Gönderi

168 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
7 saatte okudu
Tahsin Yücel'in kaleminden ilginç bir yapıtla sizlerleyiz. Eski edebiyat eğitmenimin de niyetlendiği bu ilginç kitabı uzun ancak çok da uzun tutmayacağım bir incelemeyle sizlere tanıtmak istiyorum. Felsefik ve Toplum içerikli bu kitabın öncelikle içeriğini sizlerle paylaşmak istiyorum: hizliresim.com/SVCMGb 1- Soyutlama: Dil üzerine konuşulan, hoşuma giden bir bölüm. Gerçekten de şimdi biriyle konuşurken bile korkuyorsunuz. Yaşıtlarımın söylediklerini bile anlamaz oldum diyebilirim. Bir şey söylemeye de ödüm kopuyor. Hele ufak çocukların telefonla oynamaya başlamaları ve söyledikleri. Hani eskiden bebek falan severken anlamsız sesler çıkararak severdik ya, şimdi galiba intikam alıyorlar. Şaka bir yana dil ve onun düzgün kullanımı o kadar önemli ki. Bu konuda ilmi çalışmaların arttırılması, insanımızın bilinçlendirilmesi lazım. Tabii 2020 yılında yüklendikleri öfkenin kontrolü sağlandıktan sonra. 2- Ezber: Ezberleme, öğren gibi bir “Safsata” sonrasında aslında oldukça yüksek tartışmalara girilebilecek bir alan. Öğrenmek faydasız falan demiyoruz ama öğrenmek de ezberlemekten geçiyor. Bakalım mı beraber, ön yargıları yıkın da gelin. Yoksa saldırırım. Şaka bir yana araba süreceksiniz, önce ehliyet ve sınav için gerekli olanları ezberlemek, kuralları bilmek, gaz, fren nedir nasıl kullanılır ezberlemek gerekiyor. Öğrenmek ise artık ezber süreci bitip uzun yola yahut kalabalık bir trafiğe çıktığınızda işinize yarıyor. Yahut çocuksunuz ve sobaya dokunmamanız gerekiyor. Bir yapar iki yapar sonra anlarsınız ki dokununca yanıyorum, dokunmayayım. Artık dokunmamak gerektiğini ezberlediniz, kafanıza yerleşti. Artık yeni öğretimiz şu ki sadece soba değil sıcak olan ocak vb malzemelere de dokunmamalısınız. Sınavınız var ve ezberlemeniz gereken kurallar, maddeler, ilaçlar var diyelim. Ezberlediniz ve sınavı geçtiniz. Sonra adım adım hatırlamasanız da öğrendiğiniz bir şeyler var. Bir şiddet olayında ne yapacağınız, bir hastalıkla karşılaşınca vereceğiniz tepkiler hep bu ezberledikten sonra uygulamada öğrendiklerinize bağlı. Çok mu karmaşık geldi? Boşverin.  3- Çalmalar: Hırsızlık üzerinden yürüyoruz. Biz işin edebi hırsızlık kısmına bakıyoruz tabi. Yoksa insanların canını acıtan yahut ona benzer şeylere karşıyız ancak anlamadığım bir konu var. Onu açıklamak istiyorum. Son zamanlarda Kitap ve PDF kavgası çok büyüdü. Şimdi bu konuya girmeden kıyısından geçeceğiz. Çoğumuz üniversite okuduk, okuyoruz. Hepimiz fotokopiciye gidip ders notlarının kitaplaştırılmış halini aldık, yeri geldi kopya da çektik. Bu da edebi hırsızlık ama eğer amaç kendimizi geliştirmekse, eh biraz da savaşta her şey mübahtır. Ben kopya çekmedim, hele ders çalışmadım falan diyenler olabilir. O bordo kalemlilerden uzak durun, dereceyle bitirenler onlar zaten. İnkar etmiyorum ben kopya da çektim, kopya da verdim. 4 üzerinden 3.67 ortalamayla bitirmemi ders çalışmama borçluyum ancak kendime güvenmediğim konularda da kopya çektim. İnkar etmiyorum. 