Gönderi

64 syf.
9/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 2 hours
KRİTON Doğal felsefe, bilim ve batı felsefesinin temellerini atan, matematikçi ve felsefi diyalog yazarı Platon düşünce tarihinin en önemli filozoflarından biridir kuşkusuz. Felsefede yazılı geleneği başlatmış olması, eserleri günümüze kadar ulaşan ilk filozof olma özelliğini taşımasına olanak sağlamıştır. Kendi görüşlerinin yanı sıra hocası Sokrates’in düşüncelerini de yazıya aktararak hem entelektüel hem sanatsal açıdan büyük bir katkı sağlamıştır. Ayrıca, kaleme aldığı eşsiz diyaloglarla yüzyıllardır edebiyat dünyasında da etkisini sürdürmektedir. Sokrates, Yunan dünyasında büyük bir saygı görüyordu. O’nun idam cezasına çarptırılması bir çok filozofu derinden etkilemiştir. Böylesi bir filozof, daha önce kendisine söylendiğinde belki de gülüp geçeceği suçlamalarla karşı karşıya kalıyordu; ancak O mahkeme de görkemli savunmasını yaparaktan tarihe geçmiştir. Ve bizler O’nun o muazzam, 2500 yıl geçmesine rağmen tazeliğini koruyan savunmasını ögrencisi olan Platon sayesinde okuyor ve öğreniyoruz. Platon, hocasının kimsenin tesiri altında kalmaksızın kendisini savunduğu mahkemede, birincil tanıklardandı. Hocasının savunması onun bu eserleri yazmasına vesile olmuştur. Sokrat’ın yargılanması ve ölümü, Atina’nın ahlaki ve siyasi çöküşünün trajik bir simgesi gibidir ve bu olayın siyaset felsefesi üzerinde derin etkiler bırakmıştır. Hocasının düşüncelerini ve anısını yaşatmaya çabalayan Platon, davanın en önemli izleyicilerinden birisidir; kederini gizlemeyi başarsa da davaya ilişkin yazdığı metinde hocasına olan hayranlığı hemen her satırda hissedilir. Platon’un kısa ama siyaset felsefesinin temel metinlerindEn biri olarak görülen Sokrates’in Savunması, sadece filozofun nasıl bir savunma yaptığını, onurlu ve cesur duruşunu yansıtmaz, aynı zamanda davaya ilişkin elimizdeki az sayıda tarihi kayıtlardan birini oluşturur. Platon, davayı resmetmekle kalmaz, Sokrates’in düşmanlarınca suçlanmasını, son günlerini ve idam ediliş anını da, diğer diyaloglarında olduğu gibi hocasını baş konuşmacı olarak yerleştirdiği üç diyalogla aktarmaya çalışır: Euthyphron, Kriton ve Phaedon. Sokrates, bu diyaloglarda hiçbir zaman ölümü korku ve ümitsizlikle bekleyen bir kahraman olarak görülmemektedir; tersine felsefe yapmanın sorumluluğunu son nefesine kadar taşıyan, öğrenmekten ve öğretmekten asla vazgeçmeyen, son anına kadar gerçek bilgiye ulaşmak için arkadaşlarıyla ve öğrencileriyle sohbetlerimi sürdüren, ölümü cesaretle karşılayan ve bunu bilgece yaşamanın bir gereği olarak gören bilge biridir.Platon belki de kasıtlı olarak vurgulamıştır; bilemiyoruz, ama Sokrates hiçbir zaman duygularının ve korkularının esiri olmaz, baldıran zehrini içerken dahi, akıl ve sağduyu, felsefesinde savunduğu gibi yönlendirici güçlerdir. Bu özelliği en iyi biçimde Kriton diyaloğunda sergilenir. Kriton’un diyaloğu ise, Sokrates'in Savunması ve Euthyphron ile birlikte üçlü bir dizi oluşturmaktadır. Euthyphron mahkemenin hemen öncesini, Savunma mahkeme sürecini, Kriton ise mahkeme sonrasını anlatır. Yani eser Sokrates'in Savunması adlı diyaloğun devamı niteliğindedir. Bu eser, Platon’un gençlik eserlerinden olmakla birlikte, taşıdığı özellik bakımından ayrılık gösterir. "Sokratik diyaloglar" diye de anılan bu gençlik eserlerinin en önemli özelliği kavramlar üzerine açılan tartışmaların belirli bir sonuca ulaşmamasıdır. Oysa Kriton’da düşünülen ve girişilen bir davranış konusunda