Charles Dickens'ın bu romanı Fransız ihtilali dönemini konu alan bir dünya klasiğidir. Fransız toplumunun cinnet halini göstermekte ve sapla samanın birbirinden nasıl ayrılamadığını ingiliz toplumuna göstermeyi amaçlamaktadır. Ancak İki şehrin hikayesi yazıldığı dönemi aşarak, toplumların sıkıntılı dönemlerinde haklının ve haksızın olamayacağını, kin ve nefretin insanların başlarını yiyebileceğini bize anlatmaktadır. Adaletin ne kadar büyük bir erdem olduğunu, gün gelip mutlak iktidar sahiplerine bile lazım olduğunu, adalet ve hukuk denilen olguların yabana atılmaması gerektiğini, adaletin bir gün herkese lazım olduğunu, adalet olmadan düzen olamayacağını anladım. Keza Jakobenlerin devrim sonrası yaptıkları zulum ve adaletsizlikler neticesinde kendi kellerlerinin de giyotine gittiğini, devrimin ilk başta kendi çocuklarını da yediğini, tarih bilgim dolayısıyla bildiğim için içim rahattı.... Fransız toplumunda kral, aristokratlar ve toprak sahipleri tebasını koruyup kollasaydı, adalet ile hükmetseydi. Saraylarda keyif çatmayıp toplumun derdini dinleseydiler Fransız devrimi diye birşey ortaya çıkmazdı. Giyotin ile kellelerinden olmazlardı. Darbe veyahut halk ayaklanmalarında insanların gözlerinin kararabildiği, harekete geçen toplulukların ise akıllarının olmadığını, insanların birbirlerine şahsi meseleleri yüzünden iftaralar atabildiğini gördüm. İnsanlık denilen varlığın yüzyıllar değişsede aynı olabileceğini anladım... Romanımızın ilk yarısına gelene kadar çok bunaldım, konuların ve olayların birbirinden kopuk olması, romandaki kahramanların bir sayfada ismi ile ilerleyen sayfalarda soy ismi ile anlatılması, romanın ilk yarısını okurken olaylar arasında zorlanmama sebep oldu. Kitabın son yarısı ise ilk yarısının kusurlarını kapatıp duygu dünyamda hoş bir seda bıraktı. Sonuç olarak güzel bir eser okumanızı tavsiye ederim...

İki Şehrin HikâyesiCharles Dickens · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202259,3bin okunma

·

2 görüntüleme

Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.

Gönderi

Kaan