Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

285 syf.
·
Puan vermedi
FREUD DÜŞÜNCESİNİN BÜYÜKLÜĞÜ VE SINIRLARI ÜZERİNE;
I. BÖLÜM: BİLİMSEL BİLGİNİN SINIRLILIĞI Freud’un teorik sistemini anlayabilmenin ön koşulu teorilerinin hatalı ve yanlış içerikler barındırdığının farkına varılmasından geçer, bu durumun asıl nedeni temelinde yatan çelişkidir. Düşüncelerimizin eleştirel yönde olmasıyla elde ettiğimiz fikirler gerçeği ortaya çıkaran unsurlardır. Unutmamalıyız ki üzerinde düşünmediğimiz herhangi bir olay, durum ya da duygu aynı zamanda söyleyemediğimiz şeylerden ibarettir. İnsanlar yaşadıkları toplumun ister istemez etkisinde kalırlar. Bir toplumun değerlendirilmesinde, yöneticilerin halkın mutluluğuna ne ölçüde katkı sağladığı ya da engel olduğunun farkında olması önemli bir ölçüttür. Freud ‘kadın’ın doğası gereği narsist olduğunu sadece kendisini sevdiğini ve cinsel açıdan soğuk bir varlık olduğunu tanımlamıştır. Aslında bakıldığında bu sınıflamayı yapmasında yatan temel algı yaşadığı dönemde orta sınıf kadınlarında bu özelliğin var olması gerektiğini savunan bir toplum yapısı olmasıdır. Hatta bazı düşünürler Freud’un üst sınıftan kadın hastalarla çalışsaydı bu düşüncelerinin değişeceğini dile getirmişlerdir. Freud, sevginin insanı zayıflattığını, asıl mutluluk kaynağının sevilmek olduğunu, sahip olmanın ya da denetim altında tutmanın mutluluğun esas kaynağıdır demesi ve kadın ile bir malın aynı değerde olduğunun altını çizmiştir. Çünkü Freud’a göre kadın, erkeğine ait olduğu için ona sevgi borçludur ve sevgi göstermek zorundadır der ve aslında Oedipus Kompleksinin kaynağını bize buldurur. Sevgi, korku, mutluluk, nefret gibi sözcükler her birey için apayrı anlamlar taşır. Yeryüzünde hiç kimsenin birbiriyle benzeyen duyguları yoktur. Aynı insanı baz aldığımızda bile aynı sözcükler, farklı zamanlarda apayrı anlamlar taşıyabilir. Çünkü insan değişen ve gelişen bir yapıdır. Freud bilimsel görüşlerini diğer kişilerin aksine incelediği olaya uygun hale getirmeye çaba harcamıştır ve kişilikteki herhangi bir öğenin anlaşılmasının tüm kişiliği çözmeden mümkün olmayacağı görüşünü savunur. II. BÖLÜM: FREUD’UN BULUŞLARININ BÜYÜKLÜĞÜ VE SINIRLARI Bizler kendi düşüncelerimizin gerçek olduğunu sanarız. Aslında çoğu kez kendi hakkımızdaki düşüncelerimiz ve görüşlerimiz çelişir. Ne denli farkındayız bu durumun? Freud yaşadığı dönemde ‘düşünülen’ ile ‘insanın kendisi’ kavramlarının benzer olduğu düşüncesini yıkarak belki de en büyük adımlardan birini atmıştır. Freud cinsellikle ve onun bastırılması ile ilgilenmiştir. Geliştirdiği psikanaliz sistemi içerisinde cinselliği temel taşı olarak nitelendirmiştir. Freud, her nevrozun temelinde çözüme ulaşmamış bir Oedipus Kompleksi yattığını savunur. Freud, yunan mitolojisinden Kral Oedipus öyküsünden esinlenerek bu ismi düşüncesine vermiştir. Bir insanın kendi isteği doğrultusunda otoriter gördüğü başka bir kişiliğe bağlanması, teslim olmasına ‘yansıtma’ denir. Freud hasta doktor ilişkisinde yansıtmanın, çucuğun ebeveynine duyduğu hayranlığın bir tekrarı olduğu, doktora hissedilen duygunun kişiliğe yansıtıldığını savunmaktadır. Freud narsisizmi, kişinin kendisine yönelttiği cinsel istek anlamından ziyade bireyin yaşam içgüdüsünü tamamlayan öğe olarak değerlendirmiştir. Her canlının belirli bir ölçüde narsisizme olan ihtiyacı, türünün devamını sağlayabilmesi açısından biyolojik etmen kaynaklıdır. Freud insanı bütün olarak incelemiştir ve psikoloji literatürüne dinamik karakter anlayışını kazandırmıştır. Dinamik karakter tanımını açmak gerekirse çeşitli davranış tutumlarının birliğinden oluşan dengeli bir yapı olarak ele alır. Karakter hakkında asıl bilgi sunan şey, insanın kontrol edemediği davranışlarıdır. Freud bireyleri yalın olarak değil de diğer insanlarla olan ilişkileri içinde değerlendirmiştir, amacı; yanlış sonuca varmayı engellemektir. Freud’un önemli buluşlarından biri olan ‘erken çocukluk’ dönemi, insanın geri kalan yaşamındaki etkisinin büyüklüğü konusudur. Yapmış olduğu klinik çalışmalarında erken yaşlarda yaşanan olayların ve rüyaların, çocukların karakterlerinin oluşumunda büyük bir etkisi olduğunu sonucuna ulaşmıştır. III. BÖLÜM: FREUD’UN RÜYA YORUMU TEORİSİ Freud sadece ‘rüya yorumu’ fikrini gerçekleştirmesi bile bilim