Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

412 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
19 saatte okudu
Merhaba arkadaşlar. Bugün oldukça ses getiren bir kitaptan bahsedeceğiz. Siyaseti benim gibi sevmeyen birinin bu kadar derin bir siyasete giriş yapması biraz acayip olsa da demokrasiye ve gerçekleşeceğine inanmayan bir demokrat olduğum için aslında pek gariplik bulmuyorum. :) Şimdi şaka bir yana aslında siyasetin ne kadar “GEREKSİZ” ve “DEĞERSİZ” olduğunu bir kere daha gördüğümü ve anladığımı belirtmeliyim. Bunu zamanında da söylemiştim ama inandıramamıştım ve fırsat varken gene söyleyeceğim. Hepimizin yıllanmış, şarap, gibi arkadaşlarını bile bir kalemde sildiği bu siyasetçiler varya hani, mecliste oturup beraber yemek yiyorlar. Yediğimizin içtiğimizin fiyatını dahi polemik edip daha sonradan o kadar ucuza o kadar çeşitli yemekleri beraber yiyorlar ki. Yani değmiyor dostlarım, o yüzden o onu yazmış bu bunu yazmış, işin aslı siz dostluğunuza bakın. 20 sene sonra birlikte ihtiyarlığa attığınız adımı kutlarken -inşallah- dünya o siyasetçilere de kalmayacak. Bunu siz de biliyorsunuz, birbirinizin gönlünü kırmayın. Lütfen. Şöyle bir kitaba baktığımızda yetişme döneminden, okul dönemine, çocukluktan gençliğe hatta aile künyesinin bile incelenerek başlandığı, biraz hakaretvari olsa da incelemesinde büyük emeğin bulunduğunu farkettiğiniz bir giriş ile başlıyoruz. Hemen ardından DİN konusuna vurgu yapılıyor ki, artık ben bu konudan sıkılmaya başladım. Efendim, işte bir taraftan bir grup çıkıyor biz dinimizi yaşamadık diyor, diğer taraftan aynı devirde hafız olarak yetişenler var, beri yanda din düşmanları köşede din nedir onu bilmeyenler. Yahu önemli olan insanlık. Ve bırakın da kim neye inanmak istiyorsa lütfen ona inanın. Elhamdülillah Müslümanız, öyle kalalım. Herkes birbirine saygı göstersin. Yok işte o onu kullandı, bu bunu kullandı derken hep aynı şeyleri sürüyorlar önümüze be. Ben önemli olanın AHLAK olduğuna inanıyorum ve bu fikrim değişmeyecek! Kendim, DİN üzerine kitap yazıp aynı şeyleri söylesem dahi önemli olanın AHLAK olduğunu söyleyecek ve kendi kendimi dahi inkar edeceğim. Ahlak benim için işte bu kadar mühim. Hepimiz için de. Bir diğer sinir olduğum konu ise Türkçe Ezan ve Kur’an. Bu konuda şöyle diyelim zaten herkes istediğini yapma hakkına sahip. Hatta öyle ki Almanya’da mı bir yerde protesto yapıp Kur’an’ı Kerim yırtan bir saygısız kadın dahi vardı. Yıllardır ülkeyi kutuplaştırmak isteyenlerin üzerine geldiği konu da bu mesele. Ben diğer kutsal kitaplara hem orijinalinden hem de manasından baktım. Misal, Latince bir incilin şiirsel dili çok hoşunuza gidecek ama anlamadığınız için Türkçe okumak isteyeceksiniz. Kur’an’ı Kerim de Arapça okunduğunda oldukça hoşa giden bir ahenk oluşturuyor lakin Türkçe manasını da okuyup anlamazsak olmuyor. Ne söylendiğini insan çok merak ediyor? Ya çok beğendiğimiz yabancı şarkıların bile sitelerden Türkçelerine bakıyoruz bunlar ne söylüyor diye. Bu muhabbeti bu kadar büyütmenin bir anlamı yok ki. Ezan konusunda da bu zamana kadar böyle olmuş, Türkçe denenmiş Millet bunu beğenmemiş. Arapça istemiş. Polemiğe gerek yok ki, hani önemli olan milletin istediğiydi. Çıkıp okunmasın, rahatsız ediyor demek falan tabi çok yanlış. Geçenlerde ünsüz bir sanatçının yaşlı bir adama yaptığı saygısızlığı, ona el kaldırması ve şiddet uygulamasını unutmadık, bir de yetmedi ezan mı okuyorsun falan dedi. Böyle bir düşmanlık ve saygısızlık ben hiçbirimize, hele bu siteyi kullanan, belli bir zeka düzeyine ve okuma oranına sahip kardeşlerime ve kendime asla yakıştıramadım. Bunları tartışmak bile ne kadar üzücü. Yazara katılmadığım bir diğer konu ise devrimciler üzerine yazmasıydı. Özellikle aralarında birine beni de oldukça benzetirler. Bulunduğum yerden döndüğümde yeni resimler çekildiğimde birini de sitemize yüklemeyi düşünüyorum, o zaman bu konu