Gönderi

288 syf.
·
Puan vermedi
Bir SESSİZ EV Destanı:
*İncelemem ipucu içermemektedir. İpucu sanılabilecek detaylar kitabın başlangıç sayfalarında okuyucuya zaten verilmiş olan bilgilerdir. Öncelikle Sevgili Orhan Pamuk'un, sadece bu kitabı için bile olsa, aldığı Nobel'i her zerresine kadar hakettiğini düşündüğümü söyleyerek, kitap hakkında birkaç satır karalamak isterim. Sessiz Ev, Orhan Pamuk'un Cevdet Bey ve Oğulları romanından sonra, 1983 yılında yayımladığı ikinci romanıdır. Roman 1984 yılında Madaralı Roman Ödülü'ne, 1991 yılında ise Fransızca çevirisi ile Prix De La Decouverte Europeenne - Avrupa Keşif Ödülü' ne değer bulunmuştur. Aynı zamanda yazarın, yabancı dile çevrilen ilk eseridir. Yayımlandığı günden bugüne, Can Yayınlarında dokuz, İletişim Yayınlarında otuz beş ve Yapı Kredi Yayınlarında ise on bir baskı yapmıştır. Geniş bir şahıs kadrosunun yer aldığı roman toplamda otuz iki bölümden oluşuyor ve her karakter, birden fazla bölümde anlatıcı rolünü üstleniyor. İttihat ve Terakki Döneminde Selahattin Bey ile Fatma Hanım'ın evliliği ile başlayan olay örgüsü, 1980 Darbesi arefesinde sona eriyor. Selahattin Bey; muhalif fikir ve tavırlarından dolayı hükümet tarafından İstanbul'dan uzaklaştırılmış, aydın kimliği ile eserde yer bulmuş bir doktordur. Olayların cereyan ettiği yıllarda kendisi vefat etmiştir lakin eşinin anlatıları sayesinde, roman boyunca Dr. Selahattin hakkında fazlasıyla bilgi sahibi olabiliyoruz. Selahattin Bey'in hayattaki tek amacı önce kırk sekiz cilt olarak planladığı ancak daha sonra cilt sayısını elli dörde çıkarmaya karar verdiği bir ansiklopedi yazmaktır. Ansiklopediyi yazmasındaki amacı ise kendince uykuda gördüğü Türk halkını uyandırmaktır. Alkolik denilebilecek düzeyde içki tüketen doktorun ölümü sebebi de yine alkola bağlı mide kanamasıdır. Selahattin Bey'in "Allah yok, bilim var, Allah öldü, senin Allahın öldü Fatma!" nidaları atarken, Fatma'ya aktardığı ölüm ile ilgili düşünceleri, bana direkt Sartre'ın varoluşçuluk felsefesini çağrıştırdı ki ,bu bölüm de romanın en güzel bölümlerinden biriydi. Selahattin Beyin fikirleri , dönemin Türkiyesine göre öyle uçlardadır ki Soyadı Kanunu sırasında kendine ve ailesine "Darvınoğlu" soyadını uygun görmüştür. (Darwinizm'den mütevellit olsa gerek ) Fatma Hanım ;Selahattin Bey'in hâlâ yaşamakta olan, doksan yaşındaki, huysuz, aksi, vicdansız ve hatıralarıyla boğuşan eşidir. Eşinin sürgün edilmesiyle soluğu Gebze'ye bağlı Cennethisar'da alır ve buraya zorunlu olarak yerleşirler. Gelenekçi bir kadındır. Romanda en sevmediğim karakter olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Doğan Bey; Selahattin ve Fatma'nın tek çocuklarıdır. Üniversite tahsilinin ardından kaymakam olmuş ancak babasının oğlu olmaktan kurtulamadığı için bir süre sonra istifa etmiştir. Gül Hanım ile evlenmiş, Faruk, Nilgün ve Metin adlarında üç çocuğu olmuştur. Akibeti ne yazık ki babası ile aynıdır. Faruk ; en büyük çocuktur, bir üniversitenin tarih