Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

CANCAĞIZIM ÇOK DERİN KEDERDEDİR.
Dört erkek, iki kız kardeşlerdi. Kardeşlerin en büyüğü, Manisa Edebiyat Fakültesini kazanıp Üniversite'de ilk yılına başlayacağı zaman kendisinden küçük olan diğer iki erkek kardeşi okulu bırakıp ağabeylerini okutmak için ilk fedakarlıklarını yapacaktı. İki kız kardeşleri ise ağabeylerine ömür boyu annelik yapacaktı. Altı kardeşin tümü birbirlerine çok bağlıydı. Bu bağlılığı ne para, ne makam ne de aileye sonradan katılan gelinler ve damatlar asla bozamayacak, tersine daha da kuvvetli bağlar oluşturacaklardı. Büyük ağabey toplamda üç babaya ve üç anneye sahip olacaktı. Ailesinin ilk göz ağrısıydı. Doğduğunda gözünün beyazında "ben" olduğu için Sünni bir aileye mensup olmasına rağmen, anne ve babası Hz. ALİ'nin de gözünün içinde ben olduğu rivayetini duydukları anda adını ALİ koydular. ALİ BEYAZOĞLU. Sert mizaçlı, keskin bakışlı, Karadenizli olmasına rağmen esmer, kara, uzun bir adamdı. Üniversitedeki ilk yılının yarı döneminde İzmit' te yaşayan kız kardeşinin yanına gelmişti. Kız kardeşi evlenmiş, çocuk sahibi olmuştu. En büyük çocuğu çok sevdiği ağabeyiydi. Ağabey, kirli çamaşırlarının yanında  mesir şenliklerinde topladığı mesir macunlarını da getirmişti. Çocuk, hayatı boyunda ilk kez tatmıştı bol tarçınlı geniz yakan macunu. Çocuk, kendini bildiği yaştan beri başta en büyük dayısı olmak üzere bütün dayılarına hayrandı. Doğruydu, oğlan dayıya, kız halayaydı. Ali BEYAZOĞLU, üniversideki ilk senesinden sonra hayatı boyunca pişman olmayacağı ve o zamanlar tüm yurdu ve üniversiteleri saran sağ - sol olaylarının sağ tarafının önemli bir figürü olacaktı. Erzurum'a banka soymaya gidecek olan solculara engel olmak için ailesinden yol parası istemiş, ailesi parayı geç gönderince Erzurum'a gidememişti. Sonradan Erzurum'a başka şehirden giden diğer sağcı arkadaşlarının çatışmada öldüğünü duymuş daha bir bileylenmişti ideolojik davasında. Kaos ve olaylarla geçen eğitim hayatı boyunca bir çok kez vurmuş ve vurulmuştu. Olaylar durulduktan sonra Edebiyat öğretmeni olarak mezun olup evlenmiş ve karısının şehrine Ağrı 'ya bir daha hiç bir şehire gitmemek üzere Öğretmen olarak göreve başlamak için gitmişti. Disiplinli, dürüst ve dediğim dedik sert tavırlarıyla küçük şehirde öğretmenlikten lise müdürlüğüne ani geçiş yapmıştı. Disiplin ve asayiş sorunu olan her okulu maksimum on beş günde terbiye etmesi nedeniyle Ağrı'nın bütün okullarını gezdirmişlerdi ona. Bir nevi hem öğretmen, hem müdür, hem de okulun Jandarmasıydı Milli Eğitim Şube' nin gözünde. Siyasi kimliği ve namı şehire kendinden önce gitmişti. Sadece dostu yoktu terörün yeni yeni palazlanmaya başladığı dönemlerde o şehirde. Hatta düşmanı dostundan daha çoktu. İlk önceleri sol örgütlerin ölüm listesinde olan adı, sonradan terör örgütlerinin de ilk sırasında olacaktı. Oysa sadece öğretmendi. Bir duruşu, bir ideolojisi olan ve kendi tabiriyle ALLAH'tan başka kimseden korkmayan, her çeşit silahı üstün düzeyde kullanan ve düdüklü tencerenin içinde bomba yapan bir Vatansever öğretmen. Kendi ideolojisinden olan arkadaşlarının o şehirden kaçmak için bahanelerle tayin istediği, onun kararlılık ve inatla Ağrı' da 40 sene geçirdiği çok acayip bir öğretmen. Kürt çocuklarının kalbine Edebiyattan çok Vatan sevgisini aşılayan ve Ağrı merkezden hiçbir Kürt çocuğunun teröre kurban edilmemesi için var gücüyle mücadele eden bir öğretmen. Zamanla görev yaptığı okullarda ve şehirde çok sevilip tanındı. Abdullah ÇATLI kuşağındandı. Kürt, Türk, Laz demeden herkesi seven, koruyan ve kollayan bir "faşistti!" İdeolojisinin faşizm değil de, Vatanseverlik olduğunu anlayan herkes onu çok sevdi ve her milletten dost çevresi her geçen gün çığ gibi büyüdü. Düşmanlarının artık bir fonksiyonu kalmamıştı. O şehirde artık bir Ali BEYAZOĞLU realitesi vardı ve önündeki 40 sene boyunca da herkes bunu kabul edecekti. Ali BEYAZOĞLU, her