Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

MTTB' de yapılan toplantıda ise tıpkı Tan Matbaası baskınında karşımıza çıkan Muharrem Ergin gibi ilerleyen yıllarda sağ entelijansiyanın önemli isimlerinden biri haline gelecek olan Ahmet Kabaklı şöyle diyecektir: Her ülkede olduğu gibi artık bizde de komünizmin bir tarihi, vatansız müritleri, melek kılıklı şeytanları vardır. Bu yılanlar, meşru veya gayri meşru olan her yoldan aramız girmiş ve korkunç halkalar halinde çöreklenmişlerdir . ... Biz, Türk halkının yarısını teşkil eden Türk gençleri, millet ümidinin yegane geleceği olan bizler, namuslu adamdan çok daha fazla bir şey olmak; idealist olmak mecburiyetindeyiz. Türklüğe inanan bizler komünistlerin düşmanlığından korkmayız. Her türlü hastalığa karşı tedbir alınıyor, komünizm denilen bu muazzam asır hastalığına karşı da bizler, Türk aydınları tedbir alıp çare düşünmeliyiz . ... Karşımıza çıkan komünistler zenginlerin ikbalini kıskanan ve kendi cüceliklerinin acısını çeken birer manyaktırlar. Onları yola getirmeye çalışalım, fikrimizin propagandasını büyük bir vicdan huzuru ile yapalım . ... Arkadaşlar, komünizmin karşısına şimdiye kadar planlı olarak çıkmadık. Yüzlerini maske altında saklayan onlar, Atatürk' ün başka bir tarafı yokmuş gibi, yalnız laikliği ve inkılapçılığı üzerinde durdular, seslenmedik. İçtimai şartlarımız onların üremesine meydan verdi. Sefalet sömürüldü, biz bu hallere seyirci kaldık. Artık toplanmanın ve harekete geçmenin sırası geldi. (Darendelioğlu, 1 975: 189-190) 27 Aralık'tan üç gün önce, 24 Aralık 1947'de, çok sayıda öğrenci derneğinin katılımıyla Marmara Lokali'nde geniş katılımlı bir toplantı yapılır. Açılış konuşmasında İstanbul Üniversitesi Talebe Birliği'nden Dündar Kalyoncu, "Bütün Türk milletinin ve Türk gençliğinin komünizmle savaşmak azminde olduğunu görmekle sevinçliyiz," der. Ardından MTTB' den Reha İslam, Gazeteciler Cemiyeti'nden Bahadır Dülger ve Rize Milletvekili Fahri Kurtuluş da kürsüye gelerek benzer şeyler söyler. İstanbul Milletvekili Cihat Baban ise "antikomünist mutabakat" vurgulu bir konuşma yaparak şöyle der: Bu dava bir beka davası, partiler üzerinde bir millet davasıdır, Bir gün Türkçülük ve milliyetçilik suç sayılabilir; bir gün milliyetçi diye takibata uğrar, tevkif edilir, belki işkenceye maruz kalır, tabutluklara girebilirsin. Fakat şunu unutma ki: Millet ve milliyet aşkı, ana ve baba sevgisi gibi kutsidir, millet ve milliyet aşkı ile bunlara mukavemet eder, bunları eritir ve hür, müstakil, rahat yaşayabilirsin. Fakat bir kere bu sırrın anahtarını kaybettin mi, zulmün, istismarın, hıyanetin en büyüğü üzerine çöker ve bir parya gibi, moloz gibi, yerlerde sürünen insan olarak karanlıkta ıstırap çekersin! Dünyada seni yanıltmayacak tek ölçü milliyetçiliktir. Ona bağlandın mı zulüm de görsen korkma! (Darendelioğlu, 1975: 197) DTCF baskınına giden yolda, o günlerde görülmekte olan bir davadan da mutlaka söz edilmesi gerekmektedir ve bu dava Türkiye siyasal hayatında "Öner-Yücel davası" olarak bilinmektedir. CHP'liler tarafından komünistlerle işbirliği yapmakla suçlanan Fevzi Çakmak, 5 Şubat 1947'de basına bir açıklama yapar ve komünistlere asıl desteğin CHP'den ve eski bir Milli Eğitim Bakanı'ndan geldiğini söyler. Milli Eğitim eski bakanlarından Hasan Ali Yücel, 8 Şubat tarihli Ulus gazetesinde sözü geçen bakanın kendisi olup olmadığını sorar. Ancak bu soruya Çakmak yerine, 11 Şubat tarihli Yeni Sabah gazetesinde Kenan Öner yanıt verir ve cevabı "evet" olur. Öner, Yücel'i komünistleri himaye etmekle, milliyetçi