Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Birinci Milliyetçi Cephe hükümeti, 28 Mart 1975'te AP, MSP, CGP ve MHP tarafından kuruldu. Hükümette AP 15, MSP 8, CGP 4 ve Meclis'te sadece 3 milletvekili olmasına rağmen MHP 2 bakanlık aldı, Alparslan Türkeş de başbakan yardımcısı oldu. Antikomünist saiklerle kurulan Milliyetçi Cephe hükümetinin protokolünde şöyle deniliyordu:Komünizme, her çeşit anarşiye, anayasa ve kanun dışı eylemlere, milli bütünlüğü zedeleyici, milleti ve ülkeyi bölücü, cumhuriyeti tahrip edici faaliyetlere karşı, devletin, anayasa düzeni içinde kendisini savunmasını ve bu çeşit tehlike ve faaliyetlerle etkili şekilde mücadele edilmesini kesin bir zorunluluk sayıyoruz. İç güvenliği, asayişi ve kanun hakimiyetini sağlamakla görevli devlet kuruluşlarının ve güvenlik kuvvetlerinin, görevlerini tarafsızlıkla, azim ve kararlılıkla yerine getirebilmeleri için, hükümet gerekli her türlü ihtimamı gösterecektir. Aydınlar Ocağı ve Milliyetçi Cephe Aydınlar Ocağı üyesi ve Ortadoğu gazetesi yazarı Muharrem Ergin'in 1 Ekim 1974'ten itibaren yazdıkları hem Aydınlar Ocağı'nın Milliyetçi Cephe hükümetinin kurulmasını nasıl bir beka meselesi olarak gördüğünü hem de MHP'nin bu cephe için nasıl bir basınç yaratmaya çalıştığını anlamamız açısından önemlidir. Muharrem Ergin 1 Ekim 1974 tarihli "Milli İradenin Zaafı" adlı yazısında Türkiye'nin bir siyasi buhran içerisinde olduğu tespitini yapmakta ve bu buhranın ülkeyi "kudretli parlamento, kuvvetli iktidar ve güçlü hükümetlerden mahrum bırakacağını" söylemektedir. Türkiye'nin bu buhrandan çıkması için gereken ise "milli birlik ve beraberliği sağlayacak ve memleketi kudretli bir lokomotif gibi alıp sürükleyecek kuvvetli bir siyasi iktidardır." Böyle bir iktidar "milliyetçi oy tabanını birleştirmedikçe Türkiye hükümet buhranlarından da, süratle rejim buhranına giden siyasi istikrarsızlıklardan da, çözüm bekleyen meselelerin çokluğu ve ağırlığı altında ezilmekten de kurtulamayacaktır." Ergin'in bir sonraki yazısı 3 Ekim'de yayımlanır ve "Nasıl Bir Hükümet?" adlı yazıda bu soruya yanıt aranır. Ergin, Ecevit'in hükümeti bozmasının son derece hayırlı olduğunu söyledikten sonra, ilk olarak sağ partileri CHP'li yeni bir iktidar kurulmasını mutlak surette engellemeleri gerektiği konusunda uyarır. İkinci uyarı ise "iktidar olma korkaklığından kendilerini süratle kurtarmaları ve hükümet olmaya azimle cesaret etmeleri" yönündedir. Ergin'in üçüncü uyarısı ise CHP'nin muhalefette olmasından duyulan korku ile ilgilidir. Ergin milliyetçi partilerin "CHP muhalefete geçince tekrar sokak kavgaları başlar endişesi"nden kendilerini kurtarmaları gerektiğini çünkü bunun "daha baştan teslim olmak" anlamına geldiğini söyler. 11 Ekim tarihli yazısı "Milliyetçi Cephe Birliği" adını taşımaktadır ve Ergin bu yazıda öncelikle sağın parçalanmış görünümünden bahseder. "Sağdaki bölünme, bu kanadın büyüklüğü ve bütünlüğü memleket istikbalinin başlıca teminatı olduğu için asla tabii ve mazur görülme hakkına sahip değildir." Ergin'e göre içinde bulunulan şartlarda "milliyetçi kanadın hemen bir çatı altında ve bir parti etrafında toplanması imkansızdır" ama bir gün mutlaka bu birliktelik gerçekleşecektir. Ancak o gün gelene kadar yapılması gereken şey bir "milliyetçi cephe birliği" kurmaktır. Bu birlik, "bugün derhal kurularak önce hükümet krizine el koymalı, sonra başta seçim olmak üzere sol cephe karşısında her işte birlikte hareket etmeye koyulmalıdır." 29 Ekim tarihli "Hükümetsiz Türkiye" de CHP'nin 1 yıl boyunca koalisyonla da olsa iktidarda bulunmasının yarattığı sonuçlardan bahsedilir ve bu sonuçlardan en önemlisinin "12 Mart'ın tasfiyesi" olduğu söylenir. Ergin'e göre, "12 Mart Türk cemiyetinin kendini bulması, insanlarımızın aklını başına toplaması, memleketin uzun yıllardan beri ihtiyacı ile kavrulduğu Türk rönesansına ulaşması, kısacası Orhun abidelerindeki ifadesiyle Türkiye'nin titreyip kendisine dönmesi için adeta gökten inmiş bir ışık gibiydi." Bunun yanı sıra Türkiye çok ciddi bir iktisadi krize doğru sürüklenmekte, istifa etmiş ve yenisi kurulana kadar ülkeyi yönetmeye devam edecek olan koalisyon hükümetinin iki partisi bir araya gelip kabine toplantısı yapmamakta ve halk giderek hükümetsizliğe alışmaktadır. Dolayısıyla sağ partiler bir an önce duruma el atmalı ve bir araya gelmelidirler. Ergin'in 5 Kasım tarihli yazısı "Tek Çıkar Yol Beşli Hükümet" adını taşımaktadır. Ergin'in bu yazıda rahatladığı görülmektedir, çünkü Demirel Ecevit'in teklifini, CHP'yle koalisyon kurma ihtimalini tamamen ortadan kaldıracak şekilde reddetmiştir. Ergin bunun sevindirici bir gelişme olduğunu ve güçlü bir hükümet kurulmasının yolunu açtığını söyler. "Türkiye'nin bütün iç ve dış şartları bugün yalnız ve yalnız kuvvetli bir hükümeti gerekli kılmaktadır." Bu kuvvetli hükümet ancak "aynı cephedeki partilerin el ele vermesinden doğacak tabandır," ve "böyle bir taban bugün sadece AP, MSP, DP, CGP, MHP, yani beş partinin kuracağı milliyetçi cephe birliğinde 260 milletvekili ile yüzde altmış yedi buçuk oy bütününde mevcuttur," yani "bugün tek kuvvetli hükümet potansiyeli milliyetçi beşli koalisyondadır." Ergin 11 Kasım' daki "Profesörler Liderleri Göreve Çağırdı" adlı yazısında Ortadoğu'da çıkan ilandan söz eder ve ilanın tam metnini köşesine koyar. 12 Kasım' da ise "Siz 260 Milletvekili" adlı yazısıyla köşesinden beş sağ partinin milletvekillerine seslenir. Ergin Aydınlar Ocağı'nın çağrısının liderlere yapılmış olmasıyla beraber, esas seslenilenin milletvekilleri olduğunu söyler, çünkü liderler kendi aralarında bir "sağırlar diyaloğu" yürütmektedirler ama onları bundan vazgeçip sorumluluk almaya milletvekillerinin ikna etmesi mümkündür. Ergin milletvekillerine sorumluluk almaları çağrısında bulunarak şöyle der: Sizi liderlerinize baş kaldırmağa teşvik etmiyorum. Fakat milletvekili olarak; on binlerin, kırk binlerin, yüz binlerin mümessili olarak, sizin hepiniz aslında birer lidersiniz, liderler topluluğusunuz. Bütün milliyetçi cephenin, bütün partilerin ve hatta bütün rejimin mukadderatını yalnız ve yalnız liderlerin eline bırakamazsınız. Buhranı çözmekteki vazifeniz elbette ki sadece grup salonlarınıza çekilip liderlerinize bu konuda tam yetki vermekten ibaret değildir. ... Niçin toplanıp iktidar olmuyorsunuz?. Siz 260 milletvekili, neden harekete geçmiyorsunuz? 5 Aralık tarihli "Milliyetçiler Birleşiniz" yazısı ise esas meselenin solun yükselişini engellemek olduğunu ve antikomünist teyakkuz halini göstermesi bakımından önemlidir. Ergin Türkiye'nin iki cepheye ayrılmış olduğunu ve "milliyetçi cephe ile sol cephe"nin karşı karşıya geldiklerini söyler. Bu gerçeğin yanında partiler, liderler, taraflar, kadrolar "teferruattan ibaret"tir. Tam da bu nedenle yaşanan buhran "milli mukadderatı tayin edecek" bir nitelik taşımaktadır: Türkiye tarihi bir mücadele içindedir. Bu mücadelede milliyetçilikle hümanizm ve Marksizm Türk milletinin kader harbini vermektedir. Milliyetçi cephe ile hümanist-kozmopolit ve Marksist materyalist cephenin bu hakimiyet mücadelesinde ayrı ayrı partiler de, onların liderleri de bir hiç kalır. Onun için cereyan eden hükümet buhranı yalnız siyasi kademeyi içine alan bir hadise değil, milli mukadderatı tayin edecek olan bir temel davadır. Ergin'e göre bugün Türkiye'de "gerçek olan" sadece iki slogan vardır: "Solcular birleşiniz" ve "Milliyetçiler birleşiniz" dışındaki sloganlar ancak bu iki slogan bağlamında bir anlam ifade etmektedirler. Ergin teyakkuz halinde, "Savaş kaybedilmek üzeredir," der, "birleşmezseniz her şey kaybedilecektir. Birbirinizi yemek, birbirinizin oylarına göz dikmek, kendi aranızda birbirinize galip gelmek düşüncesi ve gayretleri basittir, iptidaidir, küçüktür, gülünçtür." Ergin, sağ partileri Ecevit'in istediği gibi bir erken seçime gitmemeleri konusunda uyarır: "Milliyetçi partiler için seçimi kabul etmek Ecevit'e, onun iradesine teslim olmak demektir," Çünkü, "Ecevit Kıbrıs harekatından büyük bir prestijle çıkmıştır. Ekonomik durumdan kimse onu sorumlu tutmamaktadır. Milliyetçi cephedeki perişanlık ve suni şahıs kavgaları Ecevit'i ümit haline getirmektedir." Ayrıca "TRT tarafsızlaştırılmadan ve yedi aylık tayinler ters çevrilmeden bir seçime gitmek" intihar anlamına gelecektir. Tam da bu nedenle; Önce milliyetçi beş parti cephe halinde iktidar olmalı, bir senelik yaraları tedavi etmeli, 1977'ye kadar Türkiye'yi seçim yarışına çıkacak kadar sıhhatine kavuşturmalı, ondan sonra Ecevit'in restini görmelidir. Milliyetçi partilere düşen tarihi rol bugün budur. Kendisini bu tarihi role uydurmayan her lider ve parti büyük bir milli vebal altında kalacak ve tarihin lanetine hedef olacaktır. 7 Aralık tarihli yazı "Korkmayınız Birleşiniz" adını taşımaktadır ve Aydınlar Ocağı'nın ve mensuplarının sadece antikomünist değil aynı zamanda anti-Kemalist olduklarını da göstermesi bakımından önemlidir. Sağ entelijansiya, Türkiye' de sol fikirlerin yükselmesinin gerisinde Cumhuriyet'in Batılılaşma projesini ve hümanist kültür anlayışını görmekte, dolayısıyla komünizmle mücadele ederken aslında bu projeyle de mücadele etmektedirler. Tam da bu nedenle Ergin bu yazısında sağ partilere, "İki vazifeniz vardır," demekte ve iki mücadeleden bahsetmektedir. Bunlardan ilki "zümre hakimiyeti" ile "milli mücadele", "bürokrasi ve yarı aydınlar" ile "halk ve gerçek aydınlar" arasındadır. İkinci mücadele ise "gittikçe daha büyük dalgalar halinde Türkiye'nin üzerine gelen Marksizm tehlikesini bertaraf etmek, Türkiye'yi komünizme ve onun getirdiği diğer yıkıcılıklara kaptırmamaktır." İşte bu tarihi görev için beş partinin bir araya gelmesi ve hükümet kurması bir zorunluluktur. Yaşanan siyasi gelişmeler Ergin'in ve Aydınlar Ocağı mensubu sağ entelijansiyanın milliyetçi cephe hayallerini bir süre ertelemesini beraberinde getirecek, Ergin de 1975 yılının Mart ayına kadar cephe çağrılarına ara verecektir. Ancak Mart ayından itibaren yaşanan gelişmeler, yani bir yandan yeni bir hükümetin kurulmasında yaşanan sıkıntılar, bir yandan ise sağ partiler arasında giderek hükümeti kurmaya yönelik bir iradenin ortaya çıkıyor olması, Ergin ve arkadaşlarını yeniden heyecanlandıracak, 14 Mart 1975'te Ergin "Milliyetçi Hükümete Doğru" adlı bir yazacaktır. Ergin bu yazıda Sadi Irmak'ın hükümet kurma denemesinin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından milliyetçi cephenin kuruluşu önünde herhangi bir engel kalmadığını, yoldaki son tıkanıklığın da giderildiğini ve "milliyetçi hükümete çok yaklaştığımızı" söyler. Sahiden de bu yazıdan beş gün sonra, 19 Mart 1975'te Birinci Milliyetçi Cephe olarak adlandırılan hükümet kurulacaktır.
35 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.