Gönderi

140 syf.
·
Puan vermedi
Plan yapmadan okuduğum, kitapçı gezerken rastgelip aldığım, yani tesadüf eseri yazarıyla tanıştığım ve sonra çok sevdiğim kitaplar var. 100'lük Ülkeden Mektuplar da onlardan biri oldu. Uzun zamandır kitapçı kitapçı dolaşamıyorum. Bu kitap da sahaftan verdiğim siparişimde, görüp bir anda sepetime eklediğim bir kitaptı. Düşünmeden aldım, ne zaman böyle olsa benim kitabı değil, kitabın beni seçtiğini düşünüyorum. Kitap 12 öyküyü içeriyor, mektup biçiminde yazılmış öyküler: "100'lük Ülkeden Mektuplar, yolculuklar boyunca yazılmış pasaportsuz mektuplar; vapurlarda, dolmuşlarda, uçaklarda ve uzaklarda; geçmişe ve geleceğe..." Hem kendi yaşamından yola çıkıp hem toplumsal konulara değinmiş, kendi yaşamıyla ilişkiler kurarak yazmış öykülerini. İçlerinden en sevdiğim öykü, Doğmuş Kızıma Mektup öyküsü oldu. Kızına yazdığı bir mektuptur bu, ve en başta kendisinin de tanışmadığı Teslime Nesrin'i anarak başlar öyküye. Teslime Nesrin, toplumsal cinsiyet rollerine ve her türlü ayrımcılığa karşı çıkabilmiş bir kadındır. Çiçekoğlu da öykülerinde de gördüğüm kadarıyla ırkçılığa, ayrımcılığa, şovenizme karşı çıkmış; neye muhalefet olduysa hep insanı savunmuştur. Politik duruşu, “düşünceleri” sebebiyle, 12 Eylül 1980 darbesinin ardından cezaevine giren isimlerden biri olmuştur. Kitaptaki “İdrarlarını İçen Tutuklular” öyküsünde, kendi cezaevi sürecini de anlatır. İşkenceler, yara izleri, tutuklulara günlerce su bile verilmemesi ve çok daha fazlası. “İşkenceye rağmen suçlamaları reddederseniz, demek ki bilinçli militansınız! Basın yayın organlarında böylece tanıtılmalı ve bu yüzden hüküm giymelisiniz!” Düşünmek bile korkunç değil mi, mahkeme kararlarının polisin işkenceyle birlikte yaptığı sorgulara göre şekillenmesi, suçsuz olduğunu söyleyen insana işkenceyle suçlu olduğunun söyletilmeye çalışılması, bırakın düşünceyi açıklama özgürlüğünü, insanların işkencede inkâr özgürlüğünü talep edecek durumda olması… Feride Çiçekoğlu da traji-komik demiş bu hukuki(!) sürece, çok haklı. Burada kurabiliyorum Teslime Nesrin’le Çiçekoğlu arasındaki bağlantıyı. Birilerinin duymak istemediği şeyleri, birilerinin söylemeye cesaret edemediği şeyleri söyleme cesaretini gösterdiği için işkence edilen, ölmesi istenen insanlar… Kendi ülkesinde Nesrin hakkında ölüm fetvası çıkaranlarla, cezaevlerinde düşünceleri yüzünden yüzlerce insana işkence eden zihniyet aynı… Doğmuş Kızıma Mektup da, yazarın kendi içini dökmekle birlikte, toplumsal olaylara değindiği; ayrımcılığın, şovenizmin, fanatizmin giderek arttığı dünyaya bir çocuk getirmiş oluşunu ve kadının toplumsal konumunu sorguladığı bir öykü. Kitaptaki diğer öyküler: Son Bir Kişi, Balkon, Berlin’de Sis, Yanık Fotoğraflar, Yapay Kuş, Son İstanbul, Gulliver, Ütopya, Lap-Top, 100’lük Ülke. Öykülerde sık sık gördüğümüz şeyler; yolculuklar, havaalanları, aidiyetsizlik, yabancılaşma… Kaçımız yabancı hissediyoruz doğduğumuz ülkeye kendimizi, kaçımız ait? İfade edebiliyor muyuz geçen onca yıla rağmen şimdi bile düşüncelerimizi istediğimiz gibi, korkmadan, yargılanmaktan çekinmeden? Gün geçiyor mu ırkı, dili, inancı, cinsiyeti yüzünden birilerinin bir yerlerde dışlandığını, cezalandırıldığını, dövüldüğünü, öldürüldüğünü haberlerden okumadan ya da bizzat şahit olmadan? "Dört sene sonra hapisten çıktım, hayata sıfırdan başlamak çok zordu. Babam beni o zamanlar Doğan Kardeş Dergisi'nin kurucusu Kazım Taşkent ile tanıştırdı. Ona cezaevinde yaşadıklarımı anlattım ve ilk olarak o, bana anlatmaya değer bir hikayem olduğu duygusunu verdi. Yazmaya başladıktan sonra dışarıyla barıştım." diyor yazar bir röportajında ve cezaevinde yaşadıkları dışında da anlatmaya değer hikayeleri var. Bu hikayelerden kurgulanmış bu kitap da okunmaya fazlasıyla değer.
100'lük Ülkeden Mektuplar
100'lük Ülkeden MektuplarFeride Çiçekoğlu · Can Yayınları · 199626 okunma
··
110 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.