Gönderi

195 syf.
·
Not rated
·
Liked
·
Read in 9 hours
Güzel metinler
Ömür Diyorlar Buna" farklı tarihlerde kaleme alınmış ve günlük gazetelerden kültür-edebiyat dergilerine farklı ortamlarda yayınlanmış metinlerden oluşuyor. Yazilara gelirsek, -Biliyor musun ki iyi yaşanmış hayat bir hazinedir... Bir gazetede Anadolu Ajansı mahreçli kısa bir haber görmüştüm: "Akçakoca'daki huzurevinde yaşayan, yedi dil bilen nine gençlere lisan öğretiyor..." Merak ettim, Akçakoca'ya gittim, Fatma Bayraşevski ile tanıştım. Hikâyesini Yeni Yüzyýl gazetesinin 24 Eylül 1995 tarihli CafePaza ekine yazdım. Bu söyleşi yayımlandıktan birkaç gün sonra, bir arkadaşım beni aradı ve "Babaannemin hayatını yazmışsin" dedi. "Nasıl yani?" dedim, "Fatma hanım senin babaannen mi?" Öyleymiş. Gazetede yazdıklarim tamamen gerçekti, ama ben o gerçeği hikâyenin meydanına taşıdım, dönüştürdüm. Neleri degiştirdigimi, dönüştürdügümü hatırlamıyorum, ama hikâyenin adı olan cümle ile son cümlesi tamamen gerçek. -Şapkacı Arlet Şapkacı Arlet'in adı, kendisinin Rum, kocasının Yahudi olduğu, Beyoğlu Mis Sokak'ta oturduğu, Varlık Vergisi ve 6-7 Eylül olayları doğrudur, hikâyede anlatılan diğer "şeyler" için garanti veremem. Hikâyenin gerçeðlği Sokak dergisinin tarihini hatırlamadığüm bir sayısñıda yayımlandı. Yıl yanilmıhorsam 1989'du. Mis Sokak'ta kitap günleri yapılıyordu, düzenli olsun, şenlik yapılsın isteniyordu. Olmadı. Arlet'le tanışmam bir tesadüftür, bana hikâyesini anlattı, beni gerçekten çok iyi ağırladı, çok yalnızdı, fırsat buldukça ona gelmemi istedi, ne yazık ki hiç gidemedim. Epeyce yaşlıydı, aradan on üç yıl geçmiş. Bazen yaşayıp yaşamadığını merak etmiyor değilim. Ama bir Şey beni engelliyor, gidip arayamıyorum. Doktor Manuk diye biri var mıydı yok muydu, hiç hatırlamıyorum. -Bir aktris -artık değil Bu metnin esinlendiği yazı Yeni Yüzyıl gazetesinin CafePazar ekinin 16 Haziran 1996 tarihli nüshasında yayımlandı. Eski bir aktrisin hayatı hikâyeye dönüşürken, yanına yeni hikâye kisileri katıldı. Hikâyenin kahramanı olan aktrisin gerçek adı ile hayattaki aktrisin gerçek adı aynı kökten, biri diğerinin içinden çıkýıor. Efsun'un attan tekme yediği filmdeki kara bıyıklı dört erkek, bu oyuncular: Fikret Hakan, Tanju Gürsu, Erkut Taçkın, Erol Taş. Gerçek hayattaki aktrisin Altın Portakal ödülü aldığı filmin adı: Üvey Ana. Bu satırların yazarýı hayatın gerçeğinin sanatın gerçeginden çok daha "efsunlu" olduguna daima inandı. Gerçek hayatta hikâyenin sonu daha farklı, şaşırtıcı ve heyecan vericiydi, bu da bu satırların yazarını dogruladı. Gerçek hayattaki hikâyenin sonu şöyleydi: "Efsun" bir aşk evliliği yaptı, çocuk sahibi oldu, babasının istediği gibi mazbut bir biçimde yaşamaya başladı. Hayat bu ya, Perran Kutman'la altlı-üstlü komþlşu oldular. Eski aktris, Perran Kutman'la dostluk yaptıkça ve ondan set hikâyeleri dinledikçe, sinemaya ve geçmişine nankörlük ettigini düsünmeye basladı. Gerçek hayatta hikâye bu kadarla da kalmadı. Erkek kardeşleri büyüdüler, küçük olanı daha 18 yaşındayken İtalya'ya giderek ünlü bir İtalyan yönetmenin asistanı oldu. Büyük erkek kardeşi de çalışmak için televizyon dünyasını seçti. Aradan zaman geçti, İtalya'da yaşayan küçük erkek kardeş Türk-İtalyan ortak yapımķ bir filmin yönetmeni olarak ilk filmini çekti. Büyük erkek kardeş büyük bir televizyon kanalında yapımcı oldu ve bir dizi filmin Mutlu Günler'in başrolünü ablasına teklif etti. Hayat tuhaf bir şekilde, ona kamera karşısımda bir yer hazırlamıştı ve yine sunuyordu. Kabul etti, babası.dan saklanmadan, kendini yalnız ve çaresiz hissetmeden bu dizide oynadı. Oynadığı diziyi babası da seyrediyor ve çok hoşlanýyordu -Neonlar Hayalet Gemi'nin "ışık" sayısında yayımlanan bu metnin kaynaklandığı "gerçek" 1994'te Yeni Yüzyıl gazetesinde yayımlandı. Gerçeği kullandım, yeniden yapilandırdım, ama bir şeyi unutmuşum. Aylin Işık o tavernada o kadar önemsenmiyordu ki, adı neonlara bile yazılmamıştı. Belki bir tanıdıgım vardır da yardımcı olurum, böylece onun da Unkapanı'ndan bir kaseti çıkar umuduyla beni sık sık telefonla arardı. Ona "ben Unkapanı'ndakileri hiç tanımam" dediysem de inandıramazdım. En son aradıgında başının dertte olduğunu, Arena programından yardım istediğini, ama Tuncay Özkan'ın telefonlarına çıkmadıgını söyledi. Belki ben Arena'cıların onunla ilgilenmelerini sağlayabilirmişim, onları tanıdıgımdan eminmiş. Sorun nedir diye sordum. Evini satıp Mahmutbey'de Beyaz Saray Gazinosu'na ortak olmuş, ama adamlar parasının üstüne yatmışlar, onu gazinoya bile sokmuyorlarmış. Elimden bir şey gelmez dedim, bir daha beni aramadı. -Kara derin bir kuyu Bu yazı Sanat Dünyamız dergisinin 75. sayısında yayımlandı. Eger bir hikâye olarak yazilsaydı, güç-tutku-aşk-cinsellik-nefret iktidar gibi duyguların en "aşmış" halleri, çok etkileyici bir hikâyeye işaret edebilirdi. Ama bu duygu halleri birer söylentiden ibaretti. Hiç kuşkusuz gerçek'ten türemiş söylentiler. Kahramanlar hikâyede kaldıkları sürece yargılanmķyorlar, gerçevin zemini ile hikâyenin zeminini hem örtüştüren hem ayrıştıran bir ikilem bu. Yazımın adı tırnak içinde. Çünkü, Nezihe Meriç'ten ödünç aldım. İki Çocuk -Çarli Hayalet Gemi'nin "Eşik" sayısında yayımlanan bu metinde gerçek fazla dönüşüme ugramadı. Okurun içini bir şey acıttıysa, bilinsin ki o acıtan şey, acıtmaya devam ediyor. -Nazımsever küçük komünistin hikayesi Mayakovski'nin bu satırlarının Rusça orijinalini değil de Fransızcaya ve İngilizceye çevirisini yazmamım iki nedeni var. Bir, Rusça orijinalini nereden bulacağımı bilemedim, iki, bu satırları bana Paris'ten gelen bir kartpostaldan aldım. Çok sevdiğim o kartpostal da bir vesileyle bu yazıya girsin istedim. (Görüldüğü gibi) çok etkileyici bir fotoğraf bu. Genç bir adam yüzü. Hatları da sertliğini kýıan bir güzellik, bakışlarında onsuz olamadığı aşka duydugu nefret var. Ya da korktugu bir tutkuya dogru çekilecegini bilmenin çaresizligi. Satırlar "Lili Brik'e Mektuplar"dan alınmış, 1918 tarihli. Dört ünlü hakkında kısaca -Yusuf Atılgan Yusuf Atılgan'ın öldüğü gün, 9 Ekim sabahı yazılan bu yazı, 15 Ekim 1989 tarihli Sokak dergisinde yayımlandı. Hiçbir satırı değiştirmedim. -Dinozor hep dinozor kalacak Mina Urgan Bu yazı 2000 yılında Volkswagen firmasının çıkarttığı, ama adını bilmediğim bir dergide yayımlanmış olabilir. Derginin editörü arkadaşımdı, çok ısrar etmişti Mîna Urgan hakkında birkaç satır yazmam için. Yazdım. Ama sonra ne aradı, ne dergiyi gönderdi. Kestiler mi, biçtiler mi, yayımladılarmı, çöpe mi attılar, hiç bilmiyorum. -Kedilerimi iyi doyurunuz Hüseyin Rahmi Gürpınar Bu yazı Kitap-lık dergisinin Temmuz-Agustos 2000 tarihli 42. sayısında "Bir Yazarı Tanidigını Sanıp Yanılma Denemesi" başlığıyla yayımlandı. Sonradan okuyunca "Kedilerimi iyi Doyurunuz!"un Hüseyin Rahmi'ye daha çok yakıştığını düşündüm. -"Mesut Bahtiyar'dan şarkılar Dinlediniz" Zeki Müren Bu yazı Yeni Yüzyıl gazetesinin eki CafePazar'ın 5 Kasım ve 12 Kasım 1995 tarihli nüshalarında yayımlandığı sırada Zeki Müren hayattaydı. Kısa süreli bir "gündeme girişten sonra, tekrar sessizliğe bürünmüştü. Bu yazı için gazete arsivlerindeki Zeki Müren röportajlarından yararlandım. Yazıdaki kopukluk duygusu veren geçişler, yazının iki haftaya bölünmüş ve bazı bölümlerinin spot olarak kullanılmış olmasindan kaynaklanıyor. Yazıyı yeniden yazmadım, tek satir eklemedim.
Ömür Diyorlar Buna
Ömür Diyorlar BunaAyfer Tunç · Can Yayınları · 2014914 okunma
83 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.