Gönderi

İNGİLİZ CASUSUNUN İTİRAFLARI’’ İSİMLİ KİTABA REDDİYE Hamd âlemlerin rabbi olan Allah’a, salât ve selam efendimiz Rasûlullah’a, ehli beytine, ashabına ve yolunu takip eden mü’minlere olsun. "İngiliz Casusunun İtirafları" isimli bir kitap var ki, bu kitap hemen her yerde cami ve vakıfların kitaplığında, evlerimizde ve bir çok esnafın dükkanlarında karşılaşmak mümkün ve bir dönem bedava dağıtılmış, gazetelerde promosyon olarak verilmiş ve destekleyici birçok videolar hazırlanmış, bu kitap Müslümanlar arasında kardeşliği zedelemekte ve zamanında tevhidin ve İslam'ın yardımcısı olan Şeyh Muhammed b. Abdulvahhab'a iftiralar atmaktadır. Bu kitap Hakikat Kitabevi’nin yayınları arasında bulunmakta olup, M.Sıddık Gümüş (Hüseyin Hilmi Işık) tarafından tercüme ettiği iddia edilmektedir. Bu yayınevi tevhid ehli Müslümanları kendisine düşman edinmiş ve bu davetin öncülerine iftira atacak derecede bu işi ileri götürmüştür. Kitapta bahsedilen Hampher isimli şahıs tamamen hayali ve uydurma bir şahıstır. Kitabın temel iddiası şudur: “1713 yılında Hampher isimli İngiliz casusu Basra’ya gelmiş, orada Muhammed bin Abdulvahhab ile temasa geçmiş, O’nu yönlendirerek Vahhabilik akımının kurulmasını sağlamış gibi iddialarla dolu olup, dolayısıyla Vahhabilik düşüncesi bir İngiliz ajanının tertibidir” anlamını ihtiva etmektedir. Biz bu kitabı incelerken tarihi çelişkiler, akli çelişkiler ve aynı zamanda nakli, Kur'an ve sünnet açısından da çelişkilerini irdeleyerek ele alacağız. TARİH DELİLİ Ajan Hampher ilk olarak Hicri 1122 Miladi 1710’da Müstemlekeler nazırının Müslümanları parçalamak, gerekli ve yeterli bilgileri toplamak ve casusluk yapmak için Mısır, Irak, Hicaz ve İstanbul’a gönderildiğini söylemektedir.[1] İstanbul'da iki sene kalır ve Londra’ya geri döner.[2] Londra’da altı ay kalır.[3] Ardından 6 aylık yolculuk sonrası Basra’ya varır.[4] Bu durumda Basra’ya gelmesi 1713 yılına tekabül eder. Ve Basra’da üç sene kalır. Basra’da Muhammed b. Abdulvahhab ile işte 1713 yılında tanışır.[5] Muhammed b. Abdulvahhab Hicri 1115, Miladi 1703'te Uyeyne-Yemame beldesinde doğmuştur. Eğer bu kitabın hicri yılına bakacak olursak Muhammed İbnu Abdulvahhab ajanımız Basra'ya geldiği zaman henüz 7 yaşındadır. Eğer Miladi tarihi ele alacak alırsak o halde Muhammed İbni Abdulvahhab 10 yaşındadır. Ayrıca bu uydurma kitabı yazan kimse hicri tarihi tutturma da büyük bir hata etmiştir. Ayrıca Abdulvahhab’ın hayatını anlatan eserlerde 1722 yılında 19 yaşında iken Basra'ya gelmiştir. Oysa Hampher denilen şahıs üç sene Basra'da kaldığını söylemiştir. Bu ise Miladi 1716 yılına tekabül eder ki, tarihçiler nezdinde Abdulvahhab bu tarihten tam altı sene sonra 1722 yılında Basra'ya geldiği sabittir. Velev ki, bu şahıs gerçek bile olsa tarihen Muhammed İbnu Abdulvahhab'ın karşılaşmadıklarının somut birer delilidir. İFTİRALAR 1- Muhammed b. Abdulvahhab'ın şiilerle yakınlığını, dört Ehl-i sünnet mezhep imamlarını itibarsızlaştırıp hadis-i şeriflere ehemmiyet vermediği iftirası; (sünnilerin çoğu şiilerin aleyhine konuşmalarına ve hatta bir kısmı, şiileri tekfir etmelerine rağmen, o hiç şiileri rencide etmezdi. O sünnilerin dört mezhebinden birine tabi olmayı icab ettiren hiçbir sebep görmüyordu, "Allah’ın kitabında, bu mezhepler hakkında hiçbir delil yoktur" diyordu.) Bu husustaki ayeti kerimelerden teğafül ediyor ve hadis-i şeriflere ehemmiyet vermiyordu.[6] 2- Muhammed b. Abdulvahhab ile Kur'anı, sahabenin,mezhep imamlarının ve müffessirlerin tefsirlerine muhalif bir şekilde kendi fikirlerine göre tefsir etmeyi kararlaştırdıkları ve Muhammed Abdulvahhab'ın kendini Ömer ve Aliden daha büyük gördüğünü peygamber yaşasaydı o'nu halife seçeceği iftirası[7] 3- Cihad'ın farz olmadığı asıl olan dil ile cihad olduğunu kabul ettirdiği iftirası; -Bir kere cihad farz değildir dedim, -Allah,(kafirler ile harb edin) buyurduğu halde, nasıl farz olmasın? dedi -ben, öyleyse ( kafirler ile ve münafıklar ile cihad et) buyurduğu halde, niye peygamber münafıklar ile cihad etmedi dedim. -O, (peygamber dili ile onlarla cihad etmiştir) dedi -Ben, (farz olan cihad dil ile olan mıdır?) dedim -O, (Rasulullah, kafirlerle muhabere etmiştir) dedi -Ben, (peygamber, kafirlerle, kendini müdefa'a için cihad etti. Zira kafirler onu öldürmek istiyorlardı) dedim. Evet manasında, başını salladı.[8] 4- Mut'a nikahının caiz olduğunu ve safiyye adını verdikleri hrıstiyan bir kadınla mut'a nikahı kıyarak onu avuçlarının içine aldıkları iftirası; -Bir kere, ona: ‘’(müt'a) nikahı caizdir’’ dedim. -O, ‘‘caiz değildir’’ dedi. -Ben: Allah ’’Onlardan faydanlandığınıza mukabil, kararlaştırılmış olan mehirlerini verin.’’ Buyuruyor. Dedim. -O, Ömer, peygamber zamanında mevcud olan iki müt'ayı yasak etti ve onu yapanı cezalandıracağını bildirdi dedi. -Ben: ‘‘Sen, hem Ömer’den daha iyi biliyorum diyor, hem de ona tabi oluyorsun. Kaldı ki Ömer, Peygamber helal ediyordu, ben yasaklıyorum demiştir. Sen niye Kur'an ile peygamberin sözünü bırakıp, Ömer’in sözünü tutuyorsun’’ dedim. O cevap vermedi. Anladım ki ikna oldu. O an canın kadın istediğini anladım. ‘‘Gel, müt'a nikahı ile birer kadın alalım. Onlarla eğleniriz’’ dedim. Başını sallayarak kabul etti. Hrıstiyan bir kadına safiye adını vererek biraz altın mehr karşılığı mut'a yaptık. Safiye içeriden, ben dışarıdan Muhammed b. Abdulvahhab'ı aldatmaya başladık. (sh.29) 5- İçki sarhoş etmediği zaman günah olmadığını ve o'na içirip sabaha kadar oynatıp ilişkiye girdikleri ve iyice ele geçirdikleri iftirası; İçkinin haram olmadığına dair onunla uzun uzadıya münakaşa ettim. O ne kadar ayet hadis getirdiyse hepsini ibdal ettim ve en son Yezid, Emeviler ve Abbasi halifelerinin içki içtiği bir gerçektir. Hepsi dalalette de, sen mi doğru yoldasın? Şüphesiz onlar senden daha iyi Kur'an’ı ve sünneti bilirlerdi. Kur'an ve sünnetten, içkinin haram değil mekruh olduğunu anlamışlardır. Hatta rivayete göre, Ömer (Siz hepiniz vazgeçtiniz değil mi?) Ayeti nazil oluncaya kadar, içki içmiştir. Şayet haram olsaydı onu cezalandırırdı. Peygamber onu cezalandırmadığına göre, içki helaldir. -Abdulvahhab: (Bazı rivayetlere göre, Ömer içkiyi su ile karıştırarak içiyormuş ve sarhoş etmez ise, haram değildir diyormuş. Ömer’in bu görüşü doğrudur, çünkü Kur'an’da deniliyor ki, (Şeytan, içki ve kumar ile aranıza adavet ve buğz sokmak ve Allah'ın zikrinden ve namazdan alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgeçtiniz değil mi?) İçki sarhoş etmediği zaman, Ayette bildirilen günahlara sebebiyet vermez. Binaen aleyh, içki sarhoş etmediği zaman, haram değildir) dedi (sh.30-31) 6- Orucun ve namazın farz olmadığını iftirası; Bir gün ona oruç meselesini açtım: ‘’Kur'an’da, ‘’Oruç tutmanız, sizin için daha hayırlıdır.’’ deniliyor. Farz olduğunu söylemiyor. Öyleyse oruç sünnettir, farz değildir’’ dedim. Bu sözlerime itiraz edip (Beni dinimden mi çıkarmak istiyorsun?) dedi. Namaz farz değildir dedim nasıl farz değildir dedi, cevaben Allah Kur'an’da: "Beni anmak için namaz kıl" buyuruyor. Öyle ise namazdan maksat, ‘‘Allah'ı anmaktır. Namaz kılmak yerine Allah'ı anabilirsin’’ dedim. - O da: ‘‘Evet bazı kimseler, namaz vakitlerinde yerine Allah'ı zikrediyorlarmış’’ dedi. Sonra baktım ki, namaza ehemmiyet vermiyor. Bazen kılıp, bazen kılmıyor. Bilhassa sabah namazını çok kaçırıyordu. (sh.31-32) 7- Sünnilik ve şi'iliğin haricinde, bir yol tutmasını telkin ettiğini ve bunu uydurduğu bir rüya ile Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in o'nu rüyasında anlından öperek yolunu tasdik edip korkmamasını söyleyerek, kendi çizdiği yolda yürümesini sağladığı iftirası; Sünnilik ve şi'iliğin haricinde, kendisine bir yol tutmasını telkin ettim. O da, bu fikrime ehemmiyyet veriyordu. Zira mağrur birisiydi. Onun yularını Safiye sayesinde, ele geçirdim. (sh.32-33) Ajan Hamper diyor ki : ’’Bir kere raporumda, yanımda çalıştığım adam bana livata etmek isterse ne yapayım diye sordum cevapta bana, ’’ Bu iş hedefe ulaşmanı kolaylaştırıyorsa yapabilirsin.’’ denildi.(7) İşte Hamper denen kişi böyle bir şahsiyete sahiptir. Hedeflerine ulaşmak için livata bile yapabilen bir kişi bir kitap yazıyor ve bu gibi adamların sözlerine itibar edilerek Müslüman bir alim hakkında kanıya varılıyor. İşte bu zulmün ta kendisidir. Uydurulmuş bir İslam’dan Tevhid Akidesine sahip bir İslamın gelmesinden rahatsız olan, birde kendini müslüman gösteren münafıkların çabaları ve çırpınışları elbette boşa gidecek ve onlara kurtuluş da yoktur. ‘’Münafıklara da haber ver ki, kendileri için çok acı bir azap vardır.’’ (NİSA, 138) Bu kitabın içerisinde hem tarihi çelişkiler hem nakli çelişkiler bulunmasından, aynı zamanda Kur'an ve sünnete göre kafir’den gelen bir haber olduğu için reddedilmesi gerektiğinden dolayı batıl olup reddedilmesi gerektiği meydana çıkmıştır. V'elhamdulillahi Rabbi'l Alemin...
·
117 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.