Gönderi

Bütün Yönleriyle Kürt Meselesi...
ZENDPRESS – Kemalizm ve Kürt meselesini nasıl izâh edersiniz? SALİH MİRZABEYOĞLU – Kemalizm ile Kürt meselesinin karşılaştırılması, ikisinin de ne olduğu malűm farzedilerek, yâni iki malűmun karşılaştırılması şeklinde olur ki, bugün için böyle bir anlayış ortalamasından bahsedilemez… Farklı bakış içinde, ortada bir sürü uydurma tasvir var… Evvelâ, bir dünya görüşü ve sistem olarak Kemâlizm nedir?.. Hemen söyleyeyim ki, insan ve toplum meselelerinin hâlline dair bir Kâinat muhasebesi ve “yaşanmaya değer hayat hangisi?” ıstırabının mahsulü bir dünya görüşü ve sistem haysiyeti yok ortada; eğrisi-doğrusu bir yana, böyle bir sistem yok ortada… Necip Fazıl’ın dediği gibi, 6 ok diye sıralanmış bir pusulacık… Kemâlizm’i ancak, neye taraftar olduğuyla değil de, neye karşı olduğuyla malűm bir anlayış çerçevesinde mütalâa edebiliriz: Meşhur “lâiklik” ilkesi, yâni İslâm düşmanlığı… “Lâiklik din düşmanlığı değildir!” cinsinden tekerlemelere gelince; bunlar ne lâikliğin ne olduğunu biliyorlar, ne de İslâm’ı tanıyorlar… Nedir lâiklik?.. Beylik tarifiyle, “din ve vicdan hürriyeti”… Demek ki lâiklik, “hürriyet” bahsi içinde bir kategori… Mesele konuşalım: Hak ve hürriyetler, mükellefiyet ve zorunluluğun olduğu yerde söz konusudur… Mükellefiyet ve zorunluluk da, hakikati belirttiği yerde, kendisine uyulduğu nisbette hürriyetin ifâdesi olur; çünkü bu mânâda “zorunluluk”, angarya değil, insan varlığının “oluş” şartı ve imkânıdır… Necip Fazıl’ın ifâdesiyle, “hürriyet, hakikate esaretten sonra hürriyettir!”… Demek ki, bir dünya görüşü, hürriyetin hem gayesi ve hem de neticesidir… Şimdi sormak lâzım: Güneş olmadan ışığından bahsedilemeyeceğine göre, olmayan dünya görüşüne ve sisteme nisbetle lâiklik neyin nesi?.. Batı’da lâiklik, “Yunan aklı, Roma nizâmı ve Hıristiyan ahlâkı” diye formüle edilen bir hayat tarzının tarihî seyri içinde ortaya çıkmış bir dava… Her şeyden önce Hıristiyanlık, dünya nizâmı vazetmeyen bir ahlâkî prensipler manzumesi; dünya nizâmı vazetmedikten sonra, zaten “inanç ve vicdana” hükmedilemeyeceğine göre?.. Bu şartlar altında “din ve vicdan hürriyeti”, sadece Hıristiyanlığı aslî yerine oturtma mânâsı taşır; ve zaten kilisenin dünyalık iktidar hırsı, cemiyete tasallutu, ilme tahakkümü ve vicdana hükmetmeye yeltenme garabeti yüzünden doğmuştur lâiklik… Bizde ise, işi biraz daha süslemek için, “ibadete karışan mı var?” tekerlemesi eklenir… Bilmek lâzımdır ki, İslâm aynı zamanda bir dünya nizâmıdır ve bütün mükellefiyetleri ve zorunlulukları ibadetler cümlesindendir… İslâmî düzen kurulur, bu düzenin statükosu içinde de, “dinde zorlama olmaz” ölçüsü çerçevesinde, ister Müslüman olursun-ister kâfir… Bütün mesele, kâfir düzen içinde Müslümana yer gösterme ile, Müslüman bir düzende kâfire yer gösterme davasıdır… Lâfın kısası: Lâiklik, İslâm karşıtlığıdır… “Kürt meselesi” davasına gelince: Kürt meselesini bir keyfiyet davası olarak gördüğümü belirtmeme nazaran, Kemâlizm ile Kürt meselesinin alâkası, baskın nüfusuyla Müslüman olan Kürt milletinin, Türk milletiyle aynı akıbeti paylaşması sürecindedir… Tarihî açıdan, kısa kısa birkaç tarihî hâdiseyi nakletmek istiyorum: 1938 senesinde, ölümünden bir ay önce Mustafa Kemâl’in İngilizlere yazdığı bir mektub var… 1977-1978 senesinde, Milliyet gazetesindeki 5-10 sayı devam eden bir yazı dizisinde, hasta yatağından yazdığı bu mektubun fotokopisi yayınlanmıştı; “beraberce kurduğumuz Cumhuriyeti, beraberce yaşatacağız!” diyor… Lâik Cumhuriyeti… Bir başka sahne: Mutki’li Hacı Musa Bey, Erzurum Kongresine davetli… İsmi murahhaslar arasında geçer… Kongreye gitmeden önce Muş valisini değiştiriyor… Şark âdetleri uyarınca, yanında Kürt aşiretlerinden 500-600 atlı var; ve toplanan aşiret mensuplarının kâtibliğini Şeyh Selâhaddin (Kâmuran İnan’ın babası) yapıyor… Varto’nun Kaymakamı, Erzurum Kongresine şöyle bir telgraf çekiyor: “Musa Bey, sizi tedibe, bertaraf etmeye geliyor!”… Ve Musa Bey Varto’ya vardığı zaman, Kongrenin dağıldığı duyuluyor; bunun üzerine geri dönüyor… Mustafa Kemâl’in, Erzurum Kongresi başlamadan önce Musa Bey’e, “Anadolu harekâtı başarısız olursa, yanınızda yerimiz var mı?” tarzında bir telgrafı söz konusu; bu telgrafın 1960’a kadar, oğlu Medenî Bey’de olduğu biliniyordu, fakat ondan sonra kimde olduğunu bulamadım… Başka bir dava: Hoybin Cemiyeti, Musa Bey’in tesbit ettiği isim listesine göre kurulmuştur… Mustafa Kemâl ile bu cemiyetin ilişkileri, demokratik(!) rejimin kanun duvarlarına çarpmadan belirtilemez… Şu işaretlediğim birkaç çizgi, meseleye yeni değerlendirmeler getirecek niteliktedir… Umumi hüküm şudur: Kemalizm ve Kürt meselesi, meselenin kendine mahsus şartları göz önünde tutulmak üzere, Kemalizm ve Türk meselesinden ayrı değildir… Kemalizm’in İslâm düşmanlığı, Kürt ve Türk halkının müştereken yaşadığı bir hâdisedir!.. Şunu bilhassa göz önünde tutmak lâzımdır: Batı dünyası için aslolan, hilâfetin tasfiyesi ve İslâm dünyası içinde İslâmî bir dirilişin engellenmesiydi… Nedir hilâfet?.. İslâm birleşmiş milletlerini temsil eden bir müessese… Türkiye’nin bugünkü durumuna ışık tutucu, tarih mevzuunu da içine alan bir parantez açarak 1979’da altını çizdiğim bir mevzuu hatırlatayım: Sakarya’da Yunanları yendikten sonra -ki, yenilişlerinde asıl sebeb, çizmeyi aşan Yunanistan’a müttefiklerin yardımı kesmesi ve iç olaylarıdır-, İngiliz, Fransız ve İtalyan kuvvetlerinin niçin çıkıp gittiğini, açık açık tarihî gerçek olarak ortaya koymaksızın kazanılmış bir bağımsızlıktan bahsetmek… Aşağılık bir devrin propogandasına göre ayarlanmış bir tarih yerine, gerçek bir tarih ilmi ve tarih felsefesi ortaya konulmadıkça, günün ruhî ve sosyal meselelerine gerçekçi bir yaklaşım mümkün değildir… Bu çerçeve içinde, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra kurulan düzenin kademe kademe İslâm düşmanlığı çehresini göstermesine nazaran; şayet Türkiye Cumhuriyeti şu veya bu sebeble kurulmasaydı, Anadolu harekâtı öncesi söz konusu olan Kürt devleti kurulması gündeme gelecek, bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin Ortadoğu’da yüklendiği rolün düzeni, kademe kademe Kürdistan’da gerçekleştirilecekti… Antiemperyalist mücadeleden bahseden bazı ilerici(!) çevrelerin, bugün hâlâ İslâm düşmanlığı söz konusu olurolmaz düzenin gönüllü maşası rolüne bürünmeleri, ibrete değer ayrı bir mevzudur!..
·
29 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.