Arras'ta doğan, bu şehirdeki Louis-Ie-Grand Koleji'nde parlak bir öğrencilik döneminden sonra Genel Meclis'e milletvekili olarak girene kadar burada saygın bir ün yapmış olan Maximillen Robespierre, demokratik ilkeleri Jakobenler Kulübü'nün bir üyesi olarak Kurucu Meclis önünde ve basında yılmaz bir biçimde savunarak, devrimci halkın saygısını kazanmıştı. Yine de Robespierre, halkın, Jirondenlerin belagatinin fazlasıyla kışkırttığı propaganda ve savaş tutkusuna kapılmasını engelleyememişti. Bütün korktukları artık gerçekleşmiş olduğundan, boşu boşuna önlemeye çalışmış olduğu fırtınanın en şiddetli anında Devrim'i kurtarma sorumluluğunu trajik bir geri dönüşte herkesten daha fazla üzerine alıyordu. Yurtseverlerin güveni doğru kişiye yönelikti. Robespierre kişisel saygınlık kaygısıyla olduğu kadar inandıkları doğrultusunda, ifade ettiği ilkelere bağlılığını gözüpeklikle kanıtlıyordu; ama tasvir edilegeldiği gibi soyut bir kuramcı değildi. Bunun ardından gelen uzun kriz boyunca, tam tersine onun koşullara olağanüstü bir özen gösterdiği görülür ve devlet adamlarına özgü bir beceriklilikle çare bulmuştur. Uzun süre, devrimci otoritenin tutarlılığını sürdürebilmesinin yolunun, bu otoritenin İttifak adına uygulanmasından, gücünün korunmasının ise Baldırı çıplaklarla yakın bir birlik oluşturmaktan geçtiğini savundu. Komite'nin bunların ikisinin de üzerinde yer alması, amaçlarını gerçekleştirmek için meclise dayatmak üzere halkın bu amaca uygun taleplerini seçmesi gerektiğini söylüyordu. Cumhuriyet düşmanlarını ezmek ve aristokrasinin son umutlarını yerle bir etmek. İttifak'ı kontrol altında tutarak onun adına hükmetmek ve halkın ateşini söndürmeden ona egemen olmak olanaksızdı. Deneyimli siyasetçiler olan Robespierre ve çalışma arkadaşları, "bir gün"ün de nasıl hazırlanacağını biliyorlardı. Bu korkunç karışıklığın ortasında bir yıl ayakta kalmayı başardılar.