Gönderi

annem ağlıyor anne!
Fizyolojik sancılarımız bir temmuz gibi ağışa yükselir. Renk renk, şaşkın bir kadın güneşin doğuşuna seviniyor. Yolda kır terzisi uçurumlarda açan yüreğini biçimlenip tavana asar. Manav, bir akşamüstü bir domates birkaç domates hemen hemen tartar. Ah! o canım kirazlar... kirazlar çocukluk küpeler... çocukluk aşkları! Küçük kızlar malihülya gibi beyaz çimenlere uzanır, beyaz çimenler rengârenk dünyalar... gözbebeklerine ilişir o küçük kızlar... Günbatımın esrarengiz şevklerin ayrıntısı alnına kırıştırır; yuh! Uyumak; masum uykunun gözyaşlarıdır. Aliyülâlâ anneler, bir çeşit dünyanın tersi. Tersinin düstursuz güruhu. Dünyaya bakmak isteyen çocuklar, evrenin kalıntısı üstünde çakılı durur, cam kapıların yüzeyindeki o ufacık gülüşler serpilir çiçekler bahçesine. Hemencecik Hamlet’in natürmort tiyatrosu... —izleyelim mi— Birkaç çocuk birkaç genç birkaç şey birkaç dolu birkaç yok —yok olan şey— durum. Ağlamak geliyor, uzaklaşıyor ağlamak. —nereye?— annelerin kalbine!.. gadir pencelerinden sızan dopdolu bir acı kan. Şarabın testinden sızan gül rengindeki olan o acılı şarap, kendimize hemencecik yerleşiyor. —nereye— annelerin gözlerine. Mimar gülümsesi dışa vuran bir estetik. Güzellik kavramı patolojik bir durum, durum; hastalık. Hasta olan bir yavru; “bir” gibi sınırlı veya sınırsız uçup gider. Nereye ama, nereye? Anneler nedir? çeşit çeşit... kavramlaşan delilik belki? Delilik —uzuntuların kavramlaştığında ortaya mosmor çıkan lilalar mor denizlerin ortasına gömülü kalır. Orada; sonsuzluk giderayak alnımıza yerleşiyor. Mor olan şeyler hep testinin içinde damarlarımızdır. Bütün varlıklar, bedenimizin derinliklerinde çoşar, çiftleşirler. Gayret etmedikçe orada soluklaşır bir insan gibi. Yağıyor, yağıyor uzun usun renklerimiz... Abiler; biz ne yapacağız?
·
4 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.