Vatanınız, düşman askerleri tarafından işgal edilse ve kaçınılmaz olarak göçe mecbur bırakılsanız ne yapardınız?
Topraklarını yakın zamanda terk edeceklerinin farkında olan Tulça halkı, ekinlerini ekmeye, akan damını onarmaya, ağaçlarını aşılamaya, yarım kalan işlerini tamamlamaya bütün gayretiyle devam etmişler. Bir gün geri geleceklerine, topraklarını temelli bırakmayacaklarına inanmışlardı. Halkı göçe hazırlamak için görevlendirilen Said Paşa, daha önce Kırım’dan göç etmiş olan Şevki Ustayı göç kervanının idaresi için görevlendirir ve çoğunluğu kadınlardan, yaşlılardan ve çocuklardan oluşan kafile, akıbetini bilmedikleri bir yolculuğa başlarlar. Yanlarında tüten ocaklarından aldıkları közlerle birlikte elbette. Şevki Usta sık sık uyarır hanımını, kızını ve oğlunu. Ocak hep yanmalıdır. Nereye giderlerse gitsinler yanlarında getirdikleri közlerle ocaklarını yakmaya devam edeceklerdir. Tek dileği vardır: Ocağımız hiç sönmesin!
Tarih kitaplarında okuduğumuz bir kaç cümlelik bilgilerin aksine, savaşın en acımasız tarafıyla yüzleşmiş olan köylülerle birlikte yolculuk ediyor, yaşanılanların canlı birer tanığı haline geliyorsunuz. Yazar, günümüzde artık pek hatırlamadığımız ve esasında Türk milletinin en kötü şartlarda dahi düşmanlarına meydan okumasını ve devlet bütünlüğünü korumasını sağlayan toplum olma bilincini, çok güzel bir şekilde yaşanılan olaylar üzerinden okurunun bilgisine sunuyor.
Göç yolculuğunun meşakkatli olması ve bir çok düşman unsuruna maruz kalmaları sebebiyle, okuyucunun da bazı yerlerde kitabı akıcı okuması oldukça güçleşiyor. Yaşanılan olayların detaylı anlatılması ve benzer olayların sık sık tekrar etmesi neticesinde kitap bazı kısımlarda akıcılığını kaybediyor. Sanırım bu da benim açımdan kitabın tek olumsuz yanı olabilir.