karşısındakini inandırma söz konusudur. Platon(Eflatun), Sokrat’ın idamından birgün önce en yakın dostu, öğrencisi Kriton ile yapmış olduğu konuşmayı diyalog halinde kaleme almıştır. Kriton, öteki dostlarının da yardımıyla, suçsuzluğuna inandığı Sokrates’i hapishaneden kaçırmak, ölümden kurtarmak ister: ancak bu kaçırma eylemine engel olan dış etkenler değil, Sokrates’in kendisidir. Sokrates neden kaçmak istemez? İşte Kriton diyaloğunda Sokrates bu nedenleri ortaya koyar ve bu nedenlerin doğruluğu konusunda Kriton’u inandırmaya çalışır. Kriton diyaloğu yasalar ve çoğunluk hakkında çok sağlam görüşleri bünyesinde barındırması açısından oldukça önemlidir. Sokrates için kesin, mutlak bilgi yoktu; böyle bir bilginin arayışı içinde olmadı. Ama onun için mutlak önemde olan değerler ve bu değerlere uygun olarak takınılacak tavırlar, yapılacak tercihler vardı Kriton diyaloglarında dikkatimizi çeken şey, Sokratesin Hapisteyken, Kriton’la yaptığı konuşmada doğruluk üzerine bir tanım yapmak gibi bir yol tercih etmeyişi; ancak “eğriliğe eğrilik, kötülüğe kötülük ile karşılık vermemek” gerektiğini söylemesidir. Birisi size kötülük yaptığında sizin de ona kötülükle karşılık vermeniz iyiliğe ve erdeme sığmaz. Mutlak bilgi yoktur; ama mutlak önemde olan şeyler vardır; erdem, adalet, meşruluk, yasalar gibi. Sokrates neden kaçmadığını, neden Atina yasalarını ihlal etmek istemediğini Kriton’a açıklarken bu sorgulamayı yapar. Sorgulamalar belli bir davranış tarzının, bir tutumun, bir tercihin sorgulanmasıdır aslında. Doğru olana bu sorgulamalar sayesinde, aklı kılavuz yaparak ulaşılabilir ancak. Filozof yine de ne yapılması gerektiğini, insanların nasıl davranması gerektiğini dikte etmez; önemli olan hangi yanlışlardan kaçınabileceğimizdir. Bu anlamda Sokrates için bilgi, bilgelik ve içgörüdür; pratik ya da teorik bilgiler değil. Kriton’a “yaşamını da, başka herhangi bir şeyi de adaletten üstün tutma” derken, iyinin ve kötünün bilgisine sahip olmanın ne denli önem taşıdığını ve bu bilginin diğer tüm bilgilerin üstünde yer aldığını ifade eder. Detaylıca diyaloglarından çıkarımlarda bulunacak olursak; Devlet adamları, ozanlar, sanatkârlar… Bütün bu insanlarla bilgeliğin ne olduğuna dair konuşan Sokrates “diğerlerine, hem de pek çok insana, özelliklede kendilerine” bilge göründüklerini ama “hiç de öyle olmadıklarını, hiçbir şey bilmedikleri halde kendilerini biliyormuş zannettiklerini, kendisinin en azından bilmediğinin farkında olduğu için bu insanlardan daha bilge göründüğünü ve tüm bu süre gelen konuşmalar neticesinde insanlara bilmediklerini gösterdiği için birçok azılı düşman edindiğini” anlatır. O söylediklerini hayatına geçirmiş biriydi. O’na göre hayat tarzı ile fikirler birbirinden ayrılamaz. Sokrat, mahkeme heyetinin hoşnut olcağı şekilde bir savunma yapmanın kendini ölümden kurtaracağını biliyorken, savunmasında ikna edici olanı değil doğru olanı anlatır. Sorgulanmamış bir hayat yaşanmaya değmez diyen Sokrates ölüme bile giderken soru sormaya devam etmiştir. Ölümü “ruhun başka bir yere göçmesi” olarak tanımlayan Sokrates, idam edilmeyi değerlerinden ödün vermeye tercih edecek kadar bilge bir kimseydi. O, teorik ve pratik ayrımını kendi yaşamından çıkarmıştır. Yine felsefeyi terk etmesi veya sürülmesi karşılığında hayatını bağışlanacağı ihtimaline karşı o hakikatin arkasında durma pahasına ölümü tercih etmiştir. Sokrates hapishaneye atılalı 30 gün olmuştur. Kriton, Hocasının yargısız infazına içerlemiş ve bundan