Gönderi

Tipik bir faşizm distopyası.
“Durum şudur: Ben burada, ceza kolonisinde hâkim olarak atanmış bulunuyorum. Genç olmama rağmen. Çünkü eski kumandanın bütün ceza davalarında yardımcısı oldum ve cihazı da en iyi ben biliyorum. Benim karar verirken uyduğum ilke şudur: Suç daima şüphesizdir. Başka mahkemeler bu ilkeye uyamaz, çünkü birden çok başları vardır ve üzerlerinde de daha yüksek mahkemeler bulunur. Burada bu söz konusu değil, ya da en azından eski kumandan zamanında değildi. Ne var ki yenisi benim mahkememe karışacak gibi oldu; fakat şimdiye kadar onu uzak tutmayı başardım ve bundan sonra da başaracağım. – Bu davayı açıklamamı istemiştiniz, o kadar basit ki, hepsi gibi. Bir yüzbaşı bu sabah şikâyette bulunarak, kendisine hizmetli olarak verilmiş olan bu adamın kapısının önünde uyuyarak görevini aksattığını bildirdi. Çünkü adamın görevi, her saat başı saat çaldığında ayağa kalkıp yüzbaşının kapısı önünde selam durmaktı. Tabii, zor bir görev değil ve zorunlu bir görev, çünkü hem bekçiliği, hem de hizmeti için uyanık kalması isteniyor. Yüzbaşı dün gece hizmetlinin görevini yerine getirip getirmediğine bakmak istemiş. Saat tam ikide kapıyı açmış ve adamı büzülmüş, uyur halde bulmuş. Binici kamçısını alıp yüzüne vurmuş. Ama ayağa kalkıp af dileyecek yerde, adam efendisinin bacaklarına yapışıp bağırmış: ‘At o kamçıyı, yoksa seni yerim.’ – Dava konusu, bu. Yüzbaşı bir saat önce bana geldi, verdiği bilgileri yazdım, ardından da kararı yazdım. Sonra adamı zincire vurdurdum. Gayet kolay oldu her şey. Önce adamı çağırıp sorguya çekseydim ortaya sadece kargaşa çıkardı. Yalan söylerdi, yalanını yüzüne vurmayı başarsaydım yerine başka yalanlar uydururdu, filan. Ama şimdi tutmuşum onu, bir daha da bırakmam. – Şimdi açıklanmış oluyor mu her şey? Ama vakit geçiyor, infazın çoktan başlaması lazımdı, oysa ben cihazı açıklama işini daha bitiremedim.”
·
2 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.