öğretmen ve öğrencilere baskı uygulamakla, Sabahattin Ali-Nihal Atsız davasında milliyetçilere yönelik gözaltı ve tutuklamaların gerisinde olmakla ve Irkçılık-Turancılık davasını tertiplemekle, hatta sanıklara yapılan işkenceleri teşvik etmekle suçlamaktadır. Ayrıca Sabahattin Ali'nin Atsız'a hakaret davası açmasının ve Atsız'ın bu davada mahkum olmasının gerisinde de Yücel bulunmaktadır. (Koçak, 2013: 322) Yücel tüm bu suçlamalarla ilgili olarak Öner'e dava açacak, ancak bu dava Öner ve dönemin matbuatı tarafından Yücel şahsında komünizme karşı savaşın bir sahnesi haline getirilecek ve antikomünist propaganda malzemesine dönüştürülecektir. Ayrıca Kenan Öner, 1944 Irkçılık-Turancılık davasındaki sanık avukatlarından biri olması hasebiyle, arkasına Soğuk Savaş'a girişin ve antikomünizmin rüzgarını da alarak bu davayı 1944'ün intikamının alınması olarak görecek ve buna uygun bir taktik izleyecektir. Öner, iki dava arasındaki bağlantıyı şöyle anlatmaktadır: [Hasan Ali] Yücel'in mantığına göre, bu dava Şükrü Sökmensüer'in [1947 yılının Ocak ayındaki] mahut ve gizli maksatla meşbu Meclis'teki beyanatı ile başlamış görünüyor. Fakat hakikat hiç de böyle değildir. Bu davanın temeli, Nihal Atsız'ın zamane Başvekiline [Şükrü Saracoğlu'na] hitaben Orhun mecmuasında yazdığı açık mektupla [1]944 senesi Nisan [ayın]da atılmış ve bundan doğran infial ile icad edilen Irkçılık ve Turancılık davasında memleketin adalet havasını ifsad eden işkencelerle çatısı örülmüş bulunmaktadır. ,,, Bu davayı doğuran ruhi infialler, ta tek partili zümre hükümeti zamanında, hiç değilse 1944 senesinde başlar. Bu davanın temeli, Nihal Atsız'ın Başvekile yazdığı açık mektupla atılmıştır. (Koçak, 2013: 357) Mahkemede Öner, "Davamızın ağırlık merkezini oluşturduğu için tekrar tekrar okunmaya değer," diyerek Atsız'ın Saracoğlu'na yazdığı mektubu hatırlatır. Devamında, "Milliyetçilik anayasanın ana vasıflarından biridir," dedikten sonra ırkçılık ve Turancılığın da milliyetçilik sınırları içerisinde yer aldığını ve bunun büyütülmüş şeklinden başka bir şey olmadığını söyler. Öner, "devlet ırkçılık zihniyetinin kök salmasına" çalışmıştır der ve Mahmut Esat Bozkurt'nun Türk İnkılabı Tarihi kitabından örnekler verir. Öner ayrıca 1944 yılında askeri okullara alınacak öğrenciler için verilen ilanlarda "öz Türk ırkından doğmuş olmak" şartının yer aldığını belirtir. Öner komünizmin milliyetçiliğe düşman bir ideoloji olduğunu söyledikten sonra, Yücel'le ilgili suçlamalarını sıralar. Buna göre Yücel Milli Eğitim Bakanı olduğu dönemde DTCF Felsefe Bölümü'ne komünist oldukları bilinen Pertev Naili Boratav, Niyazi Berkes, Mediha Berkes, Muzaffer Şerif Başoğlu ve Behice Boran'ı atamıştır. Boratav ve Boran Yurt ve Dünya dergisinin yayıncısı ve sahipleridir. Berkes ise derginin yayıncısı ve yazarı konumundadır. Muzaffer Şerif Başoğlu ise ABD'ye gitmeden önce Adımlar dergisinin sahipliğini üstlenmiştir. Bir başka komünist Sadrettin Celal de yine Yücel döneminde İstanbul Üniversitesi'ne atanmıştır. Sabahattin Ali ise konservatuvarda çalışmakta, Ankara Üniversitesi Rektörü Şevket Aziz Kansu'nun da geçmişinde komünistlik bulunmaktadır. Maarif Matbaası'nda görevlendirilen Hasan Ali Ediz de komünist olduğu gerekçesiyle Askeri Tıbbiye' den uzaklaştırılmıştır. Yücel'in öğrenci olan oğlu Can Yücel de komünist faaliyetler içerisindedir. Öner'e göre komünizmin eğitim alanındaki faaliyetlerini yoğunlaştırdığı yerlerden biri Köy Enstitüleri' dir. Mahmudiye Köy Enstitüsü'ndeki komünist faaliyetleriyle bilinen Rauf İnan terfi ettirilerek maarif 