Gönderi

Rutin
Diderot a göre rutin insana yemi şeyler katan, insanı yayalaştırma yolunda yardım olan bir yaşam döngüsüdür. Sanatta, zanaatta, hayatta rutin olan her şey aslında isanı yayalaştırırken bir şeyle nasıl ilgileneceğini, onunla nasıl derin bir bağ kurduğunu, hep yaptığı şeyi nasıl değiştirebileceğini de öğretir. Adam Simit’e göre ise rutin insanın ruhunu öldüren, tekrardan başka bir şey değildir. Diderot’nun kâğıt fabrikası gibi, Smith’in iğne fabrikası da ba­ rınmak değil çalışmak için yapılmıştı. Ev ve işin ayrımı, Smith’e göre, modem işbölümlerinin en önemlisiydi. Ayrıca, Diderot’nun kâğıt fabrikası gibi, Smith’in iğne fabrikası da her bir işçinin belir­ li bir rutinde tek bir işi yapması sayesinde düzenli bir biçimde işli­ yordu. Ancak Smith’e göre, iğne fabrikası kâğıt fabrikasından, ça­ lışma zamanının bu şekilde organize edilmesinin insani açıdan ne kadar zararlı olduğunu gösterme noktasında ayrılıyordu ... Smith’in yaşadığı dünya, elbette, uzun zamandır rutine ve za­ man tarifelerine aşinaydı. VI. yüzyıldan itibaren kilise çanları, günü dini bölümlere ayırıyordu; Benedikten tarikatı ortaçağ başlarında önemli bir adım atarak, dua zamanlarının yanında çalışma ve yeme zamanlarını da çanlarla belirtmeye başlamıştı. Smith’in dönemine yaklaşıldıkça, mekanik saatler kilise çanlarının yerini almış ve XVIII. yüzyılın ortasına gelindiğinde cep saatleri yaygın olarak kul­ lanılmaya başlamıştı. Artık, kişi her nerede olursa olsun, görme ve­ ya duyma mesafesinde bir kilise olsun olmasın, matematiksel bir dakiklikle zamanı bilebilirdi: Böylece zaman mekâna bağımlı ol­ maktan çıkmıştı. Zamanın bu şekilde programlanması neden insani bir felakete yol açacaktı ki? .... İğne fabrikası giderek uğursuz bir yere dönüşür. Smith, iğne imalatında, işlemleri parçalara bölmenin, iğne işçileri­ ne saatler boyunca tek bir küçük işlem yaptırmak ve onları uyuştu­ rucu ve sıkıcı bir işgününe mahkûm etmek olduğunu fark etmişti. Rutin, belirli bir noktada zararlı hale gelmeye başlar. Çünkü in­ sanoğlu kendi çabası üzerindeki kontrolünü yitirir; çalışma zamanı üzerindeki kontrolün yitmesi ise insanın zihnen öldüğü anlamına gelir. .... Adam Smith ve Marx’m rutin zaman konusunda beslediği kor­ kular, Fordizm denen olguyla birlikte bizim çağımıza da geçti. Smith’in XVIII. yüzyılın sonunda yeni yeni ortaya çıkan sanayi ka­ pitalizmine dair korkulan, en yoğun olarak Fordizm olgusunda, özellikle de Fordizm isminin kaynaklandığı mekânda belgelenebi­lir. .... Smith’in korkularının gerçek olmasına gi­ den yolu açtı. Örneğin, endüstri psikologu Frederick W. Taylor, bü­ yük bir tesiste makine ve endüstriyel tasarımın müthiş derecede kar­ maşık hale gelebileceğini, ancak işçilerin bu bütünün dizaynını an­ lamasına gerek olmadığını düşünüyordu; hatta ona göre, bütünün dizaynını anlama çabasıyla ne kadar az “meşgul olurlarsa” kendi iş­ lerine de o kadar verimli bir biçimde sarılırlardı. .... Diderot’nun en büyük modem mirasçısı olan sosyolog Anthony Giddens, Diderot’nun fikirlerini canlı tut­ mak için alışkanlığın, hem sosyal pratiklerde hem de kişinin kendi­ sini kavramasında oynadığı başat rolü vurgulamıştır: Karşımıza çı­ kan alternatifleri ancak yerleşik alışkanlıklarımıza göre sınarız. An­ lık itkilerin ve kısa süreli davranışların hâkim olduğu, düzenli rutin­ lerden mahrum bir yaşam anlamsız bir varoluştur. .... Esneklik, birlikte getirdiği bütün risk ve be­ lirsizliklerle birlikte düşünülürse, yok etmeye çalıştığı kötülüğü gerçekte daha da pekiştiriyor olabilir mi? Rutinin karakterimizi pa­ sifleştirdiğini kabul etsek bile, esnekliğin bizi yaşama daha müdahil kılması nasıl mümkün olacaktır?
·
77 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.