“Türban “Siyasal İslam”ın bir simgesidir ve laik demokratik cumhuriyete karşı olanların kullandığı bir silahtır. Artık şu gerçeği görmek zorundayız: Laik demokratik rejimi yok etmek isteyen darbe heveslileri de, şeriatçılar da aynı hedefe ateş ediyorlar. (Hürriyet, Tufan Türenç, “Demokratik rejime ayrı saflardan açılan ateş” başlıklı yazısı, 02 06 2006) (vurgu yazara ait) Çünkü bunların elinde sadece bir tek silah kaldı: Sıkmabaş. Dinimizin, Kuran-ı Kerim’in neresinde “Saçlarınızı göstermeyin, saçınızın her bir telini örtün” diye bir hüküm-emir olduğunu bugüne kadar hiç kimse ortaya koyamadı. Türk kadınının geleneksel başörtüsü “tu kaka” edildi, Ortadoğu’dan ithal edilen bu kavramla bazılarını örttüler. Yeni bir üniforma yarattılar. Pekçoğu erkeklerin baskısıyla, bazıları da çeşitli maddi olanaklar için örtünmek zorunda kaldı.” (Hürriyet, Emin Çölaşan, “Ellerinde kalan tek silah” başlıklı yazısı, 03.05.2006) (vurgu yazara ait)
Emin Çölaşan’ın yukarıda alıntılanan yazısında “sıkmabaş” olarak adlandırdığı türbanın dini bir zorunluluk değil, Ortadoğu’dan getirilen siyasal bir sembol olduğu vurgusu ve geleneksel Türk kadınının örtüsü ile Ortadoğulu Arapların “sıkmabaş”ı arasında kurduğu karşıtlık, aynı zamanda Arapları, şeriatçı, anti-modern, geri kalmış addeden basmakalıp yargıları da yeniden üretmektedir. Yazılarda, milletvekillerinin eşlerinin “kapalı” olmasından yola çıkılarak “Arap kültürünün” etkisi altındaki başörtülü kadınların içinde bulundukları toplumsal çevreye, aile ortamına dair önyargılar meşrulaştırılırken “ailesinin baskısıyla” ya da “maddi olanaklar için” başını örttüğü iddia edilen kadın aşağıdaki alıntıda da görüldüğü gibi, kendi iradesiyle hareket edemeyen, edilgen, özne olamamış bir varlık, karikatürleştirilmiş bir kimlik olarak sunulmaktadır:
“Kapalı eş, bir karakteri anlatır bize. Tutucu, dinci, Arap kültürünü ve yaşam biçimini seçmiş kimsedir karşımızdaki. Cumhuriyetin devrim yasalarını sevmez. Kadın, onun için ikinci sınıf insandır ve kadının özgürlüğü elbette sınırlıdır. Erkek erkeğe sohbetlere bayılır. Kadınının konuşmasından hoşlanmaz. Onun erkeklerin olduğu bir ortamda bulunmasından rahatsız olur, ona harem ister.” (Hürriyet, Bekir Coşkun, “Türbanın dili vardır…” başlıklı yazısı, 21.03.2006) (vurgu yazara ait)
Böylece, tarikatlarla ilgili haber ve yazılarda olduğu gibi başörtüsünün bir sorun olarak temalaştırıldığı haber ve yazılarda da ırkçı-ayrımcı söylemlerin cinsiyetçi söylemle kolayca ilişkilenebildiği görülmektedir.