Gönderi

496 syf.
·
Puan vermedi
SPOİLER!!! Kitabı okumaya başladığımda istem dışı olarak 3 şekilde karşılaştırma yaptım; Günümüz, Doktor Ox’un deneyi ve 1984. ZWEİG bir neslin yazgısı ve gelecek nesle yön vermesiyle kaleme aldığı bu eserde dayandığı tek nokta hafızası ve anılarıydı. 1984 adlı eserde ise yazılanlar kontrol ediliyor, sorun çıkartabilecek anlar olmamış gibi gösterilip insanların hafızalarına etki ediliyordu. Yaşadığı kentte olan insanları anlatırken sessiz,sakin ve yavaş olduklarının üstünde duruyordu. Tıpkı Doktor Ox’un Deneyi’ndeki Quiquendone halkı gibi... ZWEİG soylu bir Yahudi ailesinden geliyor. (kitap hakkında direkt özetmiş gibi yazmak istemediğimden detayları atlıyorum.) Bu ailede benim dikkatimi çeken kısım, eğitim seviyelerinin yüksek olması ve çocuklarını güzel bir şekilde büyütmek istemelerine rağmen sınıflaşmanın esiri oldukları. Demek ki o dönemde de eğitim sınıflaşmanın önüne geçememiş.Zengin kesim fakir kesime karşı bir önyagı beslemiş ve mümkün oldukça uzak durmak istemiş. Diğer dikkatimi çeken kısımlara da değinmek istiyorum. Halkın sanata karşı büyük bir ilgisi var. Sanat sanat olduğu için seviliyor ve yaşama dahil ediliyor. Her tarafta bir sınıflaşma mevcut iken sadece sanat alanında herkes eşit görülüyor. Burjuvalar,işçiler,hizmetkarlar kısaca akla gelebilecek herkes sanata karşı eşit bir ilgi duyuyor. Bir diğer dikkatimi çeken konuya gelirsek genç kesimin bastırılması ve sorumluluklar edinememesi beni oldukça şaşırttı. Günümüze baktığımda bireylere erken yaşta sorumluluk verilmeye çalışılıyor. Sorunlarını çözme, görevlerini yerine getirme gibi konular günümüzde önemli görülüyor (ki bence de oldukça önemli).Erken yaşta kişi nasıl gelişebilir nasıl sorumluluk alma bilincine sahip olur bunun düşüncesindeyiz. O dönemde her şey ileri yaşta olan kişiler için geçerli. Her şeyi yaşlı kesim bilir,yaşlı kesim yapar, gençler bilmez ve yapamaz. Ağır bir eğitim, zorunlu sporlar gibi etkinliklerle gençliğin tüm vakitleri ellerinden alınıyordu. Bu arada şuna da değinmeden geçemeyeceğim sanata bu kadar önem verdikleri halde okul duvarlarını bomboş bırakıp herhangi bir eser koymamaları ZWEİG gibi beni de şaşırttı. Ben gençliğe fırsat ve destek verilirse bir çok alanda başarılı ve öncü olacaklarına inanıyorum. Ve bu konuda kendime her zaman MUSTAFA KEMAL’İN ‘’ Bütün ümidim gençliktir.’’ sözünü hatırlatıyorum. Genç kesime karşı uygulanan bu bastırılmış düzen Balcz ve Hofmnsthal tarafından kırılıyor.Başta ZWEİG gibi halkı kendine hayran bırakan bu kişiler aynı zamanda gençlere öncü oluyor ve onlara güç veriyorlar. Bir çok genç kişi eserler vermeye başlıyor. Stefan bunlardan biri ancak daha sonrasında o eserlerini tekrardan bastırmıyor. Ülke içerisinde sınıflaşma olsa da ve genç kesim yeni yeni birey gözüyle görünmeye başlansa da ben ülkede adalet ve hakların korunduğunu düşünüyorum. Bu konuda örnek vermem gerekirse işçilerin eylem yapmasını öne sürebilirim. Bizim zamanımızda bir eylemin sonucunu düşünmek istemiyorum ancak o dönemin sonucunda gülen işçiler ve gülen polisler varmış. Hayatının çoğunu gezerek ve yeni insanlar tanıyarak geçirmiş biri. Her dostluğu o kadar saygı ve sevgi içeriyor ki okuyunca içim ısındı. Bir çok arkadaşını kısa kısa anlattığından ötürü az da olsa fikir sahibi olabildim. Çoğu arkadaşından bir kaç sayfa bahsettiği halde eşinden hiç bahsetmemesi de dikkatimi çeken yerlerden biri ( internetten hayatını araştırdığımda 2 evlilik yaptığını öğrendim). Aşktan,evlilikten, ayrılık duygusundan haberdar biri değil desem öyle olmadığını biliyorum çünkü az da olsa diğer eserlerinde değindiği duygular. Felaket anında akla gelen şeylerden biri değil daha önemli konular ve olaylar var desem savaşın başlamadığı gençlik yıllarında da bu konulara değinmemiş. Sadece kadın ve erkeğin ayrılması konusunu anlatmış ve eleştiride bulunmuş. (kadına masum olduğu ve bu tür işlerden uzak durması gerektiği söylenilirken erkeğe ''yaşa, tecrübe kazan'' diyen halkı eleştirmesi günümüzle benzeyen olaylardan biri. Fikrimce desteklenmemesi ve kötü olan her şey her dönem aynı ve varlığını sürdürüyor.)