İşte Oblomovkalı Eflatun bu felsefeye vardı, kaderinin türlü kaygıları, sorunları ortasında onunla avuttu kendini. O, er meydanına çıkacak bir pehlivan olarak değil, sakin bir savaş seyircisi olarak doğup büyümüştü. Ürkek ve gevşek ruhu büyük mutluluk kaygılarına, dertlerin, talihin rüzgârlarına dayanamazdı. Onun kendine özgü, bambaşka hayatını yaşaması gerekti; başka şey aramasına, kendini değiştirmesine, vicdan azabı duymasına gerek yoktu.