Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

448 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
7 günde okudu
Okudum.. Bitti.. Bitmesine ayrı üzüldüm, hikayeye ayrı, bu kitaba bu kadar geç kalmış olduğuma ayrı.. Ayfer Tunç ne yaptın dedim, ne yaptın.. Müthiş bir kitap yazmakla kalmamış ki sadece. İnsanın hafızasına kazınacak bir kitap yazmış. Öyle ki sona doğru yaklaştıkça yavaş okusam da bitmese diye düşündüm. Ama bitti.. Bitmesini istemediğim her güzel şey gibi.. İnceleme yaparken kitabı özet geçmeyi hiç sevmedim. Güzel olduğunu dile getirmek yeter diye düşündüm hep. Okuyacak olana yol göstermesi için o da.Sonuçta okuyacak olan zaten kurguyu, karakterleri, yazarın dilini, kitaba hakimiyetini görecekler. Ben daha çok kitabın bende yarattığı etkiyi, hayatımla nasıl özdeştiğini, bana anımsattıklarını, yasadığım şeylere nasıl benzediğini yazmak istiyorum. O yüzden bu kitabı, bu harika kitabı zamansal olarak hayatıma bölerek inceleyeceğim. İncelemek adına o kadar fazla not aldım ki birleştirmek zor olacak :) Bir süredir ( şu bir süredir ifadesinden hiç hoşlanmam aslında ) kendimi kalabalık içinde yalnız hissediyorum. Çoğumuzun yaşadığı şey bu. Farklı aralıklarla. Ben bu aralar daha çok hissediyorum bunu. Uzun süreli oluyor bu his. Hadi hissettim, yalnızım bit diyince bitmiyor da gitmiyor da. Bırakmıyor yani peşimi. Sarıp sarmalanmışım. Bu sebeple mi bilmiyorum aslında şu an hissettiğim şeyler. Çoğu kadını mutlu edecek olaylar yaşasam da mutlu olamıyorum. Geçen oturdum bunu sorguladım. Bazen olur ya bazı günler özel olur. Özel bir gündü. Benim anımsamadığım. Aslında unutmam bu tarz şeyleri çok nadirdir. Unutmuşum işte. İş yerinde güzel bir şeyle karşılaştım. Dedim ya çoğu kadının mutlu olacağı türden bir şey. Ben neden o çoğu kadın kategorisinde değilim ? Neden dümdüz bir hayatım yok dedim. Neden ben yetinmeyi bilmiyorum, neden bana bazı şeyler yetmiyor ? Neden ben mutlu olamıyorum ? Herkesi heyecanlandırabilecek şeyler benim neden içimi titretmiyor ? Kelimelerim çıkıp birilerine çarpsın istemiyorum. Bu yüzden yanıtları dile getirmiyorum ben. Korkuyorum sanırım. Cevaplarımdan, cevaplarım sonrasında yapacaklarımdan. Güçlü müyüm, değil miyim neyle nasıl savaşacağımı bilmeden üstelik. Belki bunlara bağlı olarak belki de kendimi tanıma yolunda attığım adımlara bağlı olarak çok çabuk fikirlerim değişiyor. Bazen de duygularım. Ana karakter Sanem gibi. Körü körüne birine bağlı hissedip, ona bağlı kalıp sonrasında yan yana geçince bile tepki vermeyecek kadar duyarsız olmak gibi. Uçurumsal şeyler. Eee bu nasıl uçurum diyebilirsiniz. Böyle bir uçurum :) Bazen neşem taşıyor bazen gülümsemek dahi istemiyorum. Bu hayatın içinde var olma çabası sanırım. Belki biraz eksik, biraz yanlış, şehre yeni gelmiş yabancının doğru yolu bulma çabası gibi kendimle çabam. Böyle anlarda ( mutlu olmam gereken ama içimin titremediği anlarda) kalbimde asit gibi keskin bir öfke dolanıyor. Tam olarak neye, kime bu