski duanızı edin,' Azizler çok mutlu oldular ve dediler ki, 'Çok minnettarız, çünkü bu uzun dua bizi öldürecekti!'...........:) Kitap sürükleyici bir kitap. Tavsiye ederim. Okuduğunuz için teşekkürler :)
Ben Dini Değil Dindarlığı Öğretiyorum
Ben Dini Değil Dindarlığı ÖğretiyorumOsho · Okyanus Yayıncılık · 200396 okunma
··
163 görüntüleme
Muzaffer Akar okurunun profil resmi
Belki bazıları bana kızacak ama gene de söyleyeyim. Dünyadaki bütün dinleri insanlar yarattı, tıpkı muhtaç oldukları tanrıyı yarattıkları gibi. Bu yüzden Tanrıyı, dini ve huzuru arayan kişi kendi içine dönmeli. Şu kitap ve inceleme bile ne çok şey anlatıyor. En güzel kelime "anlayamıyorum", bunu farketmek ne güzel! Elinize sağlık.
нιssι∂εяυη okurunun profil resmi
Teşekkürler 😊🌿
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.