Gönderi

158 syf.
·
Puan vermedi
Kalkın Nazım'a Gidelim
"Kurtuluş Savaşı Destanı'nda "Onlardan Bazıları" bölümünde, manganın yedinci eri dediği bir Mehmet oğlu Osman vardır. Çanakkale' de, İnönü'de, Sakarya'da artık nice kez yaralanan Osman. "Ve gözünü kırpmadan/daha bir hayli yara alabilir/ve dimdik ayakta kalabilir" dediği Osman. İşte o Osman'ımızdır bizim Nazım. Dimdik ayakta..." Çok kıymetli Fahri Erdinç'in, "Kalkın Nâzım'a Gidelim" davetini duyup da bu davete icabet etmemem olanaksızdı. Ölümünün üzerinden neredeyse otuz beş yıl geçmiş olmasına rağmen ne yazık ki Fahri Erdinç, ne yaşadığı zaman zarfında ne de günümüzde hâlâ birçok okur tarafından henüz okunmayan hatta ismine bile aşina olunmayan grupta yer alıyor. Oysa, toplumcu gerçekliğin olmazsa olmazı gereği, öyle güzel, öyle dümdüz, öyle içten ve öyle doğal yazıyor ki, anlatılarına hayran kalmamak elde değil. Erdinç'in çocukluğunu ve gençliğini anlattığı, otobiyografik serisi Acı Lokma ve Kardeş Evi'ni daha önce okumuş ve yazar hakkındaki bilgilere bir incelememde yer vermiştim,o nedenle tekrara düşmüyorum. #59468261 Fahri Erdinç bu kitabında ise bizi - üstadım, ustam, savaşım ve sanat arkadaşım- diye seslendiği, dünya ozanı Nâzım ile buluşturuyor ve aralarındaki usta çırak ilişkisinden, günlük yaşam ritüellerinden, edebi muhabbetlerinden kesitler sunuyor. Eser, Nazım Hikmet'e dair, ustalarca söylenmiş sözler ile başlıyor: "Son yüzyıllarda Türkiye iki büyük adam yetiştirdi: biri Atatürk, biri Nazım Hikmet. " Aziz Nesin "O bizim tüketemeyeceğimiz kaynaktır; hiç bitiremeyeceğimiz en büyük üniversitemizde." Asım Bezirci "Kavgası sanatının, sanatı kavgasının ürünüdür." Afşar Timuçin "Önce her şey Nâzım Hikmet'tir." Vedat Türkali "Kalkın Nâzım'a Gidelim" adlı bu eserde, on üç yaşında bir çocukken şiirleriyle tanışıp, bu tanışıklık yüzünden babasından tokat yediği, yetişkinlik döneminde ise izinden gitmeyi seçtiği Nâzım Hikmet'in, Fahri Erdinç'in hayatında ne derece önemli bir rolü olduğunu görüyoruz. "... Babam yeni aymıştı. "Ne oluyor?" gibisine bakındı. "Nazım Hikmet'i okuyor senin oğlan..." "Ne Nazım Hikmet'i? Tövbe yarabbi..." Prafayı bırakan öğretmenlerin gözleri de bendeydi artık. Babam, neye uğradığını şaşırmış, gözlerini açıverdi: "Nedir bu ulan?" "Varan-3."dedim süklüm püklüm. Babam artık sağ elini sollayıp, tersiyle şırak diye indirdi şamarı suratıma: " Bu da varan bir, öyleyse! Seni gidi yezit, seni." .... Yaşamım boyunca, çok sonraları, her Nâzım'lı yaşantımda, yüzümün o şamarlanan yanında aynı yangı hep yinelendi. Şimdi de yineleniyor. Ama o yangıyı her duyuşumda, Nâzım'ın elinin sıcaklığını da yüzümün öbür yanında hissettim. O sıcaklıkla şimdi de okşanıyorum..." Edebi yönden hayran olduğu ustasının, aynı zamanda sağlam bir dava adamı oluşu da ayrıca cezbediyor Erdinç'i. Hal böyle olunca da gerek sanatını, gerek siyasetini gerekse insanlığını birleştirerek, Bulgaristan-Moskova-Almanya hattı arasında Nâzım ile yaşadıklarını, Ekber Babayev, Vera Tulyakova, Zekeriya Sertel ve doktoru Galya tanıklığında sunuyor okuruna.. Cezaevlerini yurt belleyen Erdinç çok hayranmış Nâzım'a, öyle böyle değil... Tanıştıktan sonra daha da bir artmış bu hayranlığı ve hislerini şu cümleler ile dile getirmiş : "Bugüne bugün yanarım. Hapis yattığıma değil, Bursa hapisine düşmediğime. Beni sanık durumuna iten hatamı Bursa'da işleseydim, belki ora cezaevinde yatardım, yargılanıp da aklanıncaya kadar. Belki, Orhan Kemal'in bu açıdan üçbuçuk yıllık mutluluğunun üçbuçuk gün kadarı da benim olurdu. Kemal Tahir'e öğretmenlik eden, Orhan Kemal'i daha hapisliğin ilk gününden politik ekonomiye, felsefeye ve Fransızca'ya yanaştıran, Balaban'ın eline fırçayı veren Nazım, o vakitler benim ağzıma da "tükürseydi", olur da yazgımı belirlerdi vakitlice o üç buçuk gün. Olmadı işte..." 159 sayfalık minik bir anlatı olmasına rağmen, Nâzım Hikmet'in özelinden tüzeline birçok detayına değinmiş yazar. Münevver Hanım'dan tutun da oğlu Mehmet'e, eşi Vera'ya, şiir anlayışına, devrimci mücadelesine ve hatta evinin şekline, şemaline, eşyalarına kadar aydınlatmış bizi... "Duvarda, en görünür yerde, spor takımlarının alıp verdiğine benzer bir üçgen bayrak, ayyıldızlı bayrağımız. Nâzım hapislik maratonunda kazanmış olmalıydı bunu. Kırmızısı gözlerimi okşayıverdi. İyice koyulmuş bir kırmızı: Önce Kurtuluş'ta dökülen tatlı kandan, bir de uğrunda düşenler kefensiz gömülürken nice hain tabutlarına örtülmenin, Amerikalı tarafından yırtılmanın acı utancından oluşan bir kırmızı. Bayrağın solunda da Karadeniz' e gömülenlerimiz: Onbeşlerden üçü... Ülkemizdeki sosyalizm mücadelesinin temelini atan güruhtandır Nâzım Hikmet. Vatan haini ilan edilen, sürülen, sürgünde hayatını kaybeden bir sanatçı olmasına rağmen yine de çok şükür ki, ölümünden tam 46 yıl sonra, 2009'da Bakanlar Kurulu kararıyla kendisine Türk vatandaşlığı iade edilmiştir(!) Pek çok emsali gibi zamanında anlaşılamamış olan Nâzım'ı anlamak için en iyi yol hakkında yazılmış sayfalarca makale okumak yerine, kendi kaleminden çıkan şiir ve yazıları, dostlarının anılarını okumaktır diye düşünüyorum. Bu çerçevede de, Kalkın Nâzım'a Gidelim gerçekten başarılı bir girizgah niteliğinde olacaktır. "Nâzım'ı peron dolusu bir kalabalık halinde uğurladık. Kucaklaştık. Kadınlarımızı, en güzellerini sona bırakarak, hepimizi ayrı ayrı öptü. Vagona girdikten sonra, penceresi önünde dikilirken, cama kocaman bir kalp, kendi büyük yüreğini çizdi. "Sizi, memleketimi, kavgamızı, sosyalizmi, barışı seviyorum" u böylece yineledi. Ve gitti..." Not: Nazım Hikmet ve Fahri Erdinç dostluğunu daha da yakından okumak isteyenler için en iyi kaynak Kemal Anadol'un kaleme aldığı Karşı Yaka Memleket adlı eseriymiş. Henüz okumadım ama listeme aldım. Bu eser, Nâzım 'ı Tarık Akan' ın, Fahri Erdinç'i ise Uğur Polat' ın canlandırması ile 2009 yılında aynı adla sinemaya da uyarlanmıştır. Sevgili Tarık Akan 'ın rol aldığı son filmdir....
Kalkın Nazım'a Gidelim
Kalkın Nazım'a GidelimFahri Erdinç · Yordam Kitap · 200644 okunma
··
225 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.