bölümünde doçent olan Faruk, obez, alkolik, kısır ve duldur. Nilgün ; ailenin ortanca çocuğu, tek kızıdır. Sosyoloji bölümü birinci sınıf öğrencisi olan Nilgün, devrimciliği benimsemiş, diğer aile fertlerinden bu yönde sıyrılarak kendine yeni bir yol çizmiştir. Metin; en küçük çocuktur, lise öğrencisidir. Çok çalışkan ve zeki oluşunun avantajıyla, zengin çocuklarına özel dersler vererek harçlığını çıkaran Metin'in tek hayali ise Amerikaya gidip zengin olmak ve orada yaşamaktır. Recep ; evin kahyası, uşağı, bahçıvanı, hizmetlisi, aşçısı, kısacası bel kemiği konumundaki cüce karakteridir. İnsandır Recep... Vicdanlı, kin tutmayan, toplumda dışlanmış, hor görülmüş, içine kapanık bir insan. Bir de erkek kardeşi vardır :Piyangocu İsmail... Her iki kardeş de çocukken, Fatma Hanım'ın bastonundan nasiplerini almış ve nihayetinde biri cüce, biri de topal kalmıştır. Hasan; İsmail'in oğlu, Recep'in yeğenidir. Babasından ve onun silik karakterinden, parasızlığından nefret eden lise öğrencisi Hasan, kuzen olduklarını bile bilmediği Nilgün'e aşıktır. Tek gayesi bir gün büyük adam olmaktır. Büyük adamlıktan kasıt ise bir başbuğluk ya da bir ülkücü hareket liderliğidir. Bir yaz tatilinde üç kardeşin babaannelerini ziyaret etmek amacıyla Cennethisar'a gelmeleri sonucu yaşanan olayları, yaklaşık yüz yıllık bir süreç ekseninde, bir haftalık bir zaman dilimi içerisinde okuruna sunan Pamuk,okuduğum ve dinlediğim birçok söyleşisinde, William Faulkner'i kendine rol model olarak benimsediğini belirtiyor ki bilhassa bu kitabında bunu açıkça görebiliyoruz. Kendisi de bu etkiyi şu sözlerle ifade ediyor : "Heyecanla, modernist ve deneysel olmaya zorladım kendimi. Sessiz Ev'de William Faulkner ve Virginia Woolf etkileri vardır." Faulkner'in Döşeğimde Ölürken - As I Lay Dying- adlı eseri ile Sessiz Ev, gerek modernist yazım teknikleri gerekse karakterler üzerinde kullanılan bilinç akışı tekniğiyle birbirleriyle oldukça benzeşmektedir. Her iki eserde de çoğul anlatıcı tekniği kullanılmış, her bölüm, bir önceki bölümün sonlandığı yerden, eşzamanlı olarak lakin yeni anlatıcının bakış açısından aktarılmaya devam etmiştir. Yine her iki eserin de kimi bölümlerinde, anlatıyı bölmemek, örgüyü sekteye uğratmamak adına noktalama işaretleri kullanılmamıştır. Bir yandan modernist romanların temel dayanağı olan rasyonalizmden bir hayli beslenen Sessiz Ev, diğer yandan da irrasyonalizme hatta postmodern romanlarda gözlemlenen empirizme göz kırpmaktadır. Satır aralarında yazarın bir önceki kitabı Cevdet Bey ve Oğulları'na yaptığı atıflar ise bize başarılı bir metinlerarası teknik kullanıldığını göstermektedir. Tüm bu çıkarımlara rağmen benim şahsi görüşüm, Sessiz Ev'in postmodern bir anlatıdan ziyade bariz bir modernist anlatı olduğu yönündedir. Recep, Fatma, Faruk, Metin ve Hasan'ın ağzından okuduğumuz eserde, büyük bir başrol oynamasına ve hatta kitabın kilit ismi olmasına rağmen Nilgün'ün ağzından tek bir bölüm dahi okumuyoruz. Nilgün anlatıcı kimliğini