daha da aydınlanacaktır tabi ama şunu söylemeden edemiyorum işte. Bir devletin askerine, polisine kurşun sıkılan hiçbir dava haklı olamaz. Sebep ne olursa olsun. Polisin, askerin sıktığı haklı oluyor ama, demişti bir arkadaşım üniversite zamanında. Ona da açıklık getirmek isterim. Bir ebeveynsiniz yahut ebeveynleriniz bir asker, polis ailesi olsun. Sizlere yahut çocuklarınıza kurşun geliyor ve vefat ediyorlar yani şehit oluyorlar. Ne düşünürsünüz? Ayrıca burada tacizci, tecavüzcü, üniforma içine gizlenmiş alçakları buna dahil etmiyorum. Onlara yapmak istediğiniz her şeye ben de katılıyorum. Çocuk sevemez olduk! Neyse, eğer Türkiye şimdi bir ülkeye saldırsa bu işgal olur, başka topraklara girdi olur ama kendi çocuklarına, kendi topraklarında kurşun sıkana karşılık verdi mi bazı örgütler hemen ULUSLARARASI HUKUK felan diyorlar, bunu da yemiyoruz artık hepimiz görüyoruz durumları. Hepimizin askere giden gelen bir akrabası var. Özellikle sınırda, sınır ötesinde olanlar daha çok. Bir de onlara sorun da anlatsınlar, özellikle telefonda nişanlısıyla, sevdiğiyle konuşan bir kızın bir patlama sesi duyduğunda hissettiği korkuyu sorun o hanım kardeşlerimize, anlatsınlar. O yüzden askere, polise sıkılan kurşunun hiçbir haklı yanı yoktur, bunu asla kabul etmeyeceğim. Buna devrimcilik adı vererek devrimi kötülemek de büyük bir yanlış aslında. Neyse. Evet geliyoruz en önemli konulardan birine. Bedelli Askerlik. Herkes tutturmuş bir bedelli yapacağım derdine, birileri de çıkarmış bedelli askerlik derdi. Biliyorum, belki itiraz edeceksiniz işte doktorum, öğretmenim, evliyim belki de çok zenginim diye ancak o öyle olmuyor işte. Nasıl mı? Sizlere 04 Temmuz 1920 tarihli, Kurtuluş Savaşı ve sıkıntılarının olduğu dönemde dahi gündeme gelen ve net bir cevap niteliğindeki belgeyi erinmeden yazacağım buraya. Bu yazıyla aslında şu mesajı da vermiştir: “Köylü, parasını verip cepheye gitmeyen eşraf için savaşmak istemiyor.” Belge: Dediler ki, “bedel-i nakdiyi kabul etmek, millet arasında sınıf tefrik (ayrıkçılık) eylemektir. Bütün milleti vazife-i vataniye ile tavzif ederek sevk etmek daha ziyade samimiyettir, daha ziyade kuvvet bahştir. Binaenaleyh bedel-i nakdiyi kabul etmekten ise, umumunu askerliğe tabi tutmak, umumunu icbar etmek daha muvafıktır. Peki, Sadık kardeşim yok mu olumlu bakacağımız yerler. Var. Zaten baştan sona olumlu baktım ben kitabımıza. Yazılarımda her zaman kitaba – kitabımıza şeklinde ayrım yaparak konuşurum. Bu kitap büyük bir eser aslında. Böyle yazıları da kolay kolay kimse kaleme almaya cesaret edemez. Bunu mutlak şartla kabul ediyorum. Birçok belge, birçok konuşma ve birçok yazı. Tabi ki sorgulanması gerekenler, bilinmesi gerekenler çok. Ancak tüm bu fikirlere rağmen benim tek bir düşüncem var. Bizim halkımız “Aptal” yahut bazı çevrelerin bazılarına inatla söylediği “Koyun” sürüsü değildir. Eğer %50 gibi bir oy tek başına alınıyor, diğer partiler ittifak yaparak bile buna yaklaşamıyorsa ortada iki durum vardır. Ya iş gerçekten iyi yapılıyordur ve tüm karalamalara rağmen bunlara kimse inanmıyordur ya da gönlümden geçen şu ki yerine seçilecek değerde kimse gözükmediğinden insanlar mecburiyetten destek veriyordur. Benim tek isteğim seçimleri kazananın AHLAK olması gerektiği. Çok mu hayal kuruyorum, çok mu şey istiyorum? İnsanlar evine gittiğinde çorbası kaynıyorsa, aile huzuru varsa bu bana yeter. Bunu kim sağlayacaksa onu desteklemekten onur duyarız. Son ve her şeyden önemlisi ise bugün 19 Eylül. Türkiye Cumhuriyeti Gaziler Günümüz. Kutlu Olsun! Allah’a emanet olun, kendinize iyi bakın, esen kalın efendim..
Kayıp Sicil
Kayıp SicilSoner Yalçın · Kırmızı Kedi Yayınları · 20201,241 okunma
·
149 görüntüleme
Lina okurunun profil resmi
Seçimlerle ilgili iki durum vardır demişsiniz... Ben o kısımda üçüncü durum olarak A.Nesin'i saygı ile andim :)) ...
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.