Gönderi

712 syf.
10/10 puan verdi
·
Read in 3 days
Alacakaranlık serisini lisedeyken büyük bir heyecanla okuyup, sabırsızlıkla filmlerini beklemeye koyulmuştum. Her yıl bir filmi çıkardı ve tüm sınıf toplaşır sinemaya giderdik. Gençliğinde vermiş olduğu heyecanla, olay odaklı fantastik kitaplara bayılıyordum. Hatta bana göre vampir/kurt adam vb. karakterleri barındıran kitapların, dizilerin ve filmlerin, özellikle bizim kuşağa ait gençler arasında, yayılmasında bu serinin payı çok büyüktür. İnsanların bu tür kitapları okuyanlara karşı büyük bir ön yargısı ve öfkesi var maalesef. İnsana hiçbir şey katmadığı düşünülüyor. Halbuki birçok okur, gençlik yıllarında okuma aşkını böyle su içermiş gibi okuduğu kitaplarla kazanıyor, okuma hızımızı artırması da cabası… Ve insan okudukça ufku genişlemeye ‘dahası’nın peşine düşmeye başlıyor. Okunan her kitap bir diğerine yönlendiriyor. İnsan değişiyor, gelişiyor, başkalaşıyor. Sevdikleri, hoşlanmadıkları, huyları, alışkanlıkları hatta olduğunu sandığı kişi bile. Bundan dolayı biraz tedirgindim çünkü bu seriyle tanıştığımda 15 yaşındaydım. Öğrenciydim. Dersler, sınavlar, üniversite hayallerinin çağındaydım. Şu anda 25 yaşındayım. Hayalini kurduğum üniversiteden mezun oldum, işinde gücünde bir insana dönüştüm. Serinin güncelliğini koruduğu yıllarda bile yazar daima üslubunun yetersizliğiyle yerden yere vurulmuştu. Şimdi aradan geçen on koca yılın ardından ya tatmin olmazsam? Gerçekten de bu kitabı okumak bir hayal kırıklığı mı olacaktı benim için? Anlamanın tek bir yolu vardı… Lise yıllarımdaki Arzu’ya bunu borçluydum. Gece Yarısı Güneşi internete sızdırıldığında merakıma yenik düşerek ilk bölümlerini okumuştum ve çok etkilenmiştim. Bugünümde dahi Edward ve Bella isimlerini kitapta görmek, benim için çok sevdiğim ama artık görüşemediğim arkadaşlarımla karşılaşmak gibi… Kitap Alacakaranlık’ın Edward’ın bakış açısından anlatılmış hali. Aradan geçen 10 yıl sadece beni değiştirmemiş anlaşılan çünkü Stephenie’nin kalemi de gelişmiş ve olgunlaşmış. Çok güzel betimlemeler vardı ve duyguyu okuyucuya geçirme konusunda oldukça başarılıydı.( Evet, itiraf etmek biraz utanç verici ama ara ara okumayı bırakıp, ağladım…).Bu kitapla Bella’nın dört kitapta bize resmettiği Edward’ın dışına çıkarak bizde onun düşüncelerinin arasına dalıyoruz. ‘’ İnsan olarak sadece kendi zamanımın göreneklerini öğrenmiştim. Garip armağanım sayesinde, şimdi de insanların nasıl düşündüğüne, ne yaptığına, nasıl davrandığına hâkimdim ama sıradan ve modern davranmaya çalıştığımda her şeyi mahvetmişim gibi geliyordu. Herhalde normal, modern veya insan olmamamla alakası vardı.’’ -151 Kitap boyunca Edward’ın reddedişlerini, bocalayışlarını, çaresizliğini, ıstırabını ve minicik mutluluklarını en derinden hissettim. Olmak istediği fakat olabileceğine ihtimal dahi vermediği o kişiye duyduğu özlem ve olduğu kendi tabiriyle, ‘canavara’ karşı nefreti arasındaki savaşlarına şahitlik ettim. Edward’ın, Rosalie’nin Bella’yla tanışacağı zaman söyledikleri oldukça kalp kırıcıydı. Fakat kırılan kalp Rosalie’ye ait değildi. Edward’ınkiydi. Benimkiydi. Tüm okurlarınkiydi. Bunca yıl sonra bile insana bu kadar etki edebilmesinin sırrı biraz da bunda yatıyor bence. Çünkü sanki bu imkansız aşkın kahramanları Edward, Bella ve bir de benim. İnsanı içine çekiyor. Hikayenin bir parçası haline geldiğimiz için, bizler de kendi hikayemizde yer açıyoruz onlara. ‘’Hayatın istediğin gibi değil diye başladım,’’ sessizce. ‘’Fakat geçen yetmiş yılın en az beş yılını mutlu geçirmediğini söyleyebilir misin?’’ Hayatının en iyi kısımları gözlerinin önünden geçti, hepsi Emmett’in etrafında dönüyordu. Bunu görebilsem de sırf inatçılığından benimle hemfikir olmak istemedi. İstemeye istemeye gülümsedim.’’Hatta belki on yıl?’’’ ‘’Bırak da kendi beş yılımı yaşayayım Rosalie,’’ diye fısıldadım.’’Sonsuza kadar sürmeyeceğini biliyorum. Mutluluk mümkünken mutlu olmama izin ver. Mutluluğumuzun bir parçası ol. Kardeşim ol. Seçimimi benim seninkini sevdiğim kadar sevemeyeceksen bile en azından ona katlanıyormuşsun gibi davransan?’’-457/458 Çok fazla bahsedebileceğim detay olsa da fazlasıyla yazdığımın da farkındayım. Sadece şunu belirtmek isterim ki iyi ki 10 yıl beklemişiz. Belki öncesinde alelade bir kitap olabilecekken, geçen zamanla pişmiş ve mükemmel bir kitap haline gelmiş. Lise yıllarıma saygı duruşu gibi oldu benim için. Güzel zamanlardı, çevremdeki insanlar daha iyi, mutlu ve samimiydi ya da ben insanlara daha çok güveniyordum. İnsan bazı şeyleri sonradan anlayabiliyor. lakin hiçbir zaman anlayamayanlar, daha mutlu. Dostoyevski’nin de dediği gibi “Baylar, yemin ederim, her şeyi fazlasıyla anlamak bir hastalıktır; hem de tam anlamıyla, gerçek bir hastalık’’ O günleri özlemişim, zaten oldukça subjektif bir inceleme olduğunun da farkındayım. Tüm seriyi Edward’ın gözünden anlatsa keşke demeden edemiyorum, yazsa okur muyum? Okurum! Ciddi hayata gözlerimi kapayıp nefes almak gibiydi. 2020 yılından hiç beklemediğim bir güzellikti… Bu incelemeyi daha fazla uzatmak istemiyorm demek için biraz geç kaldım galiba. Buraya kadar okuyan tek kişinin yine kendim olacağımdan emin olsam da, bana değerli vaktinizi ve ilginizi ayırdığınız için teşekkür ederim.
Gece Yarısı Güneşi
Gece Yarısı GüneşiStephenie Meyer · Epsilon Yayınları · 20202,113 okunma
23 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.