Gönderi

Mektubum senli benlidir. Temel yalındır, sen dir.Sizler,sayınlar sonradan eklenmedir. Saygı için eklenmişlerse de zamanla bu anlamı yