“Dünyanın dışına atılmış bir adımdın sen
Ömrümüzse karşılıksız sorulardı hepsi bu”…
İlk dizelerinde bile insanı dizlerinden yakalayan,
Ne İleri ne de geri gitmesine imkân sağlamayan,
Durmak ve düşünmek fiilini tüm bedeninize hissettiren,
Bir sessiz çığlık gibidir “Çocuksun sen”.
Evet, çocuksun sen, ben ve bizler, hala yaşımız kaç olursa olsun, şu eski ihtiyar dünya karşısında hepimiz yorgun çocuklarız.
İnsana dair tüm duyguları kendimizde sınayarak yollarımıza, iyi ve kötülerle, iyilerimiz ve kötülerimizle devam ederiz,
kendimizi hızla ve daha ‘yalnız’ hissederek.
"Biten bir aşk için
Söylenecek söz şu olmalı:
- Güzeldi yine de" der şair.
Elbette ayrılışlara daha da acı katmanın bir gereği de yoktur. Zaten yeterince acıdır oluşun kendisi, hüzünlü bir kabul ediş bile saygı besler anlara dair.
Her duygu bitiminin yerini nedense hüzün kaplar, yaşanılan her duygu sönümü kendini hüzünle buluşturur.
Öğrenecek çok şey var hala hayata dair ve biz hep çocuk kalacağız…
“Dönüşen ve suya dönüşen sorular soruyorsun
Sesin bir çağlayan olup dolduruyor uçurumlarımı”
“Susan bir çocuktan daha büyük bir tehdit
Ne olabilir, sorumun karşılığını bilmiyor kimse”
“Upuzun bir sessizliğim fırtınalar patlarken
Gövdem köle tacirlerinin barut yanıkları içinde
Ve gittikçe acıtıyor yaralarımı tuzlu su”
Kitaba adını veren çocuksun sen şiirinden bazı sevdiğim bölümler, bir süredir elimden tutmaya başladılar.
Huzurlu hissediyorum, bunu daha salt bir hak ediş gibi.
Bu bir incelememidir bilemiyorum, beklide sadece düşünceler demeti kitaba dair.
Çocuk kalanlara en güzel armağanlardan biridir bu kitap ve her yaş gününüzde açıp kendinize sunun bunu.
Elbette ki; bir okur arkadaşımız sayesinde tanıdığım
youtu.be/E-jaijK5mmk
Eser Gökay’ın o eşsiz yorumuyla bitirmeliyim.
Okuyun, dinleyin, tutun elinden…