Gönderi

Herkesin olanakları ölçüsünde kendi rızasıyla verdiği onlara yetmedi. Uğradıkları şiddet ve aşağılama karşısında, Amerika yerlileri, bu adamların gökten inmediğini anladılar. O zaman, bazıları yiyeceklerini, bazıları karılarını, bazıları da çocuklarını sakladı. Diğerleri, böyle gaddar ve korkunç insanlardan uzaklaşmak için ormanlara kaçtı. Hristiyanlar halkı tokatla, yumrukla, sopayla dövüyorlardı, hatta köy beylerini ele geçiriyorlardı. Cüretkarlıkları ve küstahlıkları öyle arttı ki, hristiyan bir yüzbaşı, bütün adanın beyi sayılan, en büyük hükümdarın öz karısının ırzına geçti. İşte o zaman, yerliler hristiyanları topraklarından kovmak için yollar aramaya başladılar. Silahlandılar. Çok zayıf, az saldırgan, dayanıksız ve savunmasızdıla. (İşte bu yüzden savaşları bugünkü değnek oyunları ya da çocuk oyunları gibiydi. Atlarını, kılıçlarını ve mızraklarını alan hristiyanlar, yerli Amerikalıların daha önce hiç görmediği eylemlere başladılar. Katliam ve kan dökme! Köylere giriyor, çoluk çocuk, yaşlı, hamile, lohusa (kadın) demeden, ağıllarına sığınmış kuzulara saldırır gibi, karınlarını deşiyor, parçalara ayırıyorlardı. Kimin tek bıçak darbesiyle bir insanı ortadan ikiye ayıracağı veya tek mızrak atışıyla başını keseceği ya da bağırsaklarını ortaya dökeceği üzerine bahse giriyorlardı. Anne sütü emen bebekleri zorla alıyor, ayaklarından tutup başlarını kayalara çarpıyorlardı. Bazıları ise onları yüksekten ırmaklara atıyor, bir yandan da gülerek şakalaşıyorlardı. Çocuklar suya düştüğünde: "Kımıl kımıl oynuyorsun, seni komik şey seni!" diyerek gün geçtikçe daha da iğrençleşiyorlardı. Çocuklarla annelerini ve önlerine çıkan herkesi kılıçtan geçiriyorlardı. İsa Peygamber'imizi ve on iki havariyi kutsamak ve saygılarını iletmek için darağaçları kuruyorlardı. On üç kişilik gruplar halinde onları bağlıyor, ateşe veriyor ve diri diri yakıyorlardı. Bazıları ise bütün vücutlarına kuru saman yapıştırılarak ateşe veriliyorlardı. Diğerlerinin ve hayatta bırakmak istedikleri herkesin ellerini kesiyorlardı. Elleri sarkar durumda, onlara: "Gidin, mektupları götürün" diyorlardı. Bu ormana kaçanlara haber götürmek demekti. Beyleri ve soyluları öldürme şekilleri de aynıydı. Önce direkler üzerine tahta çubuklardan bir ızgara yapıyorlardı. Sonra, onları ızgaraya bağlıyor, altlarına da hafif bir ateş yakıyorlardı. Yerliler, bu korkunç işkenceler altında, çığlıklar atarak can veriyorlardı. Bir keresinde dört veya beş önemli beyin ızgaralar üstünde yandığını gördüm. Yüksek çığlıklar attıkları için subayın içi sızlamış veya uykusu bölünmüş olmalı ki boğulmalarını emretti. Onları yakan cellattan da kötü bir polis memuru boğmak istemedi. Önce gürültü yapmasınlar diye kendi elleriyle ağızlarına odun parçacıkları tıktı. Daha sonra istediği gibi yavaş yavaş kızarsınlar diye ateşi körükledi. Yukarıda anlattığım her şeyi ve sayısız daha birçok olayı gözlerimle gördüm. Kaçabilenlerin hepsi ya ormanlara sığınıyor ya da dağlara tırmanıyorlardı. Amaçları böyle insanlıktan uzak kişilerden, bu kadar merhametsiz ve yırtıcı hayvanlardan, insan soyunun en büyük düşmanları ve yıkıcılarından kaçabilmekti. Bunun üzerine hristiyanlar, özellikle kötü tazı ve köpekler yetiştirdiler. Bu hayvanlar bir yerliyi görür görmez, kaşla göz arasında paramparça ediyor, bir domuzdan daha çabuk yiyorlardı. Bu köpekler büyük zararlar verdiler, korkunç kasaplıklar yaptılar. Çok ender olarak, yerliler birkaç hristiyan öldürdüğü için, hristiyanlar kendi aralarında bir karar aldılar. Öldürülen her bir hristiyan için yüz yerli öldürülecekti.
··
44 görüntüleme
K. okurunun profil resmi
Allahım... Okurken çok kötü hissettim...
Aysun Çavdar okurunun profil resmi
Ben de okurken çok kötü hissediyorum.
Selin okurunun profil resmi
Korkunç...
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.