Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

471 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
7 günde okudu
Asya Dramından Asya Mucizesine, Türkiye İçin Çıkarımlar
Doğu Asya'nın mucizesinin çok çalışmanın karşılığı olduğunu kanıtlayan kitap. Güney Kore, Singapur, Tayvan, Malezya ve dahasının ekomonik kalkınmalarını anlatan Cem Kozlu Türkiye'nin gelişmiş ülke statüsüne geçmesine kapı aralayacak yöntemler hakkında ülke yöneticilerine tavsiyelerde bulunuyor. Birçok makale ve kitaptan alıntılarla bezenmiş bu kitabı üç bölümde incelemek mümkün. Birinci bölüm gelecek yüzyılın dünyası hakkında tahminlerde bulunan bilgin insanların görüşlerine ayrılmış. Birbiriyle çatışan görüşleri de eklemekten geri durmayan yazar okuyucunun geniş bir perspektiften bakmasını sağlıyor. Kitap yaklaşık 20 yıl önce yazıldığdan yazarın yer verdiği bazı tahminlerin çoktan gerçekleştiğini söylemek dahi mümkün. Bu bölümde Harvard Üniversitesi sosyoloji profesörü Daniel Bell'in sanayi-sonrası topluma dair yazısını açıkladığı kısım önemlidir. "Kapitalist toplumun belkemiği özel mülkiyet, sanayi-sonrası toplumun merkez ekseni ise teorik bilgi oluşturur. Toplumsal sınıfları da artık mülkiyet değil, eğitim farkları belirleyecektir" Bu hususta özel sektörlerin önemine dem vurarak bir ülkenin uzun vadedeki ekonomik başarısının verimliliğe bağlı olduğunu, bunun artış hızından ise özel sektörlerin sorumlu olduğunu belirtir. Kaldı ki verimliliği yaratmada hükümet firma ve bireylerin eğitime yatırım yapmalarının gerekliliğini vurgular. Verimlilik kavramıyla beceri ve yaratıcılığın sağladığı katma değeri kasteden Kozlu verdiği örnekte Amerikanın refahını şirketlerinden çok bu katma değere borçlu olduğunu açıklar. Sonuçta da eğitime daha çok yatırım yapan ülkelerin diğerlerine kıyasla ekonomi yarışında avantaj sağladıklarını belirtir. İkinci bölümde başta söz ettiğimiz Asya ülkeleri'nin (1950-1990) 40 yıllık bir sürede sağladıkları ekonomik başarının çeşitli alanlara uzanan bir analizi yapılıyor. Bu ülkelerin ekonomik kalkınmalarından önce (1968) Myrdal'ın yazdığı 1974 Nobel ödüllü "Asya'nın Dramı" adlı çalışmasına birçok kez yer veren Kozlu Myrdal'ın Asya toplumlarına egemen baskıcı rejimleri ve dinleri ekonomik kalkınmada engel gören savlarını bu ülkelerin nasıl çürüttüğünü bir bir açıklıyor. Baskıcı rejimi ekonomik kalkınmada gerekli "acı reçetenin" uygulanması için kullanan Japonya öncülüğündeki bu ülkeler dinlerinin temel öğretisi olan tasarruf bilincini etkin şekilde kullanarak kısa sürede büyük değişimler yaratıyorlar. İkinci bölümde işte bu değişimleri rakamlarla detaylı şekilde anlatan Kozlu değişme ihtiyacını iliklerine kadar hissetmiş bu ülkelerin gurur verici tablolarını gözler önüne seriyor. İncelemeyi gören ve kitabı okumak isteyen okurların canını sıkmak pahasına ekonomik kalkınmada Doğu Asya'nın izlediği ortak ve farklı yollara burada değinmenin gerekli olduğunu düşünüyoruz. Çünkü sanıyoruz ki burada ne kadar ayrıntıya girersek girelim bu incelemeyi okuyacak okuyucunun okuma istediğinde bir azalma olmayacaktır, doğaldır ki kitap burada söyleyebileceğimizden daha çok ayrıntı barındırmaktadır. Herşey II. Dünya savaşı sonrasıda kazanan devletlerin Japonya'nın askeri harcamalara fon ayırmasını önlemesiyle başladı. Japonya güçlenmenin yolunu böylece ekonomik şartlarını iyileştirmede aradı. Japonya'nın ekonomik kalkınmasının arkasında uzun yıllar tek parti yönetimi altında yönetilmesinin ama daha da önemlisi politikayla bürokrasiyi ayrı tutmayı başarması yatar. Japonya'nın iki temel birimi (MITI) Uluslararası Ticaret ve Sanayi Bakanlığı ve (MOF) Maliye Bakanlığı'nın beraber oluşturdukları vizyonlar da ülkenin günümüzdeki refahına erişmesini sağlamıştır. Özellikle MITI'nin en önemli aracı yönetimde kılavuzluk görevini yürütmesidir ki bu diğer Asya ülkelerine de örnek olmuş herbiri ekonomilerine kılavuzluk etmeyi presnip edinmişlerdir. Dünyadaki ekonomideki gelişmeleri yakından takip eden MITI "yönetimde kılavuzluk" yetkisini faal şekilde kullanarak Japon ekonomsinin olaylara hızla tepki vermesini ve esnek davranmasını sağlamıştır. Ek olarak, özel sektörden devletin para kazanmasını sağlayan yasal aracılığın kaldırılması ve kamu-özel sektör arasındaki iş ilişkilerinde yapıcı olmayacak bir üsluptan kaçınılması, devlet ve özel sektörün iş birliğine olumlu etkisi olmuştur. "Kamu-özel" arası işbirliğine ekonomisini kısa zamanda kalkındıran birçok Asya ülkesinde de rastlanmaktadır. Japonya ve onu takip eden Asya Kaplanları(G.Kore, Tayvan, Singaur, Malezya ve dahası) önce yaptıkları bir toprak reformuyla kırsal kesimde servet artışı sağladı, vatandaşın taşınmazlara paralarına yatırmamaları için de mülkiyete yapılacak yatırıma kısıtlamalar getirildi. Ardından paranın sanayi sektörüne yatırılmasını sağlamak için vatandaşı çeşitli yollarla (vergi muafiyeti gibi) teşvik etti. Bir yerden başka yere giden bu "ekonomi ateşleyici paranın" iyi yönetilmesi, sanayi sektörüne yatırımlarına yeterli teşviği sağlamak için bankacılık sistemi geliştirildi. Bu sırada var olan ve yeterli gelişmeye ulaşmış sanayi sektörleri derhal ihracata yönlendirildi. "Korumacı Dönem" diyebileceğimiz bu kısa sürede devlet içine kapanık politikalar izledi. Örneğin döviz alışverişini devlet eliyle yapılması temeline dayanan "Kambiyo Kontrolleri" yapılmaya başlandı. İthal ikamesi uygulanarak ithalatın giderleri düşürüldü. MITI'nin öncülüğünde sanayi sektörünün vizyonu ileri teknoloji ihraç edebilmek olarak belirlendi. Bu politika yerli sanayinin filizlenmeye başladığı zamanlarda devlet tarafından korunmasını, dünya standartlara eriştiğinde de dünyaya açılmasını destekliyecek özellikteydi. Bunun yanında Maliye Bakanlığı'nın görevi kamu harcamalarını en azami düzeyde tutarak tasarrufların çoğalmasını sağlamaktı. Diğer ülkelerin de hemen hemen bu doğrultuda yerli sanaylerini oluşturduklarını söylemiştik. Şimdi de ülke bazındaki farklara göz atalım. Güney Kore: Yakın zamanda yaşadığı