öfke bilmiyorum. Bu şekilde hissetmek doğru mu bilmiyorum. Hissin doğrusu yanlışı olur mu bu konuda bile bir fikrim yok. Hep aralardayım, arafta. Kalben ne istediğimi bildiğim anlarda bile hep dilimde " amalar, ya öyle olmazsalar,doğru mular,yapmalı mıyımlar " gibi gibi. Hayatıma bir noktada müdahale eden bir kadın vardı. " Ama Meltem sen hep böylesin, seni ilk tanıdığım zaman da böyleydin " diyen. ( Belirsizlik üzerine yapılan bir konuşmaydı. ) Ne kadar haklıymış. Ne istediğini bilmek ile ilgili değil bu kesinlikle. Ne istediğini bildiğini kendine söyleyememek. Korkaklık mı ? Evet, biraz.. İnsan yaşamında belki de en karmaşık şey bu - duygular- İnsanı insan yapan en yegâne şeyler işte. Vicdan, acı, neşe, öfke, aşk. "Her acı unutulmuyor " ne kadar doğru bir cümle değil mi ? " Acı" bazen insanın içini delip geçiyor ve sen sadece baktığınla kalıyorsun. Biri çıksa dese ki bana acılarından bahset. Sahi kimse de çıkıp acılarımı sormadı. Bazen o kadar çok anlatma ihtiyacı duydum ki birine, herhangi biri bile olurdu. Bir yabancı, yolumuzun hiç denk düşmediği biri işte sadece biri. En büyük üç acını anlat birlikte ağlayalım. Tepki vermesek bile olur aslında. Üniversite 2. Sınıftayken bir şey olmuştu. Pek akla mantığa sığan bir şey olduğu söylenemez gerçi. Aklı havada oluşumdan mı yoksa dikkatsiz oluşumdan mı hala bilinmez sürekli ya telefon düşürüyorum ya cüzdan :) O gün okuldan erken çıktık şükür trafiğe kalmadık ( Gölbaşı - Beşevler güzergahını düşünürsek bu mucize :) )gün efsane geçecek hadi Bahçeli'ye gidelim. Neyse gittik. Bahçeli benim için çok özel bir yer. Eğer ki konu konuyu bir daha açarsa bahsederim. Gittik bir güzel eğleniyoruz. (Yurda giriş saati hafta içi akşam 10. Hep aynı şeyi yapardık çeyrek kala olana kadar çıkmazdık hiçbir mekandan. Sonra koştur koştur. gül, gülmekten ağrılar girsin ) Mekana oturur oturmaz Özlem' in telefonu çaldı yabancı bir numara neyse açtı aaa öyle mi peki tamam geliyoruz. Nereye gidiyoruz kimdi o dedim. Cüzdanın nerde dedi çantamda diyemedim bunu soruyorsa kesin çantamda değildir o cüzdan. Alıştım çünkü :) O kadar çok kaybettim ki öncesinde cüzdanın içine yakınımda bulunan herkesin telefon numarasını,yurdun adını her şeyi yazdım. Şanslıyım ya ben her seferinde cüzdanım bana geri geldi. Neyse cüzdanımı bulan çocuk Gazi' de öğrenciymiş aaa sende mi biz de öyle. Hangi fakülte ? Hukuk mu ? Sahi mi ? Hukuk dedi Özlem :) Bizim yurt ile hukuk fakültesi arası minicik ( bu da benim ölçüm ). Ders çıkışı bizim güzergahtan geçerken bulmuş. Bir sürü hukuk ile ilgili soru sordum ayaküstü. Pişman mı oldu dersiniz :) İhtimal dahilindeydi ama cıks :) O da kütüphaneye çok gidermiş ben de çok giderim dedim. Bunlar yalnız hep ayaküstü muhabbeti :) Ben çoğu boş zamanımda Gazi'nin kütüphanesine giderdim. Efsane bir kütüphanesi vardır. Ertesi gün gittim. 