4- Seçmece: Seçimler ve seçmen üzerine yükleniyor. Arkadaşlar sadece siyaset üzerinden gitmeyeceğiz, gerçekten nefret ediyorum ancak belirtmek gereken bir husus var. Öncelikle ben bir “Demokratım” ve Amerika’ya seçimlere gidiyorum (şaka ) ve demokrasi sadece eski Yunanistan’da vardı. Aristo kitaplarını öneririm. Yanlış anlaşılmasın bizimki sadece gösterme demokrasi çünkü gerçek demokrasi herkesin seçime en az 1 kere katıldığı seçimdir. Küçük nüfuslarda bu olurdu ama artık 80-85M olmuş bir ülkede bu olmaz. Temsili Demokrasi olur. Bu yüzden ekranda kavga yapıp sonra aynı masada kardeş kardeş yemek yiyenler yüzünden yıllanmış dostluklarınızı kırıp atmamanızı sevgiyle tavsiye ediyorum. 5- Yetmiş Yıl: Günümüzden 70 yıl geriye değil de Cumhuriyetin ilk 70 yılına odaklanmamız gereken bir yazı. Bu yıllar insanların her zaman ikiye bölündüğü bir kısmının ”Zulüm” bir kısmının “Rahatlık” dediği dönem. Şimdi eski resimlere bakıp, o dönemde yaşamak isteyen çok ama geçim derdi, geçim sıkıntısı kimsenin umurunda değil. Şöyle çok eskilere gitmeden 2 örnek vermek istiyorum. İlki Kemal Sunal filmleridir. Ekmek, şeker, yağ, un, pirinç, yakıt derken hep bir kıtlık dönemini eleştirme vardır aslında esprili ve en komik filmlerinde bile. Diğeri ise Levent Kırca'nın eski videolarıdır ki zamanında şahsen tanışmıştık, o yüzden ileride tekrar döneceğim bu konuya aka birçok skeç bize sadece 20-30 yıl evvelini dahi net gösterir. 6- Adlar ve Sınırlar: Arkadaşlar benim için özel bir konudur. Kendinizi tek vir şey için adlandırmak ve sınırlandırmak kesinlikle yanlıştır. Önce yapacağınız işi belirlemeli, o işe kendinizi adamalısınız ancak o gerçekten sizin hem seveceğiniz hem ekonomik özgürlüğünüzü kazandıracak işinizden önce yaptıklarınızda asla kendinizi sınırlandırmamalı ve hayallerini ertelememelisiniz. Ben sadece 1 kere hayalimi erteledim ve artık gerçekleşme şansı bu dünyada imkansız. O yüzden asla ertelemeyin. Şimdi gelelim konumuza. Diyarbekirli Ziya Gökalp'e bir dokundurma var ki kendisi benim kırmızı çizgimdir. Orta Asya ve Viyana arasını bize çok görüp hem bir sınır olduğunu hem de kendimize sınır koymamamızı söyleyerek ikili oynuyor bu bölümde. Sevmeyebilir hatta nefret edebilirsin ancak vefat etmiş birinin arkasından böyle konuşamazsın. Siz de vefat edeli 4 sene oluyor ve biz sizleri eleştirmiyoruz bu sebeple. Heralde Irkçı olduğu için böyle düşünüyor ama onu da açıklayacağız. Hemen altta. 7- Yüksel Ki Yerin: Biz bu sözü açıklayalım, yazar biraz siyasete kaçmış. Mustafa Kemal Atatürk şöyle der. Yüksel Türk! Senin İçin Yüksekliğin Hududu Yoktur! Ne kadar güzel bir söz. Bu nedir? Irkçılık mıdır? Evet. Atatürk ırkçı mıdır? Evet. Şimdi açıklamasını yapalım da o tabuları yıkalım. Müslüman denilen Hintliler bize karşı savaşırken, Araplar arkamızdan vururken, Fahrettin Paşa’nın da onlara haramdır ya, artık yeni kurulacak Türk devletinin tek ve mutlak düşüncesi Türkçülük olur. Türk Irkı asildir, yücedir, uludur. Peki, neden? İşte burada Irkçılık ve Faşizmi karşılaştırıyoruz. Başlayalım. Sizlere öncelikle Ülkücü Yemini'ni paylaşarak anlatacağım bunu. Ay Ziya Dede'm. Sana ufak bir dokundurma beni ne kadar delirtiyor, gör.  