hiç üstlenmemiş.Pamuk'a bunun nedeni sorulduğunda, bir kadın ağzından aktarım endişesi taşıdığını söylemiş lakin bu biraz absürd. Zira Fatma da bir kadın ve öyle muazzam bir iç sesi var ki, akıllara zarar. Bana kalırsa Nilgün, devrimci-komünist yapısı ile susturulan, ses etmesine izin verilmeyen, başı ezilen kesimi temsil ettiği için bile isteye susturulmuş! Tarih doçenti Faruk aracılığıyla sıklıkla verilen tarihsel detaylar ve anekdotlar harikaydı ve kesinlikle okura salt kuru bilgi vermek amaçlı değildi. Yazar burada sanıyorum, kurgu ile bilinç arasında bir bütünsellik oluşturabilmek için, bu bilgileri bir dolayım olarak kullanmış. Mesela Gebze Kaymakamlığı arşivlerini yokluyor Faruk. 16.yüzyılda başgösterip, ortalığı kasıp kavuran veba salgınının perde arkasını günyüzüne çıkarmayı hedefliyor. Öyle titiz, öyle özverili ve öyle hevesli çalışıyor ki hayran kalmamak işten bile değil! Geçmiş, şimdi ve gelecek mefhumlarının ustaca harmanladığı eserde, her karakterin, hem kendi içinde kendisiyle hem de diğer roman karakterleriyle aralarında bir çatışma hali mevcut. Yazar bunu bize olağanüstü iç monologlar sayesinde veriyor. Toplumsal çizgide kaleme alınmış, çokça modern, biraz postmodern bir alegorik dönem romanı olarak nitelendirebileceğimiz Sessiz Ev aslında Türkiye gerçeğini yüzümüze bir tokat gibi çarpıyor. Neden derseniz, karakterler üzerinden belirtmek isterim. Doktor Selahattin batı pozitivizmine gönül vermiş Avrupa burjuva sınıfını, Nilgün devrimci-komünist sınıfı , Metin materyalist-kapitalist sınıfı, Fatma İslamcı-Osmanlı sınıfı, Hasan faşist sınıfı, Faruk bilimselliği ve Recep ise hümanizmi sembolize etmektedir. Kitabın 21. bölümü ise gerçekten, döne döne okunası gereken başlı başına bir şaheser! Sessiz Ev'in oluşma fikrini de Öteki Renkler adlı kitabında özetliyor Pamuk: "Sessiz Ev'in birçok ilham kaynağından biri de dedemin anneanneme yazdığı bazı mektuplardır... Dedem yüzyıl başında hukuk okumak için Berlin'e gidiyor. Gitmeden önce anneannem Nikfal ile nişanlıyorlar onu. Dedem de, Berlin'de hukuk okurken, İstanbul'daki nişanlısına pek çok mektup yazıyor. Bu mektupların havası biraz Selahattin Bey'in Fatma'ya ders vermesine benziyor... Anneannemin tepkisinin ise ilgisizlik ve "günah, yasak" çevresinde dolandığını biliyorum... Aralarındaki mutsuz ilişkiyi hayal edince, Sessiz Ev'i kurmaya başlamış oldum... " Orhan Pamuk ile henüz tanışmamış ve hangi kitabı ile tanışacağı konusunda tereddütler yaşayan her okur için, bence ilk tercih hiç düşünmeden Sessiz Ev olmalıdır. Çünkü dili yalın, anlatımı akıcı, kurgusu sağlam,okuması kolay. Ben kahrolası önyargılarımdan ötürü bu deha ile geç tanıştım amma velakin ben ettim siz etmeyin... Caanım Orhan Pamuk, sen doğduğun, büyüdüğün, yetiştiğin bu vatana kesinlikle iki beden büyük bir yazarsın. Aldığın her ödüle damlayan alın terini çok net bir şekilde gören bir okur olarak seni yine ayakta alkışlıyor, kıymetinin bu topraklarda da bilinmesini temenni ediyorum.
