Gönderi

280 syf.
10/10 puan verdi
·
Read in 7 days
"SONSÖZ"
Yaşanılanlara dair fikrim zaten ortada... #83994006 Sadece meraklısına kitabın sonsözünü buraya bırakıyorum umarım adalet yerini bulur ve yaralı ruhlar iyileşir.. #87550630 Kosova’da toplu tecavüz.” Bu, Kosova Savaşı’ndaki manşetlerden biriydi. Yine sayısız kadına şiddet uygulanmıştı. Üstelik eski Bosna’da aynı suçu işleyenlerin büyük bir bölümü tarafından. Yeniden dünya çapında büyük protesto çığlıkları yükselmiş, ama çabucak sönmüştü. O anda kendime Bosna’da şiddet gören kadınlara ne olduğu sorusunu sordum. Bu kurbanlar nasıl yaşıyorlardı? Onlara kim yardım etmişti? Çevrelerindeki her şey sessizliğe bürünmüştü. Tecavüz kampı: Tüyleri diken diken eden, ama aynı zamanda soyut kalan, hayal edilemeyen bir kelime. Yugoslavya Savaşı sırasında on bin, hatta belki daha da fazla kadına ailelerini aşağılamak ve yok etmek adına şiddet uygulandı ve işkence edildi. Her bir kadının tek başına yaşadığı türlü kâbuslar bu kelimenin ardında yok oluyor. Tecavüz, benzine ve cephaneye mal olmayan bir savaş stratejisi. Şüphesiz her savaşta tecavüzler yaşandı ve yaşanacak. Ama Balkanlarda olan yeni bir şey vardı. Toplu tecavüzler politikanın bir parçasıydı. Sistematik eziyetin yöntemleri vardı. Geriye kalansa ruhsal ve bedensel sakatlıklardı. Bugünkü hayatları hakkında konuşmaya hazır olan kadınlar arasında yaptığım araştırmada bir suskunluk duvarına toslamıştım. Uzman çevrelerden hiçbir kadının kendi isteğiyle açıklama yapmayacağını duymuştum. Çünkü bugünkü yaşam dünle ayrılmaz biçimde bağlıydı. Travma geçirmiş kadınlarla çalışan psikologlar bu konudan vazgeçmemi önerdiler. Kurbanlar suskunlukla donmuşlardı. Kadınların sadece üçte biri hâlâ duygusal tepki verecek durumdaydı. Çoğu kendileri hakkında konuşma becerisini kaybetmişti. Olanları üçüncü kişiden söz eder gibi anlatıyorlardı. Artık kimse adalete inanmıyordu. Çünkü suçlular hâlâ ellerini kollarını sallayarak dolaşıyordu. Kadınların çoğu sessizce acı çekiyordu. Unutulmuşlardı. Birkaç hafta sonra Saraybosna’da savaş kurbanlarıyla ilişkide olan bir kuruma rastladım: Bosna Hersek Federasyonu Savaş Esirleri Derneği. Bu derneğin yardımıyla 2000 Martı’nda Den Haag mahkemesinde tanıklık yapmak isteyen, şiddete maruz kalmış birçok kadınla temasa geçtim. Medeni cesareti olan kadınlar. İnanılmaz işkenceler yaşamış güçlü kişilikler. Konuşmalarda bahsettikleri şiddet akıl almaz boyuttaydı. Kadınlar, kasıtlı hamile bırakmalardan, genital organlara elektro şok uygulamaya ya da karnı burnunda kadınlara tecavüze dek birçok şey anlattılar. Bazıları kendi kızlarının ölümünü izlemek zorunda kalmışlardı. Bütün aileler tecavüz nedeniyle mahvolmuştu. Savaş esirleri derneği, bana kurtulanların içinde intihar oranlarının son derece yüksek olduğunu söyledi. Kocası ya da ailesi tarafından terk edilme korkusundan bugüne dek susmuşlardı. Çoğu sakinleştirici hap bağımlısıydı. Çok az kurban tıbbi ve psikolojik yardım alabilmişti. Kadınların çoğu mülteci evlerinde yalnız yaşamaya terk edilmişlerdi. İçlerini kemiren korku ve sefillik içinde. Çocuklarıyla birlikte. Bu kadınların içinde Leyla da vardı. O en genciydi. Ve başkaydı. Hap almıyordu ve sakin görünüyordu, neredeyse