Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

464 syf.
·
Puan vermedi
Adsız Sansız Bir Jude
Öncelikle okurlara ön bilgi vermek niyetindeyim. 1895’te yayımlanan Jude the Obscure ( Adsız Sansız Bir Jude ) cinsiyet, din ve evliliğe yönelik tartışmalı muamelesi nedeniyle dönemin halkından olumsuz eleştiriler alır. Evlilik kurumuna yönelik bariz saldırısı Hardy’nin zaten zor olan evliliğini zorlamıştır. Eşi Emma Hardy, Adsız Sansız Bir Jude’ın otobiyografik roman olarak anlaşılmasından korkmuştur. Çünkü bazı okurlarca bu eser gerçekten yazardan izler taşımaktadır. Bazı kitapçılar kitabı kahverengi kağıt çantalarda satmışlardır. Wakefield piskoposu Walsham How kitabın kopyasını yakmasıyla tanınır. Öyle ki Hardy 1912 tarihli yazısında, bu olaya esprili bir şekilde kitabın kariyerinin bir parçası olarak atıfta bulunur: “Basından gelen bu düşmanca kararlardan sonra bir sonraki talihsizliği bir piskopos tarafından yakılmaktı.” Kitap genel olarak üç karakter üzerinden ilerliyor. Önce kırsal hayatın şartlarında yaşayan Jude karakterini tanıyoruz. Onun öğrenme azmini, okula gitmeden okuduğu kitapları, hayalleri karşımıza çıkıyor. Ardından hayatının bir döneminde tanıştığı kadın Arabella kitaba dahil oluyor. Böylece evlilik kurumuna ilk kez bakış atıyor ve karakterlerin ruh hallerini, yıkımlarını daha iyi gözlemliyoruz. Jude’un talihsiz evlilik serüveninin ardından kuzeni Sue’nun hayatına girmesiyle ise yeni fakat aynı buhranlıkta bir serüven başlıyor diyebiliriz. Gerçekten de hayatımda okumuş olduğum en karamsar ve en umutsuz eserler arasında benim için. Ne vakit Jude için “evet şimdi biraz tebessüm edecek, etmeli, ediyor hadi! ” desem yazar o tebessümü göremeyeceksiniz der gibi göstermedi okura. Jude’un hayalleri, Jude’un içinden geçenler, davranışları ve buhranları dahi bir süre sonra beni yordu diyebilirim. Artık okumak istemiyorum manasında değil de karakterin hayatında bir şeyler olsun manasında yoruldum. Kronolojik sırayla çok başarılı bir şekilde ilerledi roman. Önce çocukluk, sonra gençlik derken azimli ve hayalleri olan bir Jude çıktı karşımıza. Bir ara hayallerine tekrar dönme umuduyla kendini tekrar etmesinden endişe duydum. Hangi kararı alsa sonu hüsran oldu onun için. Bunun dışında Thomas Hardy’i önden araştırmamın faydasını da ilk sayfalarda görmüş oldum. İlk sayfalarda kuşları anması, ağaçların kesilirken duyguya kapıldığını ve bunu karakterin duygularıyla bağdaştırması işte Thomas Hardy’nin kalemi dedirtti. Doğanın ruh halini bir nevi karakterlerin duygularına da yansıttı buna ek bıraktığı dizelerle şairliğini de sık sık kitapta hissettirdi. Bana sanki hep şair olmak istemiş ama romanda yazmaktan geri kalmamış gibi geldi ve nihayetinde ölümüne dek şairliği seçmiş bir adam dedim. Yine eklemem gerekirse kitabın ilk yarısı Jude’un hayalleri ve hayal kırıklıklarıyla geçerken ikinci yarısı benim açımdan daha iyi ilerledi. Viktorya dönemi kadına bakış açısını daha farklı gözlerle bize sundu. 1912’de evlilik ve boşanma ile ilgili yasaların, İngilizlerin en azından yarısının mutsuzluğunun nedeni olduğunu belirtiyordu aslında. Anlaşmalı boşanmanın olmadığını ancak erkek isterse ve şayet mahkemede uzun zahmetlere katlanılarak bunun gerçekleşeceğini anlatmaya çalıştı. Kadın evlendiği zaman yasal bir kişi olma hakkını kaybetmekteydi. Boşanma süreci ancak zenginlerin başa çıkabileceği kadar pahalı bir süreç olduğundan, toplumun büyük çoğunluğu için imkansız gibi bir şeydi yani. Yarattığı kadın karakterlerin ikisinin özünde de aslında “kötülük” vardı. Bir erkeği nasıl mahvedebildiklerini gösterdiler. Bunun yanı sıra Jude’un eğitimi ve hayalleri için verdiği sınıfsal mücadele de cabası! Öyle ki mektup yazdığı öğretim üyesinden aldığı yanıt “sen böylesin ve böyle kalacaksın” şeklinde karaktere süslü bir tokattı diyebiliriz. Bunun ardından umudu olan bir gencin umutsuzluğa sürüklenişi üniversitelere atıfta bulunmasına dem vuruluyor. Evlilik kurumuna getirdiği bakış açısı Sue karakteriyle olurken, eğitim sistemine getirdiği eleştiri Jude ve Phillitson yoluyla, toplumsal statüde kimin öne geçtiğine getirdiği bakış açısı doktor karakteri ve Arabella yoluyla oldu. Aşkı için ise toplumsal normlara ve dogmatik / geleneksel düşüncelere karşı bir savaşı vardı. Ahlaki değerler yeniden ele alındı. “Doğru? Yanlış? Neye göre? Kime göre doğru?” sorularını aklınıza getiriyor. Son sayfalara yaklaştıkça yazar evlilik kuramını tamamen ele alarak topluma epey bir tehlikeli sözler savuruyordu. Kitabın yazıldığı dönemi düşünürsek epey tehlikeli sayfalar mevcut ve adeta “ben devrimim” diye bağırıyor. Yakılmasının, insanları yoldan çıkaracak düşüncesinin haklılığı ve eserin döneminde ne kadar başarılı olduğunu gösteriyor belki de. Karakter psikolojileri, ruhsal çözümlemeler yapmak ve varlık sancısı üzerinde biraz durmak adına okunabilir olduğunu düşünüyorum. Sizin keyfinize kalmış. :) Ben ne vakit İngiliz edebiyatı okusam bir soğukluk hissediyorum. Kitapla kalın.
Adsız Sansız Bir Jude
Adsız Sansız Bir JudeThomas Hardy · İletişim Yayınevi · 20141,142 okunma
·
105 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.