'müfettişi yapılmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı'nda İlköğretim Genel Müdürü olarak görev yapan İsmail Hakkı Tonguç da enstitülerde yürütülen komünist faaliyetin elebaşılarından biridir. Yücel zamanında yayımlanan dünya klasikleri de suçlamalardan nasibini almış, Öner bu klasikler serisinin arasına "muzır telkinli kitaplar" yerleştirildiğini söylemiştir. Bakanlığın ve Köy Enstitüleri'nin yayınlarında açık bir şekilde komünizm propagandası yapılmakta, din ve milli ananeler aleyhinde yazılar yayımlanmaktadır. (Koçak, 2013: 334-335) Öner, Irkçılık-Turancılık davasının sanıklarını bu sefer mahkemeye Yücel aleyhine tanıklık yapmaları için çağırmıştı. Böylece 1944'ün üzerinden sadece birkaç yıl geçmişken, esen milliyetçilik ve antikomünizm rüzgarlarıyla bu davanın intikamını alabilecekti. 1944 sanıklarından Orhan Şaik Gökyay, mahkemedeki ifadesinde Sabahattin Ali, Pertev Naili Boratav, Niyazi Berkes ve Adnan Cemgil'in komünist olduklarını ve Yücel tarafından himaye edildiklerini, yine Nazım Hikmet'in de aynı şekilde Yücel tarafından himaye edildiğini ve kendisine para yardımı yapıldığını söylüyordu. İkinci şahit Nihal Atsız ise bu isimlerin dışında Mediha Berkes, Sadrettin Celal Antel, Muzaffer Şerif ve Ahmet Cevat Emre'nin de komünist olduklarını söylüyor, Yücel'in Yurt ve Dünya dergisini okullarda dağıttırdığını ve milliyetçi öğretmenleri görevden uzaklaştırdığını iddia ediyordu. Tanık Necdet Özgelen ise bu isimlere İsmail Hakkı Tonguç'u, Esat Adil Müstecaplıoğlu'nu ve Rıfat Ilgaz'ı ekliyordu. (Koçak, 2013: 342-343) Davanın diğer duruşmalarında da benzer suçlamalar yinelenmiştir. Bu suçlamalara göre Hasan Ali Yücel, Osman Turan, Orhan Şaik Gökyay, Hüseyin Namık Orkun, Arif Nihat Asya gibi milliyetçiler üzerinde baskı uygulamıştır. Milliyetçi öğrenciler, Osman Yüksel Serdengeçti ve Ali Çankaya Yücel'in talimatlarıyla DTCF'den uzaklaştırılmıştır. 1944 Irkçılık-Turancılık davası ile ilgili olarak Milli Eğitim Bakanlığı tarafından bir kitap yayımlamasının ardından ise Sovyet Bilimler Akademisi, Yücel'e bir teşekkürname iletmiştir. Bunun yanı sıra solcu öğretmenlere bakanlıkta önemli görevler verilmiş, başta Nazım Hikmet olmak üzere hapishanedeki komünistlere kimi çeviriler yaptırılmış ve bu kişiler böylelikle himaye edilmişlerdir. (Koçak, 2013: 346 vd.) Yücel bu suçlamalar karşısında siyasi bir savunma yapmamış, sadece iddiaları reddetmekle ve ismi geçen şahısların bulundukları görevlere henüz kendisi bakan olmadan önce atandıklarını, Köy Enstitüleri'nde de hiçbir surette komünizm propagandası yapılmadığını söylemekle yetinmiştir. CHP iktidarı da Yücel'in arkasında durmamakta, antikomünist dönüşümle beraber, hem Yücel'in kolladığı hocalar, hem bakanlığı dönemindeki uygulamalar hem de Köy Enstitüleri hedef tahtasına yerleştirilmektedir. Hasan Ali Yücel kendisine yönelik komünist suçlamalarına karşılık olarak şu şiiri yazmıştır: "Dedikodu denilen bu bulaşıcı hastalık Öyle nüksetmişti ki, vermiyordu aralık. Türkiye'de benmişim kominizmin banisi, Biraz daha hafif: komünistler hamisi!. . . Bu söz yargıç önünde söylendi çekinmeden; Allah'ın huzurunda şimdi neyler söyleyen? Kafalar işlemeden bol bol dırdır edildi; Bu ne biçim ağızdır, bu ne zehirli dildi? Kaç kişi bilir bizde, komünist kime derler? Komünizmi bilmeden boşuna laf ederler. Komünist ne düşünür anladın mı şimdi sen? Her önüne geleni suçlar mısın bilmeden? Sürülürse ezberden vatandaşa bu leke, Koministlik o zaman olur büyük tehlike." (Türen, 2018: 134)
·
965 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.