Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

200 syf.
·
Puan vermedi
·
11 günde okudu
Eli kitaba değmeden gün geçirmeyen insanlar olarak okumanın önemini biliyoruz. Okudukça yürek coğrafyası yeşillenen,ruhunun o ana kadar bilinmeyen topraklarına ulaşıp kişilik bayrağını gururla,mutlulukla oraya diken insanlar olarak yaşam yine de en iyi belletmen hala. Bu kitapla beraber bunu bir kez daha deneyimlemiş birisi olarak yazıyorum bu incelemeyi: Sevebilmek nadir bulunan bir yeti mi? Sanat diyor ya Fromm;sahi yok olmaya yüz tutmuş bir sanat dalı gibi mi acaba sevebilmeyi becermek? Öyleyse hala bu sanatı/zanaatı her yeni başlayan günle,taze bir bismillahla yürek dükkanının kapısını açıp önce dükkanın içini,sonra gelen geçen rahatsız olmasın diye kapının önünü süpürerek gün boyu huşu içinde ifa etmeye çalışanlar nasıl beceriyor bu dirayeti her gün devam ettirebilmeyi? Cevabı yine o sanatta saklı;sevebilme sanatı! Kendini geride bırakıp başkasına varma niyetiyle yola çıkma çılgınlığını,menzile varana dek belki yorulma,yıpranma ama her adımda bir başka gönül toprağına varabilme olasılığının heyecanıyla yürümeye devam etme cesaretini gösterebilmenin tek yolu birilerine sevgi besleyebildiğin ilişkiler kurmaktan geçiyor. Bu ilişkiler belki romantik kadın/erkek ilişkileri olarak canlanıyor ilk etapta zihnimizde lakin bence ona sıkıştırılmayacak kadar yüce bir konsept aslında. Bir sevgiliyi layıkıyla sevebilmek için önce kendini sevebilmeli kişi,bu üretken bir sevgi olmalı mutlaka.Her biçimiyle zenginleştirmeli sahibini,yeni dünyalar açmalı,yeni dünyalar açılma potansiyeli sağlamalı. Fromm diyor ya kitapta : “Sevgi sevdiğimiz şeyin yaşaması,gelişmesi için duyduğumuz etkin ilgidir.” diye. Tam da öyle olmalı. Kişi kendinde deneyimlediği bu etkin,üretken,özgürleştirici deneyimi bir başkasına taşırabilmeli sonra. Bunu dostlarıyla deneyimlemeli mesela;dostlukları insanı öyle bir ‘canlı’ sevgiyle beslemeyi başarabilmeli. Sonra her gün yaptığı iş nedeniyle gördüğü insanlar,gün içinde şöyle ya da böyle temas ettiği herkes,bacağına sürtünerek geçen kedi,binlerce km uzakta da olsa varlığını duyumsayabildiği bir orman,bir uzak göl... için böyle etkin sevgiler üretebilmeli insan. İşte o zaman sevme sanatının ifa edenlerinden biri olabilir bana göre. Sıra bir gün sevgiliye geldiğinde tüm bu hazırlıklar,tüm bu sanatla yoğrulmuş ruh,tüm bu eğitimli karakter akacak mecrasını bulmuş olmalı böylece. Bu sevgiden kendini ve sevgiliyi aşan,tarihe anlamlı izler bırakacak bir şeyler kal malı böylelikle. Aksini ben tahayyül edemiyorum.Aksini bir sevgi olarak değil bir tutku olarak anlamlandırıyorum.Tutku;adı üstünde tutuklayan şey. ‘Benim olsun’cu sözüm ona sevgi! Bunda huzursuz edici bir şeyler var. Etkin bir ilgiyle,ilgili bir sorumlulukla,sorumluluk yükleyen bir bilişle sevmek varken aksi bana yazık etmek gibi geliyor. İşte bu kitap bana,uzun bir anestezi dönemi altında yaşadığım ayların sonunda gelen tatlı bir köy sabahına uyanma gibi hissettirdi. Beraberinde yaşadığım şeyler,Fromm’un eşi Annis ile olan doyurucu sevgisinden edindiği güzelliklerle bu kitabı yazmaya girişmesi gibi beni de uzun bir aradan sonra yazmaya itti. Kendimi Erich Fromm ile eşitlemeye çalışacak densizlikte değilim ama sevme sanatının öğrencisi ve bir gün mahir bir ifa edicisi olabilmek duası ve çabasındaki birisi olarak onu anladığımı söyleyebilirim. Okunması,düşünülmesi,yaşanması ve bir gün herkes tarafından kabullenilip uygulanmaya değer görülmesini bekleyeceğim bir kitaptır ve böylece tavsiye edilir.
Sevme Sanatı
Sevme SanatıErich Fromm · Say Yayınları · 202018,7bin okunma
·
36 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.