yaz tatilinde eşi ve çocuklarıyla İzmit'e büyük kız kardeşinin yanına gelirdi. Diğer küçük kız kardeşini kaçarak evlendiği gerekçesiyle annesi ve babası affetmesine rağmen ömür boyu affetmeyecek, kapısını çalmayacak ve yüzünü asla görmeyecekti. Ta ki kaçarak evlenen küçük kız kardeşi 25 sene sonra oğlunu toprağa verene kadar. Affedişi ve barışmaları kız kardeşi oğlunu toprağa verdiği gün olacak ve kız kardeş üzüntüden değil, abisinin affına mahzar olduğu için sevinçten ağlayacaktı. Ve Ali ağabey 25 senenin ardından artık o kardeşinin evine gidecek, düşman bildiği eniştesiyle okey bile oynayacaktı. Bir yaz tatilinde, İzmit'te büyük kız kardeşinin evinde kahvaltı masasında çocuğun annesi ağabeyine "ağabey, oğlum senin yürüyüşünü taklit ediyor" diyecek, Ali dayı kalk yürü bakalım diyecek ve çocuk kalkıp dayısı gibi sağ omuzu önde, hafif kambur ve ağır ağır yürücekti. Bunu gören o sert dayının yüzünde güller açacak, kahkahayı basacak, çocuğu kucağına alıp iyice sevdikten sonra bir de yüklü harçlık verecekti. Çocuk, yıllar sonra lise 1. Sınıftan ideolojik olmasa da duygusal sebeplerden dolayı tastiknamesini almıştı. Lise'ye yazıldığı ilk gün yabancı dili seçimini çocuk değil, annesi yapmıştı. Ali Dayının da yabancı dili Almanca, senin de Almanca olsun. Jaaaaah!!! Demişti çocuk, hemen!!! Çocuğun lise 1. sınıftan ayrılmasına annesi çok üzülmüş, bunu ağabeyine söylemişti. Ağabeyi de dert etme hallederiz demiş ve çocuğun açıköğretim işlemlerini başlatmış, sınavlara Ağrı 'da kendi okulunda girmesini emretmişti! Dört senelik lise hayatının üçüncü senesinde Açıköğretim lisesinden mezun olacaktı çocuk. Çocuk sadece Açıköğretim sınavları için değil, daha önce de çok küçük yaşlarda Ağrı' ya gitmişti. Özellikle ağabeyini görmek için giden annesini geri almak için babası tarafından daha dokuz yaşında tek başına otobüs şöförüne emanet edilip gitmişti. Yıllar sonra bir yerde "soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam" diyen şairin mısralarını duyacak ve ağlayacaktı sessizce. Şiir şaire değil, onu hissedene aitti çünkü! Çocuk hayatı boyunca dayısının ağzından dayısı ile ilgili bir şey asla duymamıştı. Dayısını onun ve herkesin gözünde efsaneleştiren olay da zaten buydu. Sülale ve arkadaş çevrelerinde anlatılan Ali BEYAZOĞLU efsaneleri Ali BEYAZOĞLU'nun efsaneleşmesi için yeterliydi. Çocuk, Dayısını en son bir buçuk sene önce babasının cenazesinde görmüş ve o efsanenin ilk kez ağladığında şahit olmuştu. Ali BEYAZOĞLU asla ağlamaz efsanesi bozulmuştu. Öğretmen, lise müdürü ve son yıllarda Milli Eğitim Şube Müdürü Ali BEYAZOĞLU 27 Ekim 2020 tarihinde akşam 23:00 da Covid 19 nedeniyle organ yetmezliğinden hayata gözlerini doğduğu, büyüdüğü Trabzon'da değil kırk senesini geçirdiği ve verdiği Ağrı'da yumacak ve en başta büyük kız kardeşinin ve sevenlerinin kalbine onulmaz bir ağrı bırakacaktı. Çocuk bu haberi işte, gece vardiyasında alacak elinden gelen tek şeyi yapıp yazacaktı. ALİ BEYAZOĞLU efsanesi, o efsanelere tanıklık eden ve bilen herkesin dimağında yaşayacaktı. Efsaneler ölmez, sadece şekil değiştirirdi. Ama o şeklini, fikrini ve inandıklarını asla değiştirmeden bu hayattan göçtü. Kalplerde derin bir AĞRI bırakarak. Romantik serseri düşler kurardın Çaresiz dertlere derman arardın Yaş 30 demeden soldun sarardın Saçlarına aklar düşmüş be reis Yaşananlar rüya düşmüş be reis Ahde vefa denen yalanmış meğer Yüzüne gülmeler planmış meğer Koynunda beslenen yılanmış meğer Saçlarına aklar düşmüş be reis Yaşananlar rüya düşmüş be reis Dağ demedin taş demedin dolaştın Herkes çekti gitti bir sen savaştın Saçların siyahken kaç kez sevmiştin Saçlarına aklar düşmüş be reis Yaşananlar rüya düşmüş be reis hizliresim.com/Qxo6iL karakosehaber.com/ali-beyazoglu-h... youtu.be/b4WeGWimRYg
Çağlayan ASLAN
Çağlayan ASLAN
··
61 görüntüleme
ARK okurunun profil resmi
🙏🙏🙏mekanı cennet olsun
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.