Sessiz Ev
Sessiz EvOrhan Pamuk · Yapı Kredi Yayınları · 20186,9bin okunma
··
185 görüntüleme
Gönül. okurunun profil resmi
Sevdiğim bir eserdir ve iki kez okudum,sonucusu 5 sene önceydi sanırım. Geçen sene ise Döşeğimde Ölürken'i okumuş,bayılmıştım. İki eser arasındaki benzerliği ya da etkilenmeyi hiç bilmiyordum. Bu gözle bakınca çok ilgimi çekti incelemeniz. Gözden kaçırdığım diğer ayrıntıları görmek de beni mutlu etti, çok sevdim incelemenizi:) Romanlarda taraf tutmam çok azdır ama Fatma Hanım benim de yıllardır tüm benliğim ile nefret ettiğim bir karakterdir.
Seda okurunun profil resmi
Teşekkür ederim
Gönül.
Gönül.
ben de pek taraf tutmam ama bu eser, tarafsız kalınacak gibi değildi :-)
AkilliBidik okurunun profil resmi
Ne güzel bir inceleme yazmışsın yine. Sessiz Ev'i 2 kez okudum, yine de üzerinden epey zaman geçti. Benim o zamanlar fark etmediğim birçok ayrıntı akalamışsın, demek ki bir 3. sefere daha ihtiyacım var:) Orhan Pamuk benim en çok sevdiğim 4-5 yazar arasına girer, kitaplarını tekrar tekrar okumayı çok severim, her seferinde başka bir detay yakalarım. Benim favorilerim "Benim Adım Kırmızı", sonra da "Kara Kitap". Okumadıysan şiddetle tavsiye ederim, hazır başlamışken😉
Seda okurunun profil resmi
Teşekkür ederim
AkilliBidik
AkilliBidik
Pamuk okumaya geç başlamış olsam da sona yaklaştım, Yeni Hayat, Babamın Bavulu, Gizli Yüz ve Saf Düşünceli Romancı kaldı okumadığım. Benden hızlısı mezarda :-) Benim favorilerim de ilk sırada Kara Kitap olmak üzere, Benim Adım Kırmızı, Kafamda Bir Tuhaflık, Sessiz Ev şeklinde uzayıp gidiyor. Masumiyet Müzesi ile Kar ı kurgularının mükemmelliğine rağmen aman aman cazip bulmadım, ya da bana hitap etmedi bilemiyorum.
1 sonraki yanıtı göster
Ayşe* okurunun profil resmi
Ne kadar güzel tespitler yapmışsınız kitapla alakalı, ben diğer eserlerinin yanında biraz cılız bulmuştum oysa ki, şimdi tekrar gözden geçirdiğimde biraz haksızlık ettiğimi düşündürdü incelemeniz bana. Emeğinize sağlık.
Seda okurunun profil resmi
Ayşe*
Ayşe*
çok teşekkür ederim. Bildiğiniz gibi Sessiz Ev, yazarın acemilik dönemi romanlarından biri. Hal böyle olunca çok büyük bir beklentiye girmeden okudum ama ters köşe oldum.Bir Kara Kitap elbette değil ama ona yaklaşık bir başarıda buldum. Tekrar teşekkür ediyorum...
Başaran okurunun profil resmi
Sanırım ben de benzer önyargılar sebebiyle Orhan Pamuk’un hiçbir kitabını okumadım hala ama incelemen bu kitabın hikayesi ve işleyişi hakkında oldukça çekici geldi. Ben de bu kitapla önyargılarımı parçalayacağım herhalde, teşekkürler:)
Seda okurunun profil resmi
Rica ederim
Başaran
Başaran
Pamuk'a başlangıç için oldukça ideal bir kitap, iyi okumalar dilerim şimdiden.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.