İntihar etmeden ve 2. eşyle evleneden önce ilk eşine mektup yazdığın dair bir yazı okumuştum. Bu kadar ince düşünen naif bir insanın otobiyografini yazdığı bir eserde bu konuları ele almasını beklerdim. Sanırım günümüzde yoğunluk olarak aşk,ayrılık,dramatik olaylar dikkat çektiği için elimde olmadan bu konuları da aradım. Zweig ya bu konuların kendi içinde kalmasını tercih etti ya da dönemin şartlarıyla anlatacak kadar önemli bir konu olarak görmedi. Diğer bir seçenek bir neslin yazgısı olarak gelecek nesile bıraktığı bir eserde sadece siyasi ve dönemi anlatmak istemiş de olabilir. Kitabın 250. sayfasına kadar normal hayatı, eserlerini, dostluklarını ele alıyor. 250. sayfadan itibaren 1. Dünya Savaş'ına giriş yapıyor. Savaş anını , doğru bildiğimiz yanlışları (öldürülen prens ve karısı aslında sevilmiyormuş), paranın değer kaybetmesini, açlığı ve sakin sessiz diye tanımladığı insanların ufak bir ikna edici cümle sonucu nasıl değişip kavgacı ve öldürmeye meyilli kişilere dönüştüğünü anlatıyor. Tabi savaşı desteklemediğini arkadaşlarına anlattığında hain gözüyle görülmek onu üzmüş olsa gerek diye düşünüyorum. Ancak burada değinmek istediğim kısım şu; ZWEİG bir dönem tiyatroya merak sarıyor ve bu alanda eserler veriyor. Ancak sahnelenmeye hazırlandığında başroller tuhaf bir şekilde ölüyor ve ZWEİG kendini suçlu hissediyor. Eserlerinin üstünde lanet olduğunu düşünüyor. Buna rağmen savaşa ve bu insanlara tek başına karşı çıkamayacağını anladığında sanatı kullanıyor ve bir tiyatro eseri yayımlayıp sahnelendiriyor( şahsen böyle bir olay başıma gelseydi ben tekrardan denemezdim. Ancak ZWEİG o kadar umut dolu ve ileriye dönük biri ki bir felaketin ortasında tekrardan deniyor ve başarıyor). Burada sanatın önemini bir kez daha anladım diyebilirim. 1. Dünya Savaş'ı bittikten sonra halkın içinde yeşeren umut Hitler ve 2. Dünya Savaş'ı ile sönüyor. Hitler'in gelişiyle birlikte eserleri yasaklanıyor, ( kendi adıma konuşmam gerekirse 19 yaşında bir üniversite öğrencisinin en sevdiği kitapların kendi eserleri olduğunu keşke bilebilseydi) , yaşam tarzına eklediği elyazması koleksiyonunu üzülmeden bilinçli bir şekile dağıtmasını ve hatta annesinin ölümünü daha fazla bunları görmedi diyerek sevinmesi beni derinden etkiledi. Kitabın başlarında Atalarına hiçbir şey görmediler öylece yaşayıp gittiler diyordu. Kitabının son satırlarını '' Aydınlık ile karanlığı , savaş ile barışı , yükseliş ile çöküşü yaşamış olan kişi hayatı gerçekten yaşamış demektir.'' diyerek bitiriyor. Fikrimce ZWEİG seçme sansı olsaydı yine o dönemde yaşamak isterdi. Ancak yarınımızın belirsiz olduğu, dünyaca bir virüsle karşı karşıya kaldığımız, darbe gördüğümüz, bizzat yaşamasakta savaşı ve ölümlere tanıklık ettiğimiz, kadınlara ve hayvanlara yapılan zulümleri içimizde hissettiğimiz, iyiyi/kötüyü, yoksulu/zengini görmüş olan bizim nesil sanırım ZWEİG' e göre gerçekten yaşamış sayılır. Karanlık bir yolda ilerlenileceği zaman kitapların yolumuzu aydınlatılacağı söylenilir. Bu kitap bence onlardan birisi. ZWEİG' in eşiyle intihar etmesini basit bir aşk hikayesi zannetmemden ötürü kitabı okuduğum her an pişman olduğumu belirtmek isterim.Kesinlikle bir an önce karşılaşmanız gereken bir eser.
Dünün Dünyası
Dünün DünyasıStefan Zweig · Can Yayınları · 20192,136 okunma
·
115 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.