Konumuz paralel evrenler.
Kızımız Marguerite ( Meg)
Annesi ve babası fizikçi olan bu kızımızın ailesi evrenler arası seyahat olanağı sağlayan bir alet icat ederler. Bunun adı Ateşkuşu. Asistanları Teo ve Paul'da onlarla beraber. Proje sonuçlanmak üzere iken babamız öldürülür. Suç ise Paul'e kalır. Ama kendisi ortalıkta yok çünkü farklı bir evrene kaçtı. Teo ve Meg'in Paul'un peşine düşmesi ile kitabımızda başlamış oluyor. Başlamamış olaydı
Şimdi her şey mükemmel görünüyor. Konusu, kapak tasarımı. Ama öyle miydi? Asla değildi. Yazar öyle bir baş karakter yazmış ki bize insanın sevmesi mümkün değil. Meg okuduğum en gereksiz karakterlerden biriydi. Yahu o kadar şey oluyor etrafta sen oturup ben kimden hoşlanıyorum diye mi düşünüyorsun? Tek derdimiz bu mu gerçekten? Zaten herkesi tek tek öpemene rağmen son kitaba kadar bunu da çözemedin
Ilk kitap diğerlerine gire bir tık daha iyiydi. Orda gittikleri bir evren tek bağlantı kurabildiğim yer oldu kitap ile. Üstelik neden üç kitap dedirtti bana. Yani gittikleri yerlerdeki aksiyonlar birbirinin o kadar aynıydı ki. Saçma sapan sıçrayıp durduk evrenden evrene.
Paul kitapta tek sevdiğim karakterdi. Hangi evrende olursa olsun yine çok tutarlı ve sevilesiydi. Ama Paul tek başına 1200 sayfayı kurtaramadı malesef. Kitabın Paul'den sonra tek iyi yönü ise kolay okunabilir olmasıydı. Basit bir dili olduğu için akıcı bir şekilde okunabiliyor olmadı sınır krizi geçirmeden bitirmemi sağladı diyebilirim Beraber seriyi okuduğum @sedadraz benim kadar şanslı değildi. O ufak çaplı krizler yaşadı
Ben sanırım zaman yolculuğu ve bu tarz konulu kitapları pek sevmiyorum. Ya da bana iyisi denk gelmedi. Bilimkurgu kitaplarının bu türünden bir süre uzak durmak ruh sağlığım için iyi olabilir
Yani toparlamam gerekirse bugünde evreni kurtardık çok şükür