1 saat kaldım. O gün aktivite dersi vardı Rekreasyon ile ilgili. Okula gidicektim tam çıktım bizim cüzdancı çocuk. Cüzdancı çocuk dedim çocuğa hukuk ile ilgili bir sürü şey sorup adını sormamıştım o da sormadı gerçi :) Adının Mert olduğu söyledi. Biz o günden sonra kütüphanede kitap okuyan iki arkadaş olduk. Her acı unutulmuyor cümlesinden buraya geldim. Gelme sebebim vardı elbette. Kütüphanede serbest çalışma alanları vardır Gazi' de okuduğumuz kitaplar hakkında rahatça konuşabiliyorduk bu sayede. Genç Werther'in Acıları ile ilgili konuştuk. Bu kitap yüzünden bir sürü intihar olmuş dedi." İnsan kendi acısını başka bir şey ile nasıl böyle özdeştirir demek ki her acı unutulmuyor " dedi. Kitabı üç kere okudum neden insanlar intihar etti hala anlamadım :) O kadar güzel zamanlarmış ki şimdi kendime kalacağım bir zaman kırıntım bile yok ! Bir gün ona hafızamdan silemediğim beni hala acı içinde bırakan bir görüntüden bahsettim. Nasıl bunca zaman sonra bile buna üzülebiliyorum ki ben Mert ? İnsansın Meltem.Bu acımı insan oluşumun arkasına sığdırdım. En derin sırlar yabancılara verilirmiş. En derin acımı paylaştım. Hala acıyan bir şey var bir yerlerde.. O dönemde birçok şeyi özlerdim. Bunların hiçbiri memleketime dair şeyler değildi. Denizi aramadım hiç mesela. Eksikliğini bile hissetmedim. Ankara'yı seviyor oluşumun bir sürü nedeni vardı. Şimdi de denizi olmayan bir yerdeyim. Ama tüm özleme dair şeyler memleketime çıkıyor. Ve buna sadece tek bir insan sebep oluyor. Benim hayata bu denli güzel bakmama, mutlu olmama sadece bir insan. Evet yüzlerimiz yok, ellerimiz, dokunabildiğimiz tenlerimiz. Sadece kelimelerimiz var. Kelimelerimizin açık anlamları, kapalı anlamları, bize çağrıştırdığı şeyler.. Bizi zincirlerle bir arada tutan, bağlayan, belki bu sebepten ayıran kelimelerimiz. Mesela ben ona söylediğim güzel bir cümlenin bir sürü dağ aştığını, ona ulaşmak için bir sürü yol geçtiğini düşünüyorum. Bizi birbirimize bağlayan cümleler sonrasında bizi ayırıyor ne kadar garip değil mi ? Anlatması çok zor bazen bazı duyguları. Aklımda ikimize dair o kadar çok şey var ki. Bunlar sadece anı değil. Anılardan çok yaşayamayacağımız şeyler dolduruyor zihnimi. Ya da bunca zaman geç kaldığımız şeyler. Bu kadar geç kalmak zorunda mıydık ki biz ? Her olay, her yaşanmışlık insana bir şey anlatırmış. Ben mi hala neden kısmını idrak edemiyorum ? İçimi bir yokluk duygusu kaplıyor her gece. Olmayışı ile ilgili..İçimde kocaman bir oyuk var ne yaparsam yapayım boşluğun dolmuyor.. Eskiden dünyanın dibine düşsem derdim. Bu düşüş isteği birinin yokluğu ile ilgili değildi. Kimsenin yokluğunun acısı uzun sürmedi içimde zaten. Bu düşüş benim çocukluğum ile ilgiliydi.. Koparılmışlığım, sevgiden uzak oluşumla ilgili. Şu an dünyanın dibine düşüyorum.. Ölemiyorum, kalamıyorum sadece düşünüyorum ve bu sadece birinin yokluğu ile ilgili.. Bunun farkına vardığım andan bu yana kendime acıyorum. Bunun egom ile ilgisi var mı yok mu bilemem. Bir küçük gülümseyişin içimde yangın etkisi yaratması.. Güçsüzlük mü bu ? Olmasın lütfen.. O aramızdaki zaman ve mesafenin