Allah'a, Kur'an'a, Vatana, Bayrağa şeklinde başlar yemin. Bu 4 kelimeden alınan varsa kendi sorunu. Sonra şöyle devam eder. Ülkücü Türk gençliği olarak; Komünizme, “Faşizme”, Kapitalizme ve her türlü emperyalizme karşı mücadeleniz devam edecektir, şeklinde devam eder. Şimdi yansıtıldığı gibi Faşist olan bir grup nasıl onunla mücadele edecektir? Şimdi geliyorum Irkçı ve Faşist farkına. Faşist Adolf Hitler olarak tanımlanabilir. Çünkü öldürme hastalığına kılıf arar. Kendi ırkından başkasına Yaşama Hakkı asla tanımaz. Hatta işine gelen kısım bitince kendi halkına da kıymaya başlar. Hatırlayalım, gerçek bir Alman sarışın, mavi gözlü olacak diye iyice sapıtmış kendi askerleri dahi öldürmüştür. Neyse Hitler tek başına Faşizmi anlatmaya yeter. Şimdi gelelim Irkçılık konusuna. Irkçılık ise kendini asil gören ve ,gerçekten bu hakka her devlet sahiptir, bu asilliğini sadece kendi halkına değil, ülkesinin sınırında yaşayan herkese tattıran bir olgudur. Nasıl? Biz Türk Milleti olarak öyle üstünüz ki Çanakkale’de düşmanına dahi su ve ekmeğini paylaşmış, yeri geldiğinde askeri orduyu beklemeden sapanıyla sabanıyla düşmana karşı koymuşuz. Kendimizi neden küçük görelim? Asya’dan Avrupa’ya ta Macaristan’a gitmiş, hizmet etmiş millet nasıl kendini küçümser? Tabi kendi ırkını seveceksin, Irkçı olacaksın ancak “ANCAK” asla başta Yaşam Hakkı olmak üzere temel hak ve özgürlüklere karşı koymayacaksın. Irkın öyle yücelecek, o YÜKSEL TÜRK sözüne öyle layık olacaksın ki insanlar sana geldiğinde korkmayacak, aynı Irak'ta Hakkari’de, Şırnak’ta ufak çocukların “Çikolatalı Abiler Geldi” sözüne layık olacaksın. İşte o zaman Irkının hakkını verecek, o zaman yüceleceksin. Teşekkür ederim. 8- Düşman: Düşman kimdir? Bu algıyı neye göre değerlendiririz. Çok kısa bir örnekle geçeceğim. 3 isim vereceğim ve aslında 4 yapardım hatta zorlasam 5 bile olur ama ben bu 3 isim üzerinden ilerlemeyi daha doğrusu kısa kesmeyi uygun buluyorum. 2. Abdülhamid, Alparslan Türkeş ve Mahir Çayan. Yani düşman algısı tamamen zihinlere bağlı olarak değişir. Ancak şöyle bir durum var ki; vatanın birliğine, bütünlüğüne, halkına, bayrağına ve tabi o vatanı oluşturan en önemli unsur olan kutsal halkın Yaşam Hakkı'na tecavüzden bu konu gayrıdır. O konularda işin sağı, solu kalmaz, kalmamalıdır. 9- Devrimi Kimler Yapar: İlgi çeken bir konudur. Eskiden başta Avrupa olmak üzere her yerde devrimleri zenginler yapar, yaşamı ve yaşayışı onlar belirlerdi. Fransız Devrimi dahi birçok zenginin elinin değdiği olaydır. Ancak günümüzde devrim ve devrim anlayışı başbaşka bir noktaya geldi ve herkes farkında veya değil bunu destekliyor. Devrim gerçek bir değişimse bu oldu. Nasıl? Elini kolunu sallayan birçok tacizci tecavüzcü artık o kadar rahat değil. Manidar bir şekilde logosunda KUŞ olan bir uygulama ve onun kullanıcıları tüm KUŞ BEYİNLİLERE bu ülkenin sahipsiz olmadığını ve çok iyi örgütlenen bir kitle olduğunu kanıtladılar. Buna hayran olmamak elde mi? Her zaman mücadelemiz devam edecek. Temiz Toplum hepimizin hayali ve bir gün gerçek olacak inşallah. 