Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

İnsanlar yardıma meraklı olduklarından -sırf kendilerini olduklarından daha üstün hissetmek için- kütüphanedeki işimi bana geri verecekler. Zamanla aynı barlara, gece kulüplerine gitmeye başlayacağım; arkadaşlarımla dünyanın sorunlarından, adaletsizliğinden söz edeceğiz, sinemalara gideceğim, gül kıyısında yürüyüşlere çıkacağım. Hap almayı akıl ettiğim için herhangi bir sakatlığım yok, hâlâ genç, güzel ve zekiyim, erkek arkadaş bulmakta zorlanmayacağım, hiçbir zaman zorlanmadım zaten. Onlarla kendi evlerinde ya da koruluklarda sevişeceğim, belli ölçüde zevk alacağım, ama orgazm olur olmaz o boşluk duygusu geri gelecek. Konuşacak pek bir lafımız olmayacak ve ikimiz de bunu bileceğiz. Bir an önce sıvışmak için bahane uydurma ânı gelecek -“Geç oldu” ya da “Yarın erken kalkmam gerekiyor”- ve birbirimizin gözlerine bakmaktan çekinerek çabucak ayrılacağız. Ben rahibelerin yanındaki kiralık odama döneceğim, kitap okumaya çalışacağım, TV'yi açıp hep aynı bildik programlara bakacağım, saati kuracağım, ertesi sabah her sabahki aynı saatte çalıp beni uyandırsın, ben de kütüphaneye gidip her gün yaptığım aynı şeyleri makine gibi tekrarlayayım diye. Öğlen de tiyatronun karşısındaki parkta her gün oturduğum bankta oturup sandviçimi yiyeceğim, her Allah'ın günü sandviçlerini yemek için hep aynı bankları seçen insanlar göreceğim, hepsinin yüzünde hep aynı boş bakış olacak, derin bir şeyler düşünüyormuş numarası yapacaklar. Sonra işyerime döneceğim, kim kiminle çıkıyormuş, kimin ne hastalığı varmış, kim kocası yüzünden gözyaşı döküyormuş dedikodularına kulak kabartacağım ve kendimi ayrıcalıklı hissedeceğim: Güzelim, iyi bir işim var, istediğim adamı elde edebilirim. Gün akşama döndüğünde gene o eski barlara uğrayacağım ve her şey gene yeniden başlayacak. Kendimi öldürme girişimim yüzünden şu üzüntüden aklı başından gitmiş olan annem, zamanla şoku atlatacak, hayatıma ne zaman bir yön vereceğimi neden herkese benzemediğimi sormaya başlayacak yeniden, yaşamın aslında hiç de karmaşık olmadığını söyleyecek: “Bana baksana, yıllardır babanla evliyim, seni elimden gelebilecek en iyi şartlarda büyüttüm, hep sana en iyi örnek olmaya çalıştım.” Günün birinde onun hiç durmadan aynı sözleri tekrarlamasından bıkıp usanacağım, sırf onu hoşnut etmek için biriyle evlenip o adamı sevmeye zorlayacağım kendimi. İkimiz birlikte bir geleceğimiz olduğu hayalini kurmayı başaracağız: kırda bir ev, çocuklar, çocuklarımızın geleceği. İlk yıl sık sık sevişeceğiz, ikinci yıl daha az; üçüncü yıldan sonra insanın aklına herhalde ancak on beşte bir gelir seks, aklına geleni ise ayda bir gerçekleştirir. Daha da beteri, hemen hemen hiç konuşmayacağız. Durumu kabullenmeye çalışacağım, neyim eksik ki, bu adam artık benimle ilgilenmiyor, yüzüme bile bakmıyor, hep arkadaşlarından söz ediyor, sanki gerçek dünyası onlarmış gibisinden kendi kendimi sorgulayacağım. Evliliğimiz iyice kötülediğinde gebe kalacağım. Çocuğumuz olacak, bir süre birbirimize yakınlaşacağız, sonra her şey gene eskisi gibi olacak. Dün -ya da günlerce önce miydi bilmiyorum artık- o hemşirenin anlattığı teyze gibi kilo almaya başlayacağım. Perhizlere gireceğim, her gün, her hafta sistematik yenilgilere uğrayacağım, her türlü denetim çabama ısrarla karşı koyarak artan kilolar karşısında. 0 aşamada, depresyonu engelleyen sihirli haplar kullanmaya başlayacağım, derken bir-iki çocuk daha yapacağım, çok kısa süren aşk gecelerinin meyvesi olarak. Çocuklarımın yaşam nedenim olduğunu söyleyeceğim herkese, oysa aslında benim yaşamım onların yaşam nedenidir. Herkes bizi mutlu bir çift olarak görecek, yüzeyde görünen mutluluğun altındaki yalnızlıklardan, öfkeden, tevekkülden kimsenin haberi olmayacak. Derken, günün birinde, kocam ilk sevgilisini bulacak, ben o hemşirenin teyzesi gibi ortalığı ayağa kaldıracağım belki ya da kendimi öldürmeyi düşüneceğim bir kez daha. Ama o zamana dek yaşlanmış, korkaklaşmış olacağım. Bana gereksinme duyan iki-üç çocuğum olacak; her şeyi terk etmeden önce onları büyütüp dünyada bir yer edinmelerine yardıma olmak zorunluluğunu duyacağım. Kendimi Öldüreceğime rezalet çıkaracağım, çocukları alıp gitme tehdidini savuracağım. Her erkek gibi kocam da sinecek, beni sevdiğini, bir daha böyle bir şeyin olmayacağını yeminle söyleyecek. Onu gerçekten terk edecek olsam ana-babamın evinden başka gidecek bir yerim olmadığını, ömür boyu orada kalıp annemin dırdırını -mutluluk fırsatını elimden kaçırdığımı, her erkeğin böyle kaçamaklar yaptığını, aslında çok iyi bir adam olduğunu, kendini bilen kadının yerinin kocasının yanında olduğunu, çocukların bu ayrılıktan dolayı bunalımlar yaşayacağını- dinlemek zorunda kalacağımı aklına bile getirmeyecek. Birkaç yıl sonra bir başka kadın girecek hayatına. Ya birlikte göreceğim onları ya da biri haber verecek, öğreneceğim kısaca. Ama bu kez öğrendiğimi açıklamayacağım, görmezden geleceğim. Tüm enerjimi ilk sevgiliyle boğuşmak için harcamışım, artık hiç enerjim kalmamış. Zaten hayalleri unutup yaşamı olduğu gibi kabullenmek daha iyi, daha kolay. Annem haklıymış. O hep anlayışlı bir koca olacak; ben hep kütüphanede çalışmayı, öğlenleri tiyatronun karşısındaki sandviçlerimi yemeyi, başlayıp başlayıp doğru dürüst bitiremediğim kitapları okumayı, on, yirmi, elli yıl öncekinden farklı olmayan televizyon programlarını izlemeyi sürdüreceğim. Tek fark, sandviçleri yerken şişmanlıyorum, diye suçluluk duyacağım, evde beni bekleyen kocam ve çocuklarım olduğu için akşamları barlara gidemeyeceğim. Bundan sonra geriye kalan tek şey çocukların büyümesini beklemek ve gün boyu intiharı düşünmek, ama bunu gerçekleştirecek cesareti bulamamak olacak. Günlerden bir gün, hayatın zaten bunlardan başka bir şey olmadığını, tasalanmanın gereksiz olduğunu, hiçbir şeyin değişmeyeceğini anlayacağım. Ve kabulleneceğim
··
95 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.