Gönderi

İnsanlık Vazifesi Âhiret tarlası olan şu ilim yurdu olan âlemde her fert bir vazife ile sorumludur. Vazifesini yerine getirmede gayret gösterenler sevaba nâil olacağı gibi, tembellik edenler musibete düçâr olur. İnsanlık yardımlaşma ve dayanışma esasına istinâd ettiğinden ötürü vazifenin yerine getirilmesinde kişinin kendi nefsiyle beraber hemcinsi olan diğer insanları da nazar-ı dikkate alması lâzım gelir. Vaadedilen mutluluğa nâil olmak insanların yararına edilecek hizmet oranındadır. Âlemde nefsinden başkasını düşünmeyenler, kendisinden başka nefes alıp veren başka bir varlığı tasavvur etmeyenlerdir ki bu türden bencil ve egoistlerin, insanlık ile hayvanlık arasını temyiz eden akıl ve fikirden mahrum olduklarına hükmetmek tabiidir. Halbuki hayvanların bile birbirine yardım etmekte oldukları ibretle görülmekte iken, eşref-i mahlûkât olan insan yardımlaşma ve dayanışmadan elini çekerse, her türlü menfaat kaynaklarını başkasına ulaştırmada set çekerse, kendisini hayvanlık mertebesinin altına düşürmüş olur. İnsaf bir güzel haslettir ki hangi fert onunla nitelenirse insanlığa mahsus olan bir şerefi elde eder. Çünkü insanlık vazifesini hakkıyla ifa edebilmek için en büyük sâik insaf duygusudur. İnsaf duygusundan yoksun insan, insanlık kâinatına bedenlenmiş bir musibettir. İnsanların bu musibet yüzünden uğradıkları zarar, yeryüzü ve gökyüzü âfetlerinden hiçbiriyle mukayese edilemeyecek derecede tehlikelidir. Kişinin kendini başkalarına kıyas etmesi (kıyâs-ı nefs) fazilet ve insanlıkta yegâne kıyastır. Emel ve amellerini bu kıyasa tatbik etmeyenler, fazilet ve insanlık dairesinin hâricinde kalarak insanlık âlemini musibetlere maruz bırakırlar. İnsaf sahipleri her emel ve amelde tabii olarak kendilerine lâyık görmedikleri kötülükleri başkalarına da lâyık göremeyeceklerinden, insanlık âlemi musibet ve bela karanlıklarından mahfuz olacaktır. Kişinin kendini başkalarına kıyas etmesi bir erdemdir ki bu erdemden mahrum olanlar, kendilerine reva görmedikleri çirkin ve kötü şeyleri başkalarına daha lâyık farzedeceklerinden, her mutluluğu kendi çirkin ve kınanmış nefslerine tahsis etme derecesinde bencilce hareket ederler ve Allah’ın kullarını sefâlete mahkum ederler. Böylece “Doğrusu insan çok zâlim ve çok câhildir.” (Ahzâb, 72) âyetinde işaret buyurulduğu üzere bu bencil ve egoist insan övünerek kendisinin zâlim ve câhil olduğunu ilan eder. Dünya bir letâfet ve irfan sahasıdır. Dünyaya kesâfet, cismânîlik ve ahmaklığı miras bırakanlar insanlardır. İnsanlar insaf etseler, dünya nimetlerini sadece kendilerine hasretmek gibi faydasız bir sevdaya kapılarak bedenlerinin bir uzvu hükmünde olan hemcinslerini sıkıntıya sokmak ve onlara azap vermek yoluna düşmez, gadre uğrattıkları insanların âhlarından yükselen dumanlardan arz ve semânın simsiyah olmasını görmek istemezler. Her şeye kādir olan Allah’ın feyzedip güzelliklerle süslediği şu toprak üzerine yükselmiş cennet misâli dünya arzını cehenneme çevirmeye yeltenmezler. Aksine insaf ehli olan kişi, diğer insanların saâdetine hizmetle şu güzel dünyanın güzelliğine başka bir güzellik bahşeder. İnsaflı kişi şu fânî hayatın bu kadar ıztırap ve sıkıntıya, bu kadar hırs ve tamahkârlığa değmeyecek bir yer olduğunu takdir ederek, şahsi zevklerini umumun zevklerine tercih eder. İnsanlığın tayin ettiği vazifeyi âlicenaplıkla ve fedâkârlıkla ifa edenler, insanları kendilerine haşir sabahına kadar medyûn-i şükrân eylerler. Bu fedâkâr insanların vefat veya şehâdetlerinde, insanların ağızlarından çıkan medh ü sitâyiş sadaları rahmet kandili gibi kabir toprağının üzerinden pırıltılar saçacak, lâhût âleminden taşan nurlar kabrini aydınlatacaktır. Her fert bilir ki hayat sınırlı ve fânîdir. Vazife ise mühimdir. Vazifenin ehemmiyeti hayatın sınırlı oluşuyla karşılaştırılırsa, sayılı nefeslerin hayır için sarfedilmesiyle vazifeyi ifa etmekten başka bir çare olmadığı âşikâr ve belli olur. İbnülemin Mahmud Kemal , Vazîfe-i İnsâniyye”, Beyânu’l-hak, cild II, sayı 38, s. 864-865. Tarih: 30 Receb 1327 / 17 Ağustos 1909) Doç. Dr. Semih CEYHAN, “İbnülemin Mahmud Kemâl’e Göre Vazife Ahlakımız”, Sabahülkesi Dergisi, sayı: 50 * Marmara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Tasavvuf.
·
24 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.