iç çatışmalardan ülkenin dibi görmesi ve bundan sonra Kuzey Kore'deki gerginliğin sürekli bir hal alması Kore'yi ekonomik ve askeri anlamda güçlü olmaya iten en önemli etkenlerdi. Müttefiki Amerika'nın mali ve askeri yardımıyla ayakta kalan Kore'nin diğer ülkelerden bu yönde farkı olduğu söylenebilir. Ancak Amerkan yardımını G.Kore'nin şuanki refahına başlıca etken saymak hatalı olur, keza Amerika bu dönemde (1950 ve sonrası) Marshal yardımları gibi parasal desteklerle Avrupadaki ülkeler ve Türkiye'den Latin Amerika ülkelerine dek pek çok ülkeye yardım etmesine rağmen hiçbiri G.Kore gibi ekonomisini geliştirememiştir. Bu başarıyı G.Kore'nin içinde aramak daha doğrudur. Ekonomik alanda G.Kore'nin bir özelliği bünyesinde bulunan "chaebol"lerdir. Bu büyük ölçekli işletmelerin sayısı 10-15 kadar olup ülkenin toplam ihracatının neredeyse tamamını oluşturur. Devlet bu büyük firmalara yatırım yaparken küçük ve orta ölçekli işletmeleri ihmal etmiştir bu da G.Kore'nin zayıf yanını oluşturur. Tayvan: 1949'da Kıta Çininden göç eden iki milyona yakın milliyetçi partili, yönetici ve asker ve buradaki yerel halk tarafından kurulmuş G.Kore gibi liberal ekonomi politikaları uygulayan bu devlet G.Kore'nin aksine KOBİ'leri ayırt etmeksizin destek vererek bünyesinde 1,2 milyon işletme barındırır. Tayvan'ı bir KOBİ mozaiği şeklinde tanımlayan Kozlu'ya katılıyoruz. KOBİ'ler genelde küçük aile şirketlerinden oluşan, büyük sanayi şirketlerine komponentler üreten bir yapıdalar. Avantajları, yaratıcı fikirler üretecek ortama sahip olmaları. Daha önce verimliliğin öneminden bahsetmiştik. Bu mozaik devletin krizlerden kolayca sıyrılmasında da oldukça etkili. Kullanabilecekleri krediler çok sınırlı olduğundan düşük borçlanma ve yüksek özvarlık oranlarına sahip. Bu da onlara istikrarlı bir ekonomik büyüme sağlıyor. Singapur: Yeraltı kaynakları bakımından oldukça şanssız bir ülke olan Singapur kalkınmasını hizmet ve ulaşımda sağladığı üstün yeteneğe borçlu. Dünya'nın en modern ve iyi işletilen havalimanlarından biri olan Changi kargo ve yolcu taşımacılığı için oldukça cezbedici imkanlara sahip. Ulaşımı bilgisayar sistemlerine entegre etmeyi 25-30 yıl önceden başarmış olan Singapur, hızlı ve kaliteli hizmetiyle uluslararası taşımacılık sektörlerini kendisine çekiyor. İlaveten, Malezya ve Endonezya'daki petrol rezervlerine yakınlığı sayesinde bölgenin petrol rafine ve ticaret merkezi haline gelmiş. Dış yatırımlar konusunda da çekimser davranıp tasarruflara önem vermeyi tercih ederek komşularından ayrılır. 1997 Asya Krizi'nin nedenlerine de ayrıntılı şekilde yer veren Cem Kozlu krizin başladığı devlet olan Endonezya'nın en çok etkilenen devlet olduğunu kaydediyor. Bunun sebebini *Ekomoik alandaki kurumsallaşma eksikliği *Birbirine akraba bağlarıyla bağlı devlet ve şirket yöneticilerinin kayırılması *Finans sektörünün şeffaf olmayışına bağlıyor. Krizin temelindeki sorunun 40 yılda bu ülkelerin muazzam şekilde büyümelerini sağlayan temel ilkelerinden (makroekonomik istikrar, teknolojiye odaklaşma ve küresel sisteme entegrasyon ) olmayıp finans sektöründeki denetim ve şeffaflaşma eksikliğinden kaynaklandığını savunuyor. Krizi kısa dönemde atlatan G.Kore, Tayvan, Singapur'u bu hususta örnek gösteriyor. Bundan sonra büyük kentlerin ekonomik kalkınmadaki önemli rol oyanayacağı anlatılıyor. Kent düzenlemelerinin öneminden ekonomik açıdan izlemeleri gereken politikalara kadar detaylı bir tavsiye bölümü var. Bu hususta Kozlu, Asya ülkelerinin zayıf noktasını da düzenli kentleşmenin yoksunluğu olarak tespit ediyor. Nüfus artış hızının düşmesinin ülkenin refahının daha hızlı artması için önem arz ettğini, bunu gerçekleştirmek için de adil gelir dağılımı, düzenli kentleşme ve etkili sosyal güvenlik tedbirleriyle kişilerin kendilerini "daha çok çocuk" yaparak sağlama almaktansa devletin sosyal hizmetleri kullanmalarının önemini belirtiyor. Üçüncü bölümde yani "Sonuçlar" bölümünde yazar bu ülkelerin kalkınma hikayelerinden ve kriz yönetimlerinden Türkiye'nin refaha erebilmesi için neler yapması gerektiğinden bahsederek bitiriyor. Bu hususta önemli olanlar sırasıyla *Eğitime ilkokuldan başlayarak kademe kademe azalacak şekilde fon ayırmak. *Bürokrasi kadrosunun sadeleştirlmesi ve dinazorlaşmış çoğunluğun yerine donanımlı beyinlerin getirilmesi. * Kamu harcamalarının etkili şekilde azaltılması için yasal düzenlemelerle sistemin açığının giderilmesi. Devletin parasının üçkağıtla çarçur edilmesinin böylece önüne geçilmesi. *Yapılan özel sektör teşvik ve yardımlarının kısa vadeli tutulması, bu alanda sektör kayırmaya son verilmesi ve teşviğin ne için kullanıldığının ve şirketlerin kaydettiği büyümenin hedeflenen alanda ve yeterli olup olmadığının sorgulanması. *Finans sektörünü şeffaflaştırarak yabancı yatırmcının güveninin sağlanması. *Kent ekonomilerinin desteklenmesi, belirli kent ve bölgelerin dış piyasaya açılması sağlanması. *Kamuya düşen görev özel sektör girşimciliğini ön planda tutup, bu husuta yukarıda belirtilen genel tutarlı ve açığı olmayan kurallar belirleyip haksız rekabet ve rantların önlenmesini sağlaması. Bunun yanısıra özel sektöre kılavuzluk ederek onun karşısında değil arkasında olması. Yani kısacası Özel-Kamu çatışmasına eğitimden sanayiye bütün sektörlerde bir son vermek. Tabii ki değinmediğimiz daha bir çok husus olsa da genel hatlarıyla kitaptan çıkarımlarımızı özetlemeye çalıştık. Bu ülkelerin başarılarına ilişkin kişisel gelişime uyarlanabilecek noktalarının varlığını yadsımıyor, bireylerin de ülkeler gibi vizyon arayışı içinde olması ve planlı şekilde yaşayıp, eğitimine önem vererek,sektöre yeni fikirler sunarak, geliştirdikleri organizasyon becerileri sayesinde ülkeye katma değer sağlayan pozisyonlara erişmelerinin gerekliliğine canı gönülden inanıyoruz.
Türkiye Mucizesi İçin Vizyon Arayışları
Türkiye Mucizesi İçin Vizyon ArayışlarıCem Kozlu · İş Bankası Kültür Yayınları · 20057 okunma
·
47 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.