dolayı geceleri uyuyamaz hale gelmiştir. Hocası ölmeden bir gün önce kendisini kaçırmak için hapishaneye gitmiş ve aralarında geçen konuşmalar bu eseri oluşturmuştur. Sokrates’e idam edilmesi için geri dönmesi beklenen geminin o gün geleceğini ve bir gün sonra da Sokrates’in idam edileceğini söylemek üzere Sokrates’in bulunduğu hücreye gelir. Sokrates’i ikna etmek için elinden gelen her şeyi yapacağını, isterse bütün mal varlığını kullanarak para cezası ile bu idam kararından kurtulabileceğini ve hatta kaçırabileceğini söyler ama Sokrates buna tamamen karşı çıkar. Buna karşın Kriton bir dostunu kaybetmekle kalmayıp, diğer insanların imkanı olmasına rağmen Sokrates'i kurtarmadığı fikrine kapılacağını bu fikrin de kendisini utandıracağını söyler. Ancak Sokrates de "düşüncelerine önem verilen bilge kişiler nasıl davranılması gerekiyorsa öyle davrandığımı düşüneceklerdir, daha önce söylediğim sözleri, böyle bir duruma düştüm diye yabana atamam” diyerek bu fikri savuşturur. Ölmekten kaçmak bu kadar yakınken O erdemliliği seçiyor ve kendi ile çelişmemek adına cezasına boyun eğiyor. Çünkü O’nun hapishaneden kaçması doğruluğa hizmet etmeyecektir. Eğer kaçarsa hayatı boyunca yaşamını onurlu bir şekilde geçirmesinin mümkün olamayacağını, Kriton’a izah etmeye çalışmıştır. Ve Kriton’a şöyle demiştir: “Mübarek Kriton, çoğunluğun ne düşüneceğinden bize ne? Düşüncelerine önem verilmeye değer bilge kişiler, nasıl davranılması gerekiyorsa öyle davranıldığını düşüneceklerdir nasıl olsa.” “Kriton, keşke çoğunluk en büyük kötülükleri yapabilseydi, o zaman en büyük iyilikleri de yapabilirdi. Ne iyi olurdu! Aslında ne birini, ne de diğerini başarabiliyor. Çoğunluk bir insanı bilge yapamadığı gibi, aptal da yapamıyor, rastgele davranmakla yetiniyor.” Bu diyalogda Kriton, Sokrates’e canını kurtarmasını öğütlemekte; Sokrates ise neden Atina’dan ayrılmaması gerektiğini açıklamaktadır. Kriton, Sokrates’e bir kötülük yapıldığını düşünmektedir, ama Sokrates onu şöyle yanıtlar: “Keşke bu insanlar en büyük kötülükleri yapabilseler de en büyük iyilikleri yapmak da ellerinden gelse. Ama gerçekte ne kötülük yapabilirler ne de iyilik, çünkü ne bir insanı bilge kılmak gelir ellerinden ne akılsız; yaptıkları rastlantının sonucudur”. Bu düşünce filozof yaradılışlıların bozulmasıyla ilgili konuyu hatırlatmaktadır. Mayası bozulmuş da olsa bozulmamış da olsa filozoflar kuruculuk yeteneğine sahip kimselerdir. Bu nedenle kötülük yapma yetisi de iyilik yapma yetisi de yalnızca filozof yaradılışlılarda bulunur. Çünkü bir insanı iyi ya da kötü kılan şey, son noktada devlettir ve kötülüğü de iyiliği de aslında ancak devlet kurabilecek, yani yasa koyabilecek yetenekteki kimseler yapabilirler. Sokrates kendisini, doğru bir insan ve iyi bir yurttaş olduğunu söyleyerek mahkemede savunmuştu. O’na göre yargıçlar yanlış kararlar vermiş olsalarda, iyi bir yurttaş yasalara uymalı ve kararlar uygulanmalıdır. Çünkü yasalar, toplumun iyiliği içindir der. Ölüme yakınken bile düşünce ve davranışları bakımından kendiyle tutarlı olmuş bir insanın tutacağı yol da bu olabilirdi ancak. O ahlaki değerlerini çıkarlarından üstün tutarak yasalara boyun eğmiştir, saygı göstermiştir ki bu saygı aslında kendisine olan saygısıydı. Sokrates’in kendisine yöneltilen suçlamayı reddetmesine karşın hakkında verilen ölüm cezasına razı oluşu, hukuka itaat yükümlülüğünü kabul ettiğini gösterir. Sokrates hayatı boyunca yaptığı şeyin yani Atinalılara felsefe öğretmenin değerinin