Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

368 syf.
·
Puan vermedi
·
8 günde okudu
Selam️ Ernst Theodor Amadeus Hoffmann “Die Elixiere des Teufels / Şeytanın İksirleri” Hoffmann’a dair; 1776’da doğan Alman asıllı yazar, hukuk öğreniminden sonra devlet memurluğuna atanır, Prusya işgalindeki Polonya’da çalışmaya başlar. 1806’da Prusya Napoleon tarafından yenilgiye uğratılana kadar görevini sürdürür. Sonrası bir hukukçu için enteresandır, zira 1814’e kadar müzik eleştirmenliği ve tiyatro müzik yönetmenliği yapıp, bir de bale besteler. 1814’den itibaren edebiyata yönelir. Phantasiestücke in Callots Manier adlı öykü kitabını yazar ve 1816’da yeniden devlet hizmetine girerek, yargıçlık yapmaya başlar. Şeytanın İksirleri 1815-1816 yıllarında yazdığı ilk romandır. Yazarlık macerası 1822’de Berlin’de ölene kadar devam eder. Kendi içinde birinci ve ikinci cilt diye ayrılan eser, toplam yedi bölümden oluşup, ben bu hikâyeyi manastır arşivinden, el yazmaları arasından okuyup siz okurlara aktarıyorum diye belirten bir yayımcı notu ile başlar. Din adamı olmak üzere, çocukluktan itibaren manastırda yetiştirilen Franz (kutsal yeminini ettikten sonra kendine Medardus adını seçer), Prenses diye de anılan Başrahibe gözetiminde çocukluk yıllarını geride bırakıp, Kapuçin manastırında görev alır. Not; Eserin içinde sık sık geçen Kapuçin (Kapusenler) Hristiyanlıkta Katolik kilisesinin dallanıp budaklanmış birçok tarikat ve uzantılarından; Fransisken tarikatının kollarından biri. Tarikatlar genellikle, Aziz ya da Azize mertebesine yücelttikleri kişi isimleri ve onlar adına kurulan ibadethanelerle varlıklarını sürdürüyorlar. Yine eserde bahsi geçen Dominiken tarikatı ve Klarissen rahibeleri gibi ayrıntıları isterseniz ayrıca araştırabilirsiniz. Hristiyan teolojisi üzerine yaslanmış felsefeden, dönem olarak sıyrılışın (Skolastik felsefe/düşünce) dolayısıyla engizisyonun geride kaldığı, Rönesansın zarif etkileri ile dirsek temasında ama sanayi devriminin tam ortasında bir zaman aralığı, kitaptaki sancıların fonunu oluşturuyor. Medardus; belagatı kuvvetli eğitimli bir keşiştir, kısa zaman içinde vaazlar vermeye başlar. İyi bir hatip olmasının karşılığında da, manastıra sırf onu dinlemek için insanlar akın eder, bu da benliğinde kibrin ilk filizlerini vermesini sağlar. Manastır içindeki esas görevi, kutsal emanetlerin muhafaza edildiği odadır. Meraklı mizacı, kendinden önce bu görevi sürdüren keşişin, halefine aktardığı menkıbeler; onu “iksir” şişesine ulaştırır. Aziz Antonius’un şeytanla karşılaşmasında eline geçen bir iksir şişesi bu odada korunmaktadır ve Medardus ona kayıtsız kalamaz. Artık vaazları daha ateşli, daha tutkulu, neredeyse kendini Aziz mertebesine yücelttiği, içten içe kibrini mayalayan insanlar karşısında kendinden geçecek kadar, şuurdan yoksundur. Not; Rönesansın Almanya’daki en büyük tesiri dini resim ve tablolar üzerindedir. Kitabın kilit noktalarında esere bir anda dahil olup, bir anda yok olan ressam karakteri birden fazla şeyin sezdirme yoluyla anlatımıdır. Vaazlardan birinde karşısında, topluluk içinde gördüğü ressamın varlığı Medardus’u çileden çıkarır. Ne dediğini bilmeden konuşmasına devam edip, kendinden geçip yığılıp kalır. Durumun vehametini farkeden başrahip onu, Roma ve papaya yapılacak bir görev için tayin eder. Maksat, içinde bulunduğu ruh halinden kurtulmasını sağlamaktır. Lakin kötücül hisler artık taşıyanın içindedir ve gittiği her yere onları taşır. Seyahat macerasının başından itibaren, din adamı kimliğinden uzaklaşır. Gittiği gördüğü yerler ve karşılaştığı insanların bir kısmının isimleri yok, sıfatlarla geçilmiş, müphem. Bunun sebebini de yazar, sakınılan soyun hala aynı yerlerde yaşamlarını sürdürmelerine bağlamış. Tüm Avrupa hatta dünyaya hakim olan, soy esası, asilzadelerin sadece asilzadelerle birlikte olduğu ya da zaman geçirdiği dönemin yavaş yavaş sonu gelmiştir ve esere yansır. Yolculuk sırasında rastladığı Prens, Baron, Kont vs gibi asiller, onu bilgisi, bilime sanata olan yakınlığı ile değerlendirip sofralarına buyur edecek durumdadırlar. Yazarın ayrı bir bölüm açıp anlatma gereği hissettiği Medardus’un aile bağları (soyu) sisli puslu bir alan içinde bırakılmış “kötücül ikiz” motifine de biraz olsun ışık tutar. Kötülük genetik bir miras mıdır? Babadan oğula mı geçer? Bu soru eserin omurgalarından biri. Karanlık tarafa yatkınlık, her insanın kendi şeytanını içinde zaptetmeye çalışması ya da serbest bırakması, yoldan çıkmanın koşullar, tercihler ya da başka faktörlerle mi gerçekleştiği, arka arkaya gelen sorular arasında. Delilik ve hayaller sınırında geçen günler geceler, Katolik kilisesinin engizisyon sonrası bile devam eden işkenceleri, yoldan çıkmış papa, nedamete ermek için kişinin kendi kendisine zulmü (Kapuçin tarikatı, günahların affı için inziva ve acıya inanıp, esas alıyor) gibi gibi devam eden birçok ayrıntının daha olduğu eser, okurken beni zorladı. Neyin gerçek, neyin hayal ya da rüya olduğu, ne kadarı Medardus ne kadarı, motif kabul edilene ait olduğu belirsizlikler içinde kalmış satırlar, esere konsantre olmamı güçleştirdi. Böylesi kompleks bi eserden ve üzerine harcadığım mesaiden memnun kaldım ve tavsiye listeme aldım diyemiyorum. Belki de “niye” kısmındaki yetersiz anlatımıma, anca okuduğunuzda tam manasıyla hak verebilirsiniz. Son zamanlar okuduğum en güzel çeviriydi. Çok leziz, çok zengin bir Türkçe ile çevrilmiş. Çevirmenine saygılarım ayrıca sunuyorum. Hep dediğim gibi, her okurun her kitaptan aldığı keyif farklı, tercih her daim sizin. Saygılarımla
Şeytanın İksirleri
Şeytanın İksirleriE. T. A. Hoffmann · Can Yayınları · 2019293 okunma
·
524 görüntüleme
merküla okurunun profil resmi
sizin bu yorumunuzu okuduktan sonra kendime dedim ki "ben hiç kitap incelememişim". siz hep yazın <3
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.