Gönderi

Tazecik ve gonca gül gibi. Kocaman gözleri var. Öyle güzel ki! Çok güzel bir elbise giydirmişler ona. Onu tuttum. Kollarıma aldım, dizlerime oturttum. Saçlarını öpüp kokladım. Annesi onunla neden gelmemişti? Annesi hasta, büyükannesi de. Pekala. Şaşkınlıkla bana bakıyordu. Onu öpüp okşamama, onu öpücüklere boğmama hiç itiraz etmedi, bir köşede iç içli ağlayan dadısına arada sırada hüzünle bakıyordu. En sonunda konuşabildim. "Mary!" dedim, "Benim küçük Mary'm!" Sımsıkı göğsüme bastırdım ve hıçkırıklara boğuldum. Küçük bir çığlık attı. "Ah, canımı yakıyorsunuz, bayım" dedi. "Bayım mı?" Beni bir yıldır görmüyordu, zavallı yavrucak. Beni, yüzümü, sesimi unutmuştu ve bu sakallı halimle, bu kıyafetler içinde ve betim benzim atmışken beni kim tanıyabilirdi ki? Sonsuza denk içinde yaşamak istediğim bana dair tek bir anı yok olup gitmişti. Artık onun babası değilim! Bu sözü bir daha asla duymamaya mahkûm edilmek, "baba" sözcüğü çocukların dilinde öyle tatlıdır ki insanların dilinde ne yazık ki aynı şekilde kalamıyor. Keşke bu sözcüğü onun ağzından bir kere daha duyabilsem, benden alınan kırk yıllık yaşam karşılığında tek istediğim şey bu. "Dinle Mary!" dedim iki küçük elini tutarak. "Beni hatırlamadın mı?" Bana o güzel gözleriyle baktı. "Hayır hatırlamadım!" Dedi. "Bir daha bak!" Dedim. "Kim olduğumu bilmiyor musun? "Evet siz bir beyfendisiniz." Dünyada tek bir kişiyi deli gibi sevmek, onu tüm kalbinle sevmek, onu herşeyin üstünde tutmak! Ancak o seni görüyor, sana bakıyor, sana cevap veriyor olsa da seni tanımıyor! Seni teselli edebilecek ve öleceğin için buna çok ihtiyacın olduğunu tüm dünyada bilmeyen tek kişi! "Mary" dedim, "Bir baban var mı?" "Var bayım!" Dedi. "Peki nerede?" Şaşkınlıkla gözlerini açtı. "Bilmiyor musunuz?Öldü." Sonra ağlamaya başladı. Az kalsın onu düşürecektim kucağımdan. "Öldü, öyle mi?" Dedim. "Mary ölmek ne demek biliyor musun?" "Evet efendim. Toprağın altında ve gökyüzünde." Konuşmaya devam etti. "Gece gündüz annemin kucağında onun için Tanrı'ya dua ediyorum." Onu alnından öptüm. "Mary, benim için dua et" "Olmaz bayım. Gündüz vakti dua edilmez. Bu akşam evime gelin ve sizin için dua ederim." Buna daha fazla dayanamıyorum. Sözünü kestim. "Mary, ben senin babanım." "Ah!" Dedi. Sonra "baban olmamı ister misin?" Diye sordum. Başını çevirdi. "Hayır babam daha yakışıklı bir adamdı." Gözyaşları içinde onu öpücüklere boğdum. Kollarımdan kurtulmaya çalışırken "Sakallarınız canımı acıtıyor." Dedi. Yeniden kucağıma aldım ve gözlerimle onu içime çekip ona soru sormaya devam ettim. "Mary, okuyabiliyor musun?" "Evet, çok iyi okuyabiliyorum. Annem harfleri nasıl okuyacağımı bana gösteriyor." "Görelim bakalım, oku hadi!" Deyip küçük elinde buruşturduğu bir kağıdı gösterdim. Güzelim başını geriye attı. " Ama ben sadece masal okumayı biliyorum." "Dene, hepsi aynı. Hadi bakalım, oku." Kağıdı açtı ve parmaklarını üzerine koyarak hecelemeye başladı. K. A. KA.R. A. R. Rar. KARAR. Kağıdı elinden kaptım. Bana okuduğu şey benim ölüm ilanımdı. Dadısı bir sente almış olmalıydı ama benim için değeri çok daha fazlaydı.
·
30 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.