Gönderi

Solda ilk silahlı örgütlenmeler 12 Mart, öğrenci gençliğin öğrenci örgütlenmelerini aşarak ik­tidar hedefiyle siyaset yapma arayışlarına ve legal siyaset zemini­nin kapalı olduğu düşüncesinden hareketle de silahlı mücadeleye yönelmelerine karşı verilen bir yanıttı. 1960'ların sonlarına doğru başlayan tartışmaların neticesi 1970'lerin hemen başında üç silah­lı örgütün ortaya çıkması olmuştu. Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO), Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi (THKP-C), Türkiye Komünist Partisi/Marksist Leninist (TKP/ML) 12 Mart'ın hemen öncesinde kurulan ve önder kadroları 12 Mart rejimince katledilseler de 12 Mart sonrasına bir gelenek devretmeyi başaran örgütlenmeler olarak tarihe kaydedildiler. Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO) Deniz Gezmiş 1969 yılında bir süredir savunmakta olduğu silahlı mücadele fikrinin peşinden Filistin'e gitti. Burada Cihan Alptekin ve Yusuf Küpeli'yle birlikte yaklaşık bir ay gerilla eğitimi aldı ve ülke­ye döndükten sonra arkadaşlarını gerilla mücadelesine ikna etmeye çalıştı. Cezaevinde kaldığı 20 Aralık 1969-18 Eylül 1970 tarihleri ara­sında arkadaşlarıyla gerilla mücadelesi üzerine tartışmalar yürüttü ve 1970 Haziran'ında İleri dergisinde Ömer Güven, Cihan Alptekin, İbrahim Öztaş ve Kenan Rıfkı Ertuğrul'la birlikte "militan bir örgüt­lenme ve silahlı mücadelenin gerekliliği" üzerine ortak bir yazıları yayımlandı. Yazıda, "Önümüzdeki dönem karşı devrimin silahlı sal­dırısını artıracağı, egemen sınıfların faşist yöntemlere başvuracağı dönemdir. Her dönemin politik çizgisi tutarlı bir askeri çizgi ile bir­leştirilmedikçe başarıya ulaşamaz," deniliyordu. Tahliyesi sonrasında dağa çıkmak için arayışlarına devam eden Deniz Gezmiş, ODTÜ'den Hüseyin İnan ve arkadaşlarıyla temas kurdu. Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan bir grup arkadaşıyla birlikte Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO) adlı bir örgüt kurmuş ve gerilla mücadelesi için hazırlıklara başlamıştı. Gezmiş İstanbul' daki arkadaşlarıyla birlikte THKO'ya katıldı, iki grup THKO'yu yeniden oluşturdular ve gerilla mücadelesi için hızlı bir hazırlığa giriştiler. İki gruba ayrılan THKO'lulardan ilk grup Nurhak Dağı'nda bir gerilla üssü kuracak, şehirde kalanlar ise soygun ve kaçırma eylem­leri ile para ve silah temin ettikten sonra Nurhak'a geçerek diğer gruba katılacaktı. (Ersan, 2013: 39) Hareketin kadrolarından Mustafa Yalçıner THKO ile ilgili ola­rak şunları söylüyordu: THKO'nun örgütleyicisi ve siyasal ideolojik yönlendiricisi Hüseyin İnan, popüler önderi ve İnan ile birlikte sürükleyicisi Deniz Gezmiş'ti. Kurucu militanlar arasında Yusuf Aslan, Sinan Cemgil, Cihan Alptekin, Alpaslan Özdoğan ve bir dizi gençlik önderi bulu­nuyordu. (Yurtsever, 2008: 135) THKO'nun ilk eylemi Dev-Genç'li İlker Mansuroğlu'nun öl­dürülmesine misilleme olarak ABD Büyükelçiliği önündeki po­lis noktasına yönelik silahlı saldırı oldu ve bu saldırıda iki po­lis memuru yaralandı. İki gün sonra ise İş Bankası'nın Emek Şubesi'nden 124 bin lira soydular, parayı gerilla mücadelesini finanse etmek için kullanacaklardı. 3 Mart 197l'de Ankara'daki Radar Üssü'nden dört ABD'li askeri kaçırdılar ve serbest bırakıl­maları karşılığında hazırladıkları bildirinin TRT' de okunmasını ve 400 bin lira istediler. 8 Mart günü, talepleri kabul edilmediği halde askerleri serbest bıraktılar ve Nurhak'taki ekibin yanına gitmek için yola çıktılar. Yusuf Aslan Şarkışla' da, Deniz Gezmiş Gemerek'te, Hüseyin İnan ise Kayseri'de yakalandı. Kır gerilla­sındaki kadrolar da çok geçmeden çatışmalarda öldürülecek ya da yakalanacak ve THKO kır gerillası girişimini sona erdirecekti. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan ise 6 Mayıs 1972'de idam edilecekti. (Ersan, 2013: 40) Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi (THKP- C) THKP-C 1970 yılının Aralık ayında kuruldu. Merkez komite Mahir Çayan, Yusuf Küpeli ve Münir Ramazan Aktolga' dan olu­şuyordu. "Partinin bir genel sekreteri yoktu, aralarında yaptıkları iş bölümünde Mahir Çayan ideolojik işlerden, Yusuf Küpeli kitleler­le bağ ve askeri işlerden, Aktolga da yayından sorumlu olacaktı." (Ersan, 2013: 42) FKF'nin Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu'na yani Dev­Genç'e dönüştüğü ve sol içi ayrışmaların miladı olarak kabul edilen Ekim 1969 tarihli kongre Mahir Çayan ve arkadaşlarının istediği gibi sonuçlanmış, genel başkanlık görevine Attila Sarp seçilmişti. Mahir Çayan bu dönemde yazdığı polemik yazılarıyla genç kuşağın en önemli teorisyenlerinden biri haline geldi. THKP-C'nin kuru­luşuna giden süreçte Çayanlar Dev-Genç'i kontrolleri altında tu­tarken İzmir Aliağa'da Yapı İşçileri Sendikası üzerinden bir grup işçiyle ilişki kurmayı, Yüzbaşı Orhan Savaşçı aracılığıyla da ordu içerisinde kendilerine bağlı bir yapılanmaya gitmeyi başarmışlar­dı. THKP-C iddianamesinde "Hava Kuvvetleri Proleter Devrimci Örgütü" olarak adlandırılan bu yapılanmanın içerisinde çok sayıda subay bulunmaktaydı ve bunlardan 95'i tutuklu, 37'si ise tutuksuz yargılanacaklardı. (Ersan, 2013: 44) THKP-C'nin kuruluşuna giden süreçte Mahir Çayan'ın tuttuğu notlar, örgütün kuruluşundaki motivasyon ve niyeti anlamak açı­sından önemlidir. Bu notlarda Çayan'ın "yaklaşmakta olanı" anla­dığı ve neden acele edilmesi gerektiğini düşündüğü görülmektedir: Zaman gerçekten çok kısadır. Toprak hepimizin hissettiği gibi hız­la ayağımızın altından kaymaktadır . . . Nail'in, sonradan da İlker'in cenazesinde, cenazeye katılanları dik­katle izleyen bir göz hemencecik şunları görmektedir: Herkeste bir sıkıntı, sinir bozukluğu ve ne yapacağını bilmemek vardır . ... Dev-Genç örgütlenmesi düzen örgütlenmesidir. Oysa yaptığı iş dü­zenle savaştır. Bu ikisi arasında bir çelişki vardır. Bu çelişki orta­dan kaldırılmalıdır. (Yurtsever, 2008: 1 13-114) Yurtsever bu cümlelerden yola çıkarak, "THKP-C'yi oluşturan­lar, Türkiye ortamındaki değişiklikleri, sert bir çatışmaya doğru gidilmekte olduğunu görüyor, mevcut örgüt ve eylemlerin böyle bir mücadeleyi kaldıramayacağını kavrıyorlardı," tespitinde bulun­maktadır. Mahir Çayan ve arkadaşları "düzen içi örgütlülüğe, ör­gütsüzlüğe, eylemsizliğe, cuntacılığa" bir tepki duymuş ve yollarını bu tepkiye göre şekillendirmişlerdir. (Yurtsever, 2008: 114) THKP-C kadrolarından Ertuğrul Kürkçü silahlı mücadele fik­rine ulaşmalarını üç nedenle açıklamaktadır. Birincisi, "Soğuk Savaş'ın dinamikleri ve paramiliter güçler: düşmanın uluslarara­sılaşması ve kontr-gerilla deneyimleri"; ikincisi, "sosyalist politik mücadelenin parlamenter yolunun tüketilmiş olması" ve üçüncüsü, "uluslararası komünist hareketin dünya devrimci deneyimi: dostlu­ğun uluslararasılaşması" dır. (Öğütle ve Etil, 2014: 289) THKP-C ilk eylemini 12 Şubat 197l'de Ziraat Bankası'nın Ankara Küçükesat Şubesi'ni soyarak gerçekleştirdi. 9 Mart gecesi ise THKP-C kadroları, sol-Kemalist darbenin gerçekleşeceği bilgi­sine sahip oldukları için Ankara ve İstanbul' da beşer kişilik silahlı ekipler halinde radyodan darbe bildirisinin okunmasını beklediler. THKP-C'li subaylar darbe karşıtı zırhlı birlikleri durduracak, darbe sonrası THKP-C kadroları Ankara Emniyeti'ni ele geçirecek ve ar­dından da ABD Büyükelçiliği basılacaktı. (Ersan, 2013: 46) Ancak bu planlar hayata geçirilemedi, çünkü 9 Mart gecesi beklenen darbe gelmeyecek ve ordu 12 Mart günü emir-komuta zinciri içerisinde ve solu ezmeye odaklanmış bir müdahale gerçekleştirecekti. THKP-C'nin en sansasyonel eylemleri Nisan 197l'de işadamları Talip Aksoy ve Mete Has'ın fidye için kaçırılması ile Mayıs 1971' de İsrail Başkonsolosu Efraim Elrom'un kaçırılmasıydı. Elrom'a kar­şılık cezaevlerindeki bütün devrimcilerin serbest bırakılmasını ve THKP-C bildirisinin TRT haber bültenlerinde 3 gün boyunca okun­masını talep ediyorlardı. Bu talepler kabul edilmedi ve devlet solcu akademisyen, gazeteci ve yazarlara yönelik yoğun bir gözaltı dalgası­na girişti. 23 Mayıs'ta ise İstanbul' da sokağa çıkma yasağı ilan edildi ve tek tek ev aramalarına girişildi. Elrom aynı gün öldürüldü. Mahir Çayan ve Hüseyin Cevahir 30 Mayıs günü İstanbul Maltepe' de bir evde sıkıştırıldılar ve düzenlenen operasyon neticesinde Cevahir öldü, Çayan ise yaralı olarak yakalandı. (Ersan, 2013: 46-47) Maltepe Cezaevi'nde tutulan Mahir Çayan ve diğer THKP­C'liler, 29 Kasım' da, kazdıkları tünelden firar ederek kaçtılar. Bu firar sonrası Çayan'ın ve THKP-C'nin ana meselesi Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın idamını durdurmak oldu. Bunun için 26 Mart'ta Ünye Radar Üssü'nde görevli olan iki İngiliz ve bir Kanadalı teknisyeni kaçırdılar ve idamların durdurulmaması halinde rehineleri öldüreceklerini söyleyen bir bildiri yayımladılar. 30 Mart günü Kızıldere' de kaldıkları ev basıldı, Mahir Çayan ve 9 THKP-C'li öldürüldü. Çayan bu çatışmada öldürülmüş ve THKP-C fiilen yok edilmiş olsa da, Çayan'ın fikirleri Türkiye sosyalist soluna damgasını vuracak, 1974'ten itibaren ise THKP-C ardılı çok sayıda örgüt siyaset sahnesine çıkacaktı
·
130 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.