kapanmayacağını düşünüyor, değiştirilemez ve birleştirilemez bir kaderimiz olduğunu düşünüyor belki. Bu yüzden aşktan değil de havadan sudan bahsediyor çoğunlukla. Ben ne düşünüyorum ? Ben gözlerini düşünüyorum, bakışlarını.. Çocuksu hallerini. Gülünce nasıl saatlerce bakılacak kadar harika bir yüzü olduğunu. Gerisi benim aklıma gelmiyor.. Yıllar önce zamanın acıyı soldurabilecek kadar güçlü bir olgu olduğunu idrak edecek yaşta ve olgunlukta değildim. Sonsuza kadar acı çekerim ben bu konuda dediğim şeyler yaşadım. Acı zamanla soluyormuş, ama yeri boş kalmıyor. Her olayda bir yenisi, sonra başka, başka.. Bu şekilde yol alıyoruz. Safi bir acı kadınım ben. Minicikken başlayan. Ama sadece benim bildiğim şeyler.. Güç bela kapattım ben de o kutuyu, kapatmak yıllarımı aldı benim de. İçindeki o acıyı saçsam toplayamam, içindekiler hayata karışır, kimse de anlamaz beni anlayamaz belki de, inanmaz.. Bazen kendimi sırlarla dolu bir kuyu gibi hissediyorum, ellerimi yukarı uzatıyorum ama o kadar yersiz bir hareket ki bu. Boğulmaktan korkmuyorum, korkum başka benim. Değişmekten korkuyorum, bunların beni ele geçirmesinden, hastalıklı bir insan olmaktan korkuyorum. O yüzden en çok kendimle konuşurum en çok kendimi dinlerim. Çünkü kimsenin en yakınım olduğunu düşünen insanların bile beni bütünüyle tanımasına izin vermem. Ben, benim içimi dışımı delip geçmiş her şeyi biliyorum. İçimi yakan her acıyı, unutamadığım, hafızamda kendine kocaman yer bulmuş görüntüleri. Ama bilmek beni kurtarmaya yetmiyor. Üniversiteden mezun olduktan sonra memleketime döndüm. Bana hiçbir iyi anı yaşatmayan, kaçmak için yer aradığım memleketim. Ama dönüş çok farklıydı. Güçlü, kendine güveni olan, hırslı, kimseye artık taviz vermek istemeyen genç bir kadın vardı kısaca başka biri olarak ayak bastım o şehre. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Çok değil sadece. Sarı adamla karşılaştım. Bir mekanda. Biraz konuşmak istediğini söyledi. Olur dedim. Bende görmeye alışık olduğu o tutkulu bakışı arıyordu belki. Verip verip benden geri aldığı o siyah taştan kalbin yerinde çok daha ağır olan bir taş olduğunu bilmiyordu. Nasıl yani, bitti mi dedi. Onca histen geriye tek mi bir şey kalmamış, mümkün müymüş ? Egoya bak. Mümkün.. Bütün mümkünlerin kıyısındayız. Tanımadığım birine bakar gibi baktım yüzüne. Gözlerimde ne sitem ne acı ne de başka bir duygu vardı. O gün kurtulduğuma sevinişim benim hayata yeniden başlamam adınaydı. Geriye dönüp baktığımda içimde kalan hiçbir duygu olmadığını gördüm. Her fırsatta gördüm bunu. Belki aşk değildi. Zaten hiç aşk olduğunu düşünmedim. Kitabın sonunda Umut öldü.. Her gece onun istediği ama benim deli gibi korktuğum şey.. Lütfen ona bir şey olmasın.. Ya' aburnee : Beni sen göm, senden önce ölmek istiyorum çünkü seni kaybetmeye dayanamam.
Aşıklar Delidir ya da Yazı Tura
Aşıklar Delidir ya da Yazı TuraAyfer Tunç · Can Yayınları · 20182,781 okunma
·
262 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.