tarihinin önde gelenlerinden biri olmasına yeterdi. Rüyalar bireylerin kendilerine yönelttikleri birer mesajlardır ve kendilerini anlayıp, daha iyi tanımlamalar için bunların çözümlemeleri gerekmektedir. Freud rüyalara sistematikcve bilimsel yorumlama temeli kazandırmıştır. Freud rüyalarını yorumlarken gerçek anlamını göz ardı etmek için bir sürü çağrışım sıralayarak rüyaları gizlemiştir. Bunun sebebini, gerçekleri gün yüzüne çıkarmak istememesinin bir göstergesi olarak ele alabiliriz. Rüyalarda görülen semboller gerçek yaşamımızdan izler taşır. Rüyada görülen sembollerin anlamını kavrayabilmek için rüyayı gören bireyin diğer çağrışımlarını bilmemiz oldukça önemlidir. Freud tüm rüyaların temelinde ‘arzuların gerçekleşmesi’ olduğunu ilei sürmüştür. Eğer birey uykusu esnasında gördüğü rüyadan tatmin olmazsa ve doyuma ulaşmazsa uyandığında daha realist tatmin arayışına yönelir. Aslında rüyaları Freud, cinsel arzu ve isteklerin örtük bir biçimde giderilmesi olarak tanımlar. Uyku ve uyanıklık iki zıt kutuptur. Uyanıkken karar verme, davranma, sonuca varma gibi görevlerimiz vardır. Uykunun göreviyse insanın kendisiyle başbaşa kalarak bir hesaplaşmasıdır, kendini tanımasıdır. Rüyalar yalnızca olağan ve olağanüstü arzuları dile getirmezler. Çoğu kez farkına varılamayan, söylenemeyen görüşlerin, düşüncelerin dışa vurumudur. IV. BÖLÜM: FREUD’UN İÇGÜDÜ TEORİSİ VE BUNUN ELEŞTİRİSİ Freud’un büyük buluşlarından sonuncusu olarak nitelendirilen ‘yaşam ve ölüm içgüdüleri’ teorisidir. Fromm, Freud’un bir açıklamasında ‘bu yeni varsayımlarıma ne ölçüde inandığımı ben bile bilmiyorum’ sözlerini samimiyet ve alçakgönüllülükle nitelendirir. Sürekli görüşlerinde değişiklik yapan Freud, yaşamının son bir yıl öncesinde yazmış olduğu denemesinde tekrar ‘ölüm içgüdüsü’nün öneminin altını çizmiştir. Teorinin eskiye oranla daha farklılık içermesiyle ve çelişkili olmasına yol açmıştır. Birinci Dünya Savaşından sonra Freud’un yeni düşünceleri vardır bunlardan biri insanın içinde var olan saldırganlık ve yıkıcılık içgülerinin cinsellikten bağımsız olduğu görüşüydü. Fromm’a göre bu görüş, Freud’un cinsellik üzerine ilgi göstermesi toplum eleştirisi taşıyan kısmının daha az dikkat çekmesine sebebiyet vermiştir. Ayrıca Fromm, Freud’un yapıtlarını okurken dikkat gösteren her birey, mutlaka onun yeni bir teori oluşturma aşamasında ne ölçüde titiz davrandığının elbette fark edileceğinin altını çizmiştir. V. BÖLÜM: PSİKANLANİZ DEĞİŞTİRİCİSİ BİR TEORİ OLMAKTAN ÇIKIP NEDEN UYUM ARAYAN BİR TEORİ HALİNE DÖNÜŞTÜ? Fromm, Freud’u karakter açısından ‘radikal’ olarak nitelendirmemiştir ama ortaya koyduğu teorilerin, radikal nitelikte olduğunun farkındaydı ve Freud’dan önce hiç kimse bilinçli eylemlerin, insanların tek dayanakları olmadığını açıkça ifade etmemiştir. Asıl sorunlarının kökenine inerek ‘radikal’ sözüne uyulması gerekeni eyleme dökmüştür. Freud bilinçaltı istek ve güdülerimizin aslında bilincin farklı bir kıyafet giydirilmiş hali olarak tanımlamıştır. Fromm, Freud’un yaşadığı dönem koşullarını değerlendirdiğinde, onun devrimci potansiyelinin olduğunu düşünmüştür. 19. yy Avrupasının orta sınıf tabularını yıkıcı bir ‘cinsellik anlayışı’ yüzünden eleştirilmesinin sebeplerinden biri de bu durumun toplumun kurallarının kökten değiştirecek bir etkisinin bulunmasıydı. Çünkü cinsellik konusunda bir hoşgörü beklemek aynı zamanda katillere hoşgörülü bakmak gerekecekti ve toplumun ekonomik ve politik açıdan da buna uygun temellendirmesi yoktu. Fromm, Freud’u birçok farklı düşünürle kıyaslamıştır, bu düşünürlerden biri de Marx’tır. Aralarındaki farklardan biri, Marx kendi psikolojik görüş ve düşüncelerini ortaya koyduğunda Freud’a göre daha toplumsal kalmıştır ve aslında toplumsal psikolojinin temelini de oluşturmuştur. Marx iç güdüleri tarihsel süreçleri içerisinde değişebileceğinin altını çizerek aradaki ayrımı belirginleştirmiştir. Kitabın akışı sırasında dikkatimi çeken bir unsur; Fromm’un, Freud’un üzerine bu kadar gelmesinin bir sebebi de psikanalizin hak ettiği değeri görmesini istemesinden kaynaklandığını düşünmekteyim.
Freud Düşüncesinin Büyüklüğü ve Sınırları
Freud Düşüncesinin Büyüklüğü ve SınırlarıErich Fromm · Arıtan Yayınevi · 1997181 okunma
·
69 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.