Gönderi

900 syf.
·
Puan vermedi
Hafız Divanı
Bu muazzam esere bu kadar çok alıntı yapılıp da bu kadar az inceleme yapılmış olması oldukça ilginç. Bu sitedeki ilk incelememizi yapalım bakalım. Bende Türkiye İş Bankası'nın Kültür yayınlarından çıkan ve çevirisini Abdülbâki Gölpınarlı’nın yapmış olduğu versiyonu var. Bu eseri 1-2 sene önce büyük bir heyecanla almıştım. Hayır sebebi İran sineması değil, hiç İran sineması izlemedim :) Eski eser toplamayı seviyorum, o eserleri yazan asırlar öncesinin ilim adamları konuları kaleme alırken araya şahane beytler serpiştirmişler. Hafız’la ilk tanışmam böyle oldu. Bir edebiyat hastası olarak beytlerin peşinden gittim, iz sürdüm. Fatih Sultan Mehmet Han Hazretleri'nin Hâfız Divanı’nı farsça baştan sona ezbere bildiğini öğrenince merakım daha da arttı. Osmanlının eğitimli tabakası arasında Hafız Divanı’nı bilmek bir entelektüellik göstergesiymiş. Eserin bahsettiğim baskısını aldım. Aslında ilk başta bir hayal kırıklığı oldu. Çeviri tam beklediğim gibi değildi. Bana göre, başka bir dilden çeviri yaparken sözlerin aslındaki edebî tını da mutlaka verilmeli, çeviriye yansımalı. O tınıyı eksik buldum. Fakat eserin 1941 yılında çevrildiğini göz önünde bulundurunca eksiklikleri kısmen mazur gördüm. Ayrıca o dönem “Allah” kelimesini kullanmak sıkıntı doğurduğu için yazarlar “Tanrı” ifadesini kullanmışlardır. Bu durum o dönem için bir tercih değil, bir zorunluluktu. Eski baskı eser topladığım için bu durumla o eserlerde sıkça karşılaşıyorum. Belli bir dönem aralığında çevirisi yapılmış eski eserlerle karşılaşırsanız “Tanrı” kelimesinin zorunluluktan kullanıldığını unutmayın, o eserleri o haliyle gönül rahatlığıyla okuyabilirsiniz. Bugünkü güncel çevirilerden çok daha sağlam ve güvenilirdirler. Hafız Divanı’na dönecek olursak, kötü bir çeviri değil ama edebî tınısı daha güzel olabilirdi. Aslında Prof. Mehmet Kanar günümüz diline uygun şekilde yeni bir çevirisini yapsa belki şahane olabilir. Eklemek istediğim son bir şey var. Bu eserde anlatılan şeyler baştan sona tasavvuf dilinde ilâhî aşktır. Şarap mesela Allah’ın nurunu sembolize eder. Bu sembolizm dilini Mahmud Şebüsterî "Gülşen-i Râz" isimli eserinde şöyle anlatır: Tasavvuf dilindeki mey, şarap, göz, dudak, güzellik gibi sözlerin ve benzetmelerin anlamı: “Bu âlemde görünen her şey o âlem güneşinin aksi (yansıması) gibidir. Bu duyulan sözler, duygularımızla duyup bildiğimiz şeylere delâlet eder. O yüzden evvelâ duyup bildiğimiz şeyleri göstermek üzere söylemişlerdir. Mânâ âleminin sonu yoktur. Söz onun sonunu nereden görecek, nasıl ifâde edecek? (Mânevî) zevkten meydâna gelen mânâyı söz nereden anlatacak? Gönül ehli olanlar, mânâyı bir benzeri ile söyler, anlatırlar.” (Gülşen-i Râz, Şebüsterî) Ömer Hayyam'ın kullandığı sembolizm dili dahi aynıdır. İnsanların algılarının bozukluğu ve toplumun cehalet düzeyi işi başka yerlere götürüyor ama hakikat başkadır. Biraz uzun oldu, buraya kadar sabredip okuduysanız teşekkür ederim :)
Hafız Divanı
Hafız DivanıHafız-ı Şirazi · Türkiye İş Bankası Yayınları · 2011647 okunma
·
1.234 görüntüleme
Mete Hun okurunun profil resmi
Hafız Şirazi şiirde zirvedir. Hatta hatta Mevlana Hazretlerinden bile daha çok Farsi edebiyatta tutulmasının bir hikmeti vecibesi vardır elbet. Esasında Mevlana Hazretleri de o kültürde yetişmiş birisidir.. Allah vergisi bir yeteneği vardır herkezde anlayamaz..Okurken bile bu nasıl ifadeler gerçekten sapıtmış diyesi gelir insanın..
Muhammet Yusuf Güner okurunun profil resmi
Hafız o dönem sıkıntı doğuracağı için Allah diyemeyip Hüda diye yazmış şiirlerini
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.