10- Tarih Babanın Buyruğu: Çağa ayak uydurmak ve başkaldırı konularının işlendiği güzel bir metin. 11- Yaşlı Adam ve Koltuk: Yorum yapmama gerek var mı? Tek bir kişi değil, bir koltuğa oturan her kişi böyle işte. 12- Bağnazlığın Yüzleri: Bağnazlık ve buna aşkla bir bağlanış işleniyor. Güzel bir yazı. 13- Yurttaş Mı Sanatçı Mı: Burada sanatçıların çok yüceltilmesine bir eleştiri olduğu ve yurttaşlık konusuna değiniyoruz. Özellikle Levent Kırca çok eleştiri almış. Neden? Tahmin ediliyor aslında ama neyse. Eğer toplumun birçok sorunu gündeme getiriyor, birçok siyasetçiyle korkmadan dalga geçebiliyor ve oldukça duyarlı davranıyorsanız sanatçı olmuşsunuzdur. En azından SANATÇI adı altında birilerine peşkeş çekmek, taciz ve tecavüze yeltenmek, arka odaya geçelim demek sanatsa; bazı yerlerini açarak, insanları kendine davet edip sonra ayrılıp sonra farklı bazı şeylerle para koparıp hatta bazı yazılar yayımlayıp kendini acındırıp para toplamak sanatsa, YAZIK. 2000lere kadar sanat ve sanatçı vardı. Ben ondan sonra çok fazla görmedim. Adını unuttuğum mutlaka vardır, ellerinden öpüyor kendilerine hürmetlerimi iletiyorum. Kendilerini anmadıklarım için özürlerimi sunarım. 14- Üst bölümle aynı konular işlenmiş. 15- Şarkıcı Josefine ve Bizimkiler: Oldukça ilgi çekici bir bölüm aslında. Bizim siyasetçilere değinmiş. Her şeye el attıkları, her şeyi yapmaya çalışıp nasıl başarısız olduklarını anlatan bir yazı. 16- Ün ve Para: Eskiden vefat edince değere binen, zamanında anlaşılmayan ve bunun gibi konuların yanında, hemen ünlenip hemen unutulan insanlara değiniyor. Oldukça manidar değil mi? Hepinizin aklına mutlaka birileri geliyordur. 17- Paolo Bilgisizliği: İlginç bir bölümdür. Toplumuzda da sıktır. Misal biri bir şey bilir. Magazin, futbol vs. Bunları bilmeyen, anlamayan biriyle karşılaşınca tepki gösterir. Ancak bilimsel bir metin olunca hemen uzağa kaçar bunlar. Açıkçası ben 1 saat Magazin seyretmek yerine Belgesel seyretmeyi tercih ederim. Bunun için özür dilerim. 18- Işık ve Anahtar: Özellikle okurların ve genel olarak da insanların Bilim adamlarına değil de Yazın adamlarına güvenmesine serzenişte bulunuyor ve çok haklı. Bizde bile Corona ilk çıktığında kimse doktorlara falan inanmadı da doktor rolünde ve oyuncular gösterildi televizyonda. I yüzden çok haklı bir serzeniş. 19- Salaklık Üstüne Deneme: Son ve kitabın da adını aldığı deneme. Oldukça ilginç bir yazı. Salaklığın Ölümsüzlüğünü okumak isteyen herkesi beklerim bu denemeye. Böylece kitabımızı ve incelememizi bitirdik. Mutlak önerdiğim kitaplardan birisi de budur. Hepimize iyi geceler, keyifli okumalar. Kitapla kalın, esen kalın efendim..
Salaklık Üstüne Deneme
Salaklık Üstüne DenemeTahsin Yücel · Yapı Kredi Yayınları · 200081 okunma
··
335 görüntüleme
Sadık Kocak okurunun profil resmi
Ortalık Karışacak Vaziyet Alın. :)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.