Karanlıkta kavga olmaz.Cemil Meriç. 38 yaşında gözlerini kaybetmiş ama hayata küsmeyip kendi deyimiyle mazoşizmin şehvetine kapılmadan son nefesine kadar üretkenliğini sürdüren kitapları kendine liman yapan adam. Kendisini bu kitapla ilk defa okudum. Yazarın oğlunun düzenlemiş olduğu bu kitapta önce yazarın iyi hazırlanmış bir biyografisi veriliyor ki bu daha sonra yazarın söyleyeceklerini, hislerini anlamanız için iyi bir rehber oluyor.
Bana kalırsa Cemil Meriç, kendini tam anlamıyla hiçbir yere ait hissedememiş, ne doğuya, ne batıya; ne sağa ne sola; ne yeniye ne geriye. Çünkü hepsini eleştiriyor ama her yerde kendinden bir parça bulmuş. Öyle olacak ki her yönü denemiş zamanında. Buna karşın, ülkesini çok sevmiş. Karanlıklarına rağmen. Diyor ki bir yerde-belki de en sevdiğim sözü-karanlıkta kavga olmaz. Karanlıktayız diyor bırakın sağı-solu, yeniyi-geriyi. Bizi uyandırmaya, aydınlatmaya çalışıyor. Hatta neden işçi partisine girmek istemediğini soran birine:''Benim yerim kütüphane, ben ışık arayan, aydınlanmak, aydınlatmak isteyen bir insanım'' diyor. Çok sevdiği Machiavelli'yi de ''kitap yani ışık'' diye nitelendiriyor. Kendisiyle aynı amacı taşıdığı için özdeşleştiriyordu belki de. Bununla birlikte söylemeliyim ki oldukça kapalı bir anlatım mevcut. Kitapta yer yer konusu ismiyle özdeşleşip bu ülke olsa da yer yer batıya eleştiri yer yer sevdiği yazarlara, sanatçılara övgüler, ve bu yazarlardan alıntılar şeklinde devam ediyor. Bu hem dil olarak-fazlasıyla aşina olmadığımız kelimeler mevcut- hem de anlatılanlar biraz üstü örtülü biçimde veriliyor. Yani yazar Machiavelli'den, Balzac'tan bahsederken aslında sözünü etmeden yine ülkeye getirdiği bir eleştiriye değiniyor. Benim kendi görüşüm, bu kitabın edebiyat bilgisi olanlar tarafından okunması çok daha iyi olacaktır. Kitabı düzenleyen de bunu öngörmüş olacak ki kitabın arkasına çok çok detaylı bir bibliyografya koymuş.
Yani aslında içeriğe dair söylenecek şey var. Kitap dolu dolu. Okuyun, görün derim ben. Epey de uzun oldu sanırım. O zaman Cemil Meriç'in belki de hayallerindeki Türkiye'yi sığdırdığı dörtlüğü bırakıp kapatıyorum.
Düşüncenin her korkudan azad olduğu bir ülke
Bir ülke ki insanları dimdik
Dünya duvarlarla bölünmemiş
Kelimelerin gönlün derinliklerinden fışkırır
Emek kemale uzatır kollarını
Aklın ırmağı, alışkanlıkların çölünde kuruyup gitmemiş
Ne olurdu Tanrım, benim ülkem de böyle olsa!