kayıtsızdı. Medica’nın terapi yardımı projesi sayesinde tekrar gülmeyi ve konuşmayı öğrenmiş olan bir kızdı. Bununla birlikte bir mucize gerçekleşmişti. Leyla âşık olmuştu. O, bütün bu dehşetten sonra umut veren bir kızdı. Ama içinde duygusal fırtınalar esiyordu. İlk buluşmamızda (bir röportaj çerçevesinde) bütün hapis arkadaşlarının içinde bu durumu en iyi atlatan kişi olduğunu söyledi. Daha sonra Leyla’nın dehşetin adını anmak için hâlâ gücü olmadığı ortaya çıktı. İşim bittikten sonra onun hikâyesi aklımdan hiç çıkmadı. Yirmi dört yaşındaki bu kızın cesareti ve direnci beni büyülemişti. Toplumun ilgisizliğine öfke duyuyordum. Leyla, sonraki görüşmelerde birkaç şeyi karmakarışık anlattı. Bazı şeyleri kararsızlıkla geçiştirdi ya da hiçbir şekilde açıklamadı. Yaşanmış olayları yumuşatmaya çalışıyordu. Aynı zamanda tercüman olarak da hizmet veren bir psikoloğun desteğiyle günlerce süren konuşmalardan sonra parçaları özenle bir araya getirdik. Leyla’nın annesinin onun hayatında nasıl büyük bir rol oynadığı da açıkça belli oldu. Onun sevgisi, kızı için bütün kayıp yıllar boyunca beslendiği bir gıda olmuştu. Bu genç kızın kaderi Balkanlardaki savaşın çılgınlığını yansıtıyordu. Herkes suçluydu. Müslüman, Sırp ya da Hırvat olsun, fark etmiyordu. Ama kötülerin içinde iyiler de vardı. “Haksızlık unutulmamalı,” diyor Leyla. Bunu derken küçük oğlu Zoran’ı sıkıca göğsüne bastırıyor. Çocuğuna da günün birinde gerçeği söyleyecek. “Ama onda intikam duyguları uyandırmadan.” Bu “cesur anne” bastırmak istediği sahneleri hafızasına çağırırken her seferinde ölüm korkusunu tekrar hissetse de, dehşetin bir yüzünün olması ve hayatını mahveden adamların sonunda ele geçirilip cezalandırılması için hikâyesini bu kitapta ve 2000 yılının ilkbaharında Den Haag’daki Uluslararası Yüksek Mahkeme önünde anlatmak istiyor. Den Haag’a giden yol inanılmaz yorucu. Kadınlar, çapraz sorguya psikolojik destek almaksızın katlanmak zorundalar. Çoğu, sorgunun baskısı altında bayılıyor. Ayrıntılı bilgi vermek ve bu arada bütün dehşeti tekrar tekrar yaşamak zorundalar. Bu arada hatırlayamadıkları bir şey olduğunda ki geçirilen bunca travmadan sonra bu çok sık oluyor, mahkeme önündeki tanıklıkları geçersiz oluyor. Kadınlar tanıklıklarından sonra intikam saldırılarına karşı korunmasız kalıyorlar. Leyla, 1999 Ekimi’nde Saraybosna’da Iuvuz Begi aleyhine açılan davada baş tanık olarak ifade vermeye gönüllü oldu. Bu adam Fikret Abdic’in başlıca şeflerinden ve aylarca kapatıldığı toplama kampının komutanlarından biriydi. Birçok cinayet ve tecavüzden sorumlu olduğu iddia ediliyordu. Leyla’yla birlikte başka kadınlar da ortaya çıktı. Kadın avukatı, müvekkili Begi’nin bütün suçlarını inkâr etti. Kadınlar yeniden kendilerini suçlu hissettiler. Leyla, dava başladığından bu yana birçok ölüm tehdidi aldı. Yirmi dört saat polis korumasına karşın evinin arkasına saklanan meçhul birinin saldırısına uğradı. Bir komşusu genç kadının çığlıklarını duydu ve böylece daha kötü bir olayın önüne geçildi. Leyla, Den Haag’daki mahkemeye baş tanık olarak çıkabilecek gücü bulabileceğinden hâlâ emin değil.
Leyla
LeylaAlexandra Cavelius · Pegasus Yayınları · 20167.4k okunma
··
82 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.