Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

8/10 puan verdi
1. Cildin İncelemesi
Önsözde mantıksız ve çelişkili olduğunu düşündüğüm çok ifade vardı. Sartre gibi bir filozofa çok yakın dost olmasının, felsefi fikirleri konusunda daha geri planda kalmasına yol açmış olabileceğinin söylenmesi dikkat çekiciydi. Kitabın kendisinde çok fazla iddia var, birçok felsefe kitabı gibi neredeyse her sayfada üzerine konuşulacak, tartışılacak konular var. Üç kısımdan oluşuyor: Yazgı, Tarih ve Efsaneler. İlk kısımda genel bakış açısı ve özgürlük, varoluşla ilgili bazı fikirler var. En başta, (tabii ki kadının erkek egemenliğinde olduğunu kabul ederek) kadının erkek egemenliğini nasıl kabul ettiğini tartışıyor. Bunu yaparken diğer egemen ve egemenlik altındaki sınıflarla karşılaştırmalar yapıyor. Diğer bütün egemenlik altındaki sınıfların, tarihin bir döneminde, belli olaylar sonucunda egemenlik altına girdiği, ve boyunduruk altında olmaları sonradan olmuş olduğu için sonradan düzelme ihtimalinin de olduğu; fakat kadınların eşitsizliği en baştan beri var olduğu için bozulamaz gibi, değerlendirmesini yapıyor. Ayrıca egemenlik altındaki diğer topluluklar bir mekanı paylaşıyor, “biz” şuuru kazanıyor ve egemenliği altında oldukları topluluğa bir düşmanlık besleyebiliyorlar. Kadınlar ise erkeklerle her zaman iç içeler ve erkekleri düşman edinmeleri “rüyalarında bile akıllarına gelmez”. Egemenlik altındaki toplulukların çoğu zaman azınlık olması, buna karşın kadınların erkeklerle eşit sayıda olması vurgusu da dikkat çekiciydi. Bu bakımdan kadınları proleterlere benzetti. Ayrıca diğer ezilen topluluklar genelde ezenlerle iç içe yaşamaz, ama kadınlar yaşıyor. Yer yer kadının kölelerle kıyaslanmasının sebeplerinden biri de bu. Daha sonra kadın biyolojik, psikanalitik ve tarihsel maddeci açıdan inceleniyor. Biyolojik farklar ve erkeğin fiziksel üstünlüğü, Beauvoir’ın kadının ezilme sebebi olarak belirlediği “mutlak Başka” olmasının açıklaması olmadığı için diğer alanlara geçiyor. Psikanalitik bakış açısını eleştirdiği ve katıldığı yerler olur, ama bu bakışı yetersiz görerek kadının durumunu bütünüyle incelemek ister. Tarihsel maddeci bakış açısını da inceler ve aynı şekilde yetersiz bulur. Psikanalitik ve tarihsel maddeci açılarında açıklanmayan, temelsiz kabuller olduğunu düşünür. Örneğin psikanalizin kadının neden Başka olduğunu açıklamakta başarısız olduğunu, Freud’un erkek üstünlüğünün kökenini bilmediğini itiraf ettiğini söyler. Engels’i özel mülkiyete geçişin kadının kaçınılmaz olarak köleleşmesine yol attığının açık olmadığı için eleştirir, onun özel mülkiyete geçişin nasıl olduğunu bilmediğimizi itiraf ettiğini söyler. Kitabın büyük bölümünü oluşturan ikinci kısımda kadının tarihteki yerinden bahsedilir. Antik çağlarda kadına atfedilen kutsal değerden, kadının toprakla, bereketle, yaşam ve ölümle ilişkilendirilmesinden, çeşitli inançlardan ve uygulamalardan bahseder. Kadının toprak mülkiyetiyle birlikte erkek mülkü haline geldiğini, mülkiyet ve miras meselelerinden dolayı iffet kavramının oluştuğunu iddia eder. Farklı medeniyetlerde kadının ve ayrıca fahişelerin toplumdaki yerinden bahseder. Kadın hakları için verilen mücadeleleri anlatır, bunların bazı sebeplerinden bahseder. Kadının toplumdaki yeri ve değerini ortaya koymak için muhtelif yerlerde edebi eserlere başvurur. Hristiyanlık ve İslam’ın kadına bakışına da değinir, ikisinden de kötü söz eder. Son olarak “Efsaneler” kısmında kadını erkeğin bakış açısından anlatır, çünkü kadının erkeklerin gözündeki yeri ve “erkekler-için-varlığı“ kadının somut koşullarını belirten en önemli etkenlerden biridir. İlk bölümünde çeşitli kaynaklardan alıntılar üzerine yorum yapar, ikinci bölümde beş yazarın kitapları ve sözleri üzerinden konuşur. Bu bölüm bana göre sıkıcıydı çünkü yazarlardan çok azını tanıyordum. Belki onun zamanında yaşayan bir Fransız olsam zevkle okurdum ama sonları bitsin diye okudum. Ek notlar: Varoluşçular insanın iki yönü olduğunu düşünüyorlar; aynı anda sahip olunan, varlığın iki bölümü de denebilir bunlara: aşkınlık ve içkinlik. Aşkınlık; özgürlük, yaratıcı güç. İçkinlik; ihtiyaçların giderildiği özel alan ya da benim anladığım içine kapanma, yalnızlık, eylemsizlik, etkisizlik. Hayatı yaratmak, asıl özgürlüktür Beauvoir’a göre. Ve ezilenlerin kurtuluşu için hedef mutlulukları değil özgürlükleri olmalıdır, çünkü bu daha erdemlidir. Ayrıca mutluluk ölçülemez ama özgürlük ölçülebilir. Özgürlüğün iki ayrı tanımını yapıyor: Negatif özgürlük tanımı; özgürlüğü başkalarına bağlı olarak, başkalarının baskısından kurtulmak olarak tanımlamaktır. Pozitif özgürlük tanımı ise; insanın kendisini yaratıcı, dünya kurucu olarak ifade etmesi ve var olmasıdır. Kadının özgür olması için ekonomik bağımsızlığını şart olarak görüyor, aksi halde kadın saygın görülse bile oraya “zincirlenmiş” olur. Bunun için de çocuk bakma ve ev kadınlığı rolünün azalması, doğum kontrolü yapılması gerektiğini düşünüyor. Kadının ekonomik bağımsızlığını kazanmanın yanında dünya kurucu hale gelmesini hedefliyor.
İkinci Cinsiyet
İkinci CinsiyetSimone de Beauvoir · Koç Üniversitesi Yayınları · 2019529 okunma
·
606 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.