bilincindedir. Fakat görüldüğü üzere hukuk karşısında bu düşüncesinin pek de önemi yoktur. Diğer bir deyişle kişilerin bireysel düşünce ve kanaatlerinin hukuk söz konusu olduğunda, her zaman geri planda kalındığını farkeder. Sokrates haksız olduğunu düşündüğü bir mahkeme kararına bile itiraz etmemiş, cezasına boyun eğmiştir. Sokratesin bu davranışı her şey bir yana, Kriton’un önerdiği çözümü kabul etmeyişinde açılca görüldüğü gibi, ahlaki açıdan ilkeli olmanın en güzel örneklerinden birini teşvik etmiştir. Böylece bir yandan düşüncelerine olan bağlılığını kanıtlamış diğer yandan da günümüze kadar süren bir tartışmanın, kişinin ahlaken hukuka itaat yükümlülüğü olup olmadığı meselesinin de belki de ilk felsefi ele alınışının örneğini vermiştir. Sokrates’e göre, yasaların bireyin düşüncesiyle çelişki oluşturması yasalara karşı çıkılması gerektiği anlamına gelmez. Yasalar yanlış ise kendisine gelene değin değiştirilmelidir. Yasanın doğru olması kişilerin ise bu yasayı yanlış uygulaması sonucunda yasaya karşı gösterilen bir itaatsizlik her koşulda yasanın, diğer bir deyişle devletin varlığını zedeler. Dolayısıyla yargıcın ya da devletin yasalarına itaat etmek Sokrates için mutlak bir biçimde yerine getirilmesi gereken bir görevdir yani olmazsa olmaz bir şeydir. Aksi bir durum, yasaya karşı bir itaatsizlik, Sokrates’in kendi düşüncesiyle çelişmesi demek olurdu. Sokrates bu haksızlığa direnmeyi bile yasaya ve yurduna itaatsizlik olarak değerlendirmektedir: “Bugün öbür dünyaya yola çıkarsan, biz yasalar tarafından değil, fakat insanlar tarafından haksız olarak mahkûm edilmiş gideceksin. Oysa tersine, seni bize bağlayan antlaşma ve sözleşmeleri bozduktan, en az haksızlık yapman gereken kimselere, kendine, dostlarına, vatanına ve bize kötülük yaptıktan sonar; haksızlığa böyle çirkin bir şekilde haksızlıkla, kötülüğe kötülükle karşılık vererek kaçarsan, yaşamın boyunca dargın kalırız seninle ve orada kardeşlerimiz olan Hades yasaları, seçme hakkı elinde olduğu halde bizi yok etmeye çalıştığını bildiklerinden, iyi karşılamazlar seni”. Sokrates yasalara ve yasanın yurt kıldığı yere bizatihi kendi varlığını, varoluşunu borçlu olduğunu düşünmektedir. Onunla yurdu arasında ontolojik bir ilişki vardır ve bu ilişki koptuğu anda o, kendisi olmaktan çıkacaktır. Ola ki giderse, gittiği yerde hep eksik, yarım bir insan olacağı düşüncesindedir. Yasaları iyi olan bir yere giderse, varoluşunun hiçbir meşru dayanağı kalmayacak, yasaları daha kötü olan bir yere gittiğinde ise iyice alçalmış, düşkünleşmiş olacaktır. Bu nedenle eksiksiz ve tam kalabilmesinin tek yolu kalıp cezasına rıza göstermesidir. Böylelikle aslında devlet için öngördüğü “bütün kalma” fikrinin tek bir insandaki yansıması, sadık bir uygulanışıyla karşılaşırız. İşte Sokrates bu gerçekler uğruna kendini seferber etmiş bir insandır. Doğal bir eğitimcidir. O gerçekleri karşısındaki insanlara doğrudan vermez bilakis düşünerek bu gerçekleri bulmalarını ister. Bu açıdan bakıldığında, O’na göre, insanın zihin özgürlüğüne duyduğu büyük saygı ve güven kendiliğinden ortaya çıkmalıdır. Yukarıdada dediğimiz gibi, Hapisten kaçmak Sokrates için yasalara karşı gelmek demektir. Mahkemenin kararını hiçe sayıp yasalara karşı gelmekse üç nedenden ötürü yanlış olur. Bu bağlamda Sokrates’in Kriton’un kaçma fikrine karşı öne sürdüğü savlar şu şekilde özetlenebilir; 1.Yurttaşlar devletin ya da mahkemenin aldığı kararlara uymadıkları zaman o devlet varlığını sürdüremez. 