Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

275 syf.
·
Puan vermedi
·
4 günde okudu
Deliliğe Övgü
İncelemeye geçmeden önce yazar hakkında ufak bi bilgi vermek istiyorum çünkü insan hayatı yaşadıklarıyla, gördükleriyle, okuduklarıyla yorumlar bence. Bu yüzden de metni daha sağlıklı bir şekilde yorumlamak için yazarı hakkında kısa bir araştırma yaptım, kimdir bu Erasmus diye. Desiderius Erasmus (1466–1536), Rönesans Hümanizmi’nin önemli temsilcilerinden biri ve hümanizmin babası olarak anılan Hollandalı bir felsefeci ve aynı zamanda bir rahip. Din adamı olmasına rağmen papalığın kurduğu hegemonyaya ve dini kurumlara bağlı biri değil. Aksine, kiliseleri ve bağnazlığı eleştiriyor. Öğrenci değişim programı olan Erasmus Programı da adını bu abimizden alıyor. (kaynak: biyografi.net.tr) Erasmus'un bir sözüne denk geldim aynı sitede: "Her zaman gerçeği oIduğu gibi söyIemek zorunIuIuğu yoktur. ÖnemIi oIan, gerçeğin açıkIanış biçimidir." Ve bu kitap da bunu destekler nitelikte olmuş bence. Kitabın anlatım biçimini anlamak zor. Ben en azından zorlandım anlamakta. Nedenini dilerseniz kitabı tanıttıktan sonra söyleyeyim. Erasmus bu kitabı çok sevdiği arkadaşı Thomas More'u eğlendirmek için bir yolculuk sırasında bir hafta içinde yazdığını söylüyor. Kitabın ilk sayfalarında kitabının yazılış amacını şöyle açıklıyor: "Geçenlerde İtalya'dan İngiltere'ye dönerken, at üstünde geçirmeye zorunlu olduğum zamanı gereksiz hayallerle ziyan etmemek için, kâh ortak araştırmalarımızı içimden tekrar gözden geçirmekle, kâh burada bıraktığım aziz ve âlim dostlarımın güzel hatıralarını yaşamakla neşeleniyordum. Siz, azizim Morus, en sık hatırladıklarımdan biriydiniz. Yanınızda geçirdiğim o mesut anları yokluğunuzda gözümün önünde canlandırıyordum: Bu anlar, sizi temin ederim, ömrümün en tatlı anlarıydı. Bir şeyler yapmaya karar verdiğimden, fakat ciddi bir eser meydana getirmek için uygun durumda bulunmadığımdan, deliliğe bir övgü yazarak neşelenmek istedim." Anlaşılacağı üzere kitap şakacı bir edayla yazılmış ve deliliği övüyor genel anlamda. (Zaten gülmece türünde bir eser diye geçiyor.) Kitap Delilik'in ağzından yazılmış, kahramanımız o. Sahnede Delilik'in kendisi var ve her kesimde var olan deliliklerden, neden bunları delilik olarak tanımladığından bahsediyor. Belli argümanlarla destekliyor fikrini, kanıtlar sunuyor. İlk başta deliliğin tanımını vermek daha anlamlı olur sanırım ama kitapta tam bir tanımı yok deliliğin. Bilgelik de bir delilik, din adamlığı da, çocukluk da, yaşlılık da.. Her birinin deli bir yönü var. Aslında buradaki delilik bizim anladığımız anlamda, rasyonellikten uzak olan delilik değil. Erasmus'un kastettiği şey "ahmaklık" ve sanırım orijinalinde de öyle geçiyor ama Türkçe'ye delilik olarak çevrilmiş. Kitap, 68 tane bölümden (pasaj demek mi bölüm demek mi daha doğru olur, emin olamadım.. neyse, bölüm diyeceğim inceleme boyunca) oluşuyor ve her bölümde farklı kişilerdeki deliliklerden bahsediyor, Delilik. Ona göre delilik her şeyde var ve hayatı yaşanılır kılan da bu. Bu bölümlerin birinde çocukluktan bahsederken diğerinde kadınlardan, bir diğerinde teologlardan bahsediyor. Yukarıda da belirttiğim gibi herkesteki deliliklere değiniyor. Özellikle kilise ve rahiplere getirdiği eleştiriler dikkat çekici ve kitabın hâlâ ses getiriyor olması da bundan galiba. Daha sonralarda Luther'in reformu gerçekleşiyor çünkü. Bilgelikle ilgili olan bir bölümde eleştiriler yöneltiyor sürekli. Stoacıları, Sokrates'i, Platon'u, Aristoteles'i ve daha bir çok felsefeciyi eleştiriyor, onların sıkıcılığından bahsediyor. Örneğin, alıntı olarak da paylaştığım 14 numaralı bölümdeki: "Felsefe yahut başka güç ve ciddi bir şeyi incelemeye koyulan şu güçsüz, gamlı, neşesiz kimselere bakınız. Birbirinden ayrı birçok düşüncelerle çalkalanan ruhları bünyelerini etkiler; bedenlerindeki ruhlar pek fazla miktarda uçar; nemli kökleri kurur ve genellikle, genç olmadan ihtiyarlar. Benim delilerim, tam karşıtı, daima semiz ve tombuldurlar, yüzlerinde sağlığın, semizliğin parlak betimlemesini taşırlar; sanki her biri bir Arkanya domuz yavrusu imiş gibi." Bir sohbete bir felsefecinin katılması durumunda, o sohbetin ne kadar sıkıcı olacağına ama bir soytarı katılırsa oluşacak eğlenceye dikkat çekiyor. Bilgeliği kötüleyip, deliliği yüceltiyor anlayacağınız. Mutluluğu buna bağlıyor diyelim, daha doğrusu. Asıl mutluluğun arzuların/hazların doğrultusunda yaşamak ve cehalet olduğunu söylüyor sanki. Örneğin, 45 numaralı bölümde şöyle diyor: "Rica ederim, bana şunu söyleyiniz: Platon'un bir mağarada nesnenin ancak gölgelerinin ve görüşlerinin bilgisine sahip olarak tasarladığı deliler, talihlerinden memnunsalar ve bu memnunluklarını haykırırlarsa bu mağaradan çıkıp nesneyi olduğu gibi gören bilgeden daha mutlu değil midirler?" Delilik Neo olsaydı, kırmızı hapı seçip simülasyonda kalmayı ya da Truman olsaydı, kapıdan geçmeyip şovun bir parçası olarak kalmayı tercih ederdi herhalde.. Diğer türlüsünün delilik olacağını düşünürdü bence. Bu sorgulamayı ben de yapmıyor değilim aslında. Neden bu kadar hırpalıyor ve ızdırap çektiriyorum kendime? Neden diğer herkes gibi sadece dayatılanla yetinip, mutlu olmaya, hayatın tadını çıkarmaya bakmıyorum¿ Bu sorgulamayı yapıyorum çünkü bazı şeyleri bilmek farklı etkiliyor seni, hayata güzel bakamıyorsun ondan sonra. Ee bu da mutsuzluğa (!) itiyor seni. Sorumlu hissediyorsun çoğu şeyden. Fakat bırakacağım da diyemiyorsun bir yerden sonra. Bunun içine girdikten sonra geri dönmesi çok zor çünkü artık diğer hayatlara ait değilsin ve o bayağılık irrite ediyor seni. Orada mutlu olamazsın, biliyorsun.. Neyse, kitabımıza dönelim :D Kitap, bir günde okunabilecek uzunlukta ama okuması zor bence. Zira çok fazla ön bilgi gerektiriyor. Yunan mitolojilerinden, antik felsefeden ve bazı felsefik kavramlardan haberdar olmanız gerekiyor. Aksi takdirde okuduklarınız bi anlam ifade etmeyebilir sizin için. Okurken savunmayacağım çok şey oldu elbette ama bana sanki Erasmus ironi yapıyormuş gibi geldi bazı noktalarda. (Ters psikoloji gibi bi bakıma.) Bir de o dönemin koşullarını ve düşünce biçimlerini dikkate alınca çok da yorum yapma gereği duymuyorsun. Şu noktada çok sıkıntı yaşadım; bu söylenenleri Erasmus mu söylüyor yoksa Delilik mi emin olamadım. Tamamen kurmaca değil de, o dönemde bu fikirlerini açık açık söylemekten korktuğu için işi şakaya vurmuş gibi de geldi. Hâlâ daha kafamı kurcalayan noktalar var anlayacağınız. Felsefi derinliği olan bir metin.. Bazı şeyleri yanlış yorumlamış da olabilirim. Tam olarak anladığımdan emin değilim. Kitabı ilk bitirdiğimde çok etkilenmemiştim ama üzerine düşündükçe aslında tartışılacak çok noktasının olduğu çıkıyor ortaya. Bu incelemeyi yazmak da yararıma oldu o yüzden. Okuyacak olanlara keyifli okumalar diliyorum.
Deliliğe Övgü
Deliliğe ÖvgüDesiderius Erasmus · Kabalcı Yayınları · 201711,5bin okunma
·
3 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.