Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

165 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
11 günde okudu
Yazar maddi dünyaya yönelişten bahsederken (maddeye tapınma bağlamında) örneğin Roma'nın barbarlıklarından pek çok örnekte bulunuyor: ''Roma toplumu buna ilave olarak kudretperestlik, vahşilik, intikamcılık, lezzete bağımlılık, adam öldürme ve buna benzer duygularla doludur. Roma’nın eski istirahat etme törenlerinden biri, gladyatörleri vahşi hayvanların önüne atmaktı. Bu zavallı esirlerin, kölelerin kendi hayatlarını kurtarmak için vahşi aslan, kaplan veya panterlere karşı bütün güçleriyle savaşmaları gerekiyordu.'' diye devam ediyor pek çok örnek sıralayarak. Yine benzer bir örneği Çin'den vererek devam ediyor. ''Çin toplumuna baktığımızda, geçmişte soyluluk, maddiyat, yüceltme, eğlence ve güzellik bağlılığı ve maddiyatperestliğin o derece büyüme gösterdiği ve bunun neticesinde toplumun tamamen maddiyat, soyluluk ve lezzetperest hale dönüştüğü görülmektedir.'' Başka bir noktadan devam ediyor: ‘’Romalı, artık böylece zühd ve zahidliğe yöneliyor. Zühd ve zahidlikte o kadar ileri gidiyor ki, dünya ve maddiyat meselesinde ifrata düşüyor. Roma toplumu artık Orta Çağın zahidler, rahipler ve kiliseye kapanmışlar toplumu oluyor. Yeniden maneviyat, zühd ve zahidlikte ilerleyip, gelişme gösteriyor ve insanın ruhunu o kadar bu meselenin içinde eritiyor ki, Avrupa’nın maddi yaşantısı, tatil edilmiş bir hale dönüşüyor.’’ Bu da başka bir sonuca yol açıyor, sözü yazara bırakalım: ''Orta Çağda zühd ve zahidlikte boğulmuş bir şekilde uyuşan- dünyadan nefret ve hayatın lezzetlerinden bizar olan -hem de bunları din adına yapan-kesim karşısında yer alıyor. Tamamen toplumun gitmekte olduğu yönün aksine…'' Çin de geçmişte benzer bir süreç ve gelişmelerin yaşandığından dem vuruyor : “Meotso” ve “Taoizm’’ hareketi başlıyor. Bu hareketle birlikte, halkı toplumdan kaçmaya, lezzetten, maddiyattan, toplumsal hayattan nefret etmeye, tabiattan kaçmaya, inzivaya, toplumu tekmelemeye ve toplu yaşamaya davet ediyorlar. Bu, ifrat karşısında bir tefrittir. Daha sonraları Çinlilerin bu sahadaki düşünceleri o kadar gelişme ve ilerleme gösteriyor ki, bu hadiselerin arasından aniden ‘Konfüçyüs’çıkıyor.’’ Kendi kelimelerimle ifade etmem gerekirse, kısacası toplumda (bir süre için geçerli olsa bile) hiçbir şeyin statik (durağan) kalmadığını süreç içinde değişim ve dönüşümler meydana geldiğini bunların reaksiyon olarak meydan geldiğinden bahsediyor. Aydınlar sınıfının buralardan türediğinden bahsediyor: ''Bu aydınlar sınıfı, kendi kendisine mantıki bir şekilde bu kesim karşısında sosyal yönden -Orta Çağda zühd ve zahidlikte boğulmuş bir şekilde uyuşan-dünyadan nefret ve hayatın lezzetlerinden bizar olan -hem de bunları din adına yapan-kesim karşısında yer alıyor. Tamamen toplumun gitmekte olduğu yönün aksine…’’ diyor. Entelektüel - Aydın Aydın ile entelektüel arasındaki ayrımı, kendine has özeliklerini vurguluyor. Uzun bir tarifi var fakat ben yalnızca şu kadarını paylaşayım: ‘’Sınırlı, durgun olmayan ve donuk düşünmeyen adamlar. Aydın ve açık düşünürler… Kendi zaman ve konumlarına, memleketinin konumuna, toplumlarında söz konusu olan meseleye teşhis koyarlar. En sağlıklı şekilde yorumlar ve sonuç çıkararak, bir diğerinin anlamasını sağlarlar. İşte bu adamlar aydındır,’’ Entelektüelden bahsederken de: öğretmenler, üniversite hocaları, avukatlar, hakimler, siyasetçiler, hareket liderleri, gazeteciler, muhabirler, mütercimler, yazarlar, şairler, ressamlar, heykeltraşçılar, sanatkarlar, mühendisler, doktorlar, ilim sahasının değişik dallarındaki uzmanlar, edebiyatın değişik sahalarının uzmanları, psikologlar, alimler, mezhep alimleri, feylosoflar, tarihçiler ve bunların benzerlerinin tamamı entelektüel-dir.’’ Biraz ileri bir kısımda şu soruyu da ortaya atıyor: ''Acaba bütün bu gruplara ve gruplardaki fertlere aydın ismini vermek doğru olur mu? Hayır!'' Şöyle bir tanımlaması var başka bir yerde kişinin aydın sıfatını kazanamaması durumuna ilişkin bir tespitte bulunuyor yazar: ‘’Hayatın akışı karşısında umursamaz olanlar kaybetmelerinin bununla ilişkisi olduğunu, bu durumla ilgili olarak hastalık ve hastalığın sebebi konusuyla irtibatlı olduğunu anlamazlar. Bunu anlayamaz ve “bunun benimle ilgisi yoktur” der. Halbuki direkt bir şekilde onunla ilişkilidir. İşte bu adam aydın değildir.’’ Her entelektüelin aydın sayılamayacağını özellikle vurgulamış: ''Her zaman, yüksek tahsil, üst düzeyde eğitim görüp diploma almış, belirli bir ilmi seviyeye sahip olup da, fikri sahada faaliyet gösteren birçok insanın “büyük ayı” kadar meseleyi anlamadıklarını devamlı olarak görmekteyiz. Bunlar “keliruya”dırlar. Bunlar aydın görüşlü ve aydın anlayışlı değillerdir. Ama işleri fikir sahasını kaplar, yani entelektüeldirler.'' İşlerin de aklını kullanmak zorunda kalan ustaların da entelektüel olduğunun altını çizdiğini okudum. Aydına entelektüele dair pek şey söylüyor yazar. Kitabın anlamına dair etimolojik, felsefi, tarihsel, bilimsel pek çok yaklaşımı var yazarın inançlı aydın kimse olarak. Genel hatlarıyla kitapta bunlar var, daha fazlası için okumanızı öneririm. Bu arada (öyle gerekti) uzun bir yazı oldu. :) Dostlukla, iyi okumalar.
Aydın
AydınAli Şeriati · Fecr Yayınevi · 2013365 okunma
·
99 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.