2.Sokrates doğumundan beri varlığını devletin yasalarına borçludur. Çünkü o da bu yaslara uygun olarak annesi ve babası tarafından dünyaya getirilmiş ve eğitilmiş, yetiştirilmiştir. 3.Yurttaş olarak bu yasalardan hoşnut kalıp ona uygun bir biçimde yaşamayı kabul etmek de en az onu tercih etmek kadar mümkündür. Nitekim anlaşılacağı üzere Sokrates yaşamı sonlanıncaya dek Atina da yaşamış olması O’nun bu yasalardan hoşnut olması anlamına gelmektedir. 4.Sokrates’in yaşamı boyunca adalet ve erdemden oluşan bir yaşamın en değerli yaşam olduğunu söylemesi yasayı çiğneme düşüncesi ile bağdaşmaz. Bu sınamada hukuk -yasa-adalet üzerine geliştirilmiş eşsiz düşünceler vardır; fakat asıl önemlisi Kriton’un çoğunluğun görüşlerine değer veren tutumunu sorgulamasıdır. Bu sorgulama, çoğunluğun nasıl yanılgıya düşebileceği, nasıl aklın yolundan ayrılabileceği ve nasıl kötülükler yaratabileceği üzerine bir dizi varsayım üzerine kuruludur. Çoğunluğun kararıyla ölüme mahkûm edilmiş olan Sokrates için öğrencisi Platon, bu kararın adaletle örtüşmediğini ortaya koymak istercesine çoğunluğun kararı ile adil karar ya da çoğunluğun düşüncesi ile akılcı doğru düşünce arasındaki farkı ortaya koymak istemektedir. Tarihte yaşanan pek çok olayda olduğu gibi bu davada da, çoğunluğun sesi ile aklın sesi arasındaki uçurum geri dönülmez biçimde açılmıştır. Erdemli insan yaşamını aklı ile yöneten, tüm karar ve davranışlarına aklı ile yön veren insandır. Erdem, bilgidir.. Platon “Erdemi bilgi olarak tanımlar, ancak bilgi sahibi olan erdem sahibi olur. Sokrates’in hiçbir konuşması geniş bir kitleye hitap edecek cinsten değildi. Konuşmaları tartışmacı ve sorgulayıcı olduğundan belli kişilerle diyalog içinde ilerler. Bu konuşmalarında asla belli bilgileri öğretmek amacını taşımaz; bu bilgiler yurttaşlık erdemi ve etiği olsa dahi. Amacı öğretmek değildir. Amacı, insanların, özellikle gençlerin kendi başlarına düşünebilmelerine; ilahi ya da dünyevi bir otoriteye dayanmaksızın kendi eleştirel akıllarını devreye sokmalarına yardımcı olmaktır. Onun temsil ettiği bilme tarzı, hikayelere, olağanüstü kahramanlık öykülerine, doğaüstü güçlere, Tanrılar arasındaki ilişkilere, kâhinlere dayanmaz. Sokrates için ne tanrılar ne kâhinler nihai otoritelerdir. İnsan için dayanak noktası ilahi olmaktan çıkarılmış, insanın kendisine, aklına ve sağduyusuna dayandırılmıştır. Artık bilgi, felsefe olarak doğar ve gün ışığına çıkar. Eserdeki Kriton ve Sokratesin son cümleleri; Sokrates, “ kendilerini dinlemesini, çocuklarını düşünmesini ne canını ne de başka herhangi bir şeyini sırf doğruluktan ayrılmamak için feda etmemesini söyler. Sokrates’in hiçbir delilli gerekçe gösterilmeden idama mahkum edilmesi ve ölmesi haksızlıktı.” Bu sözlerin kulaklarında yankılar uyandırdığını ve başka sözleri işitmez hale geldiğini Kriton’a söyler. Ve şunu ekler “ iyi bil ki, şimdi bana içimde duyduklarımın tersine ne söyleyecek olsan boşuna söylemiş olursun. Bununla birlikte yine de başaracağını umuyorsan, söyle.” Kriton , “söyleyecek bir sözüm yok Sokrates” Sokrates, “Öyleyse vazgeç Kriton; biz gene öyle hareket edelim, tanrı da öyle istiyor”. Sokrates’in bu tutumuna binaen, Marcus Tullius Cicero, Devlet Üzerine (De Re Publica) isimli eserinde, “söylediklerini uygulamayan bir filozofa filozof demem”. Demiştir. Sokrates’te söylediklerini uygulayan bir filozof olduğu için eşsizdir.
Kriton
KritonPlaton (Eflatun) · Say Yayınları · 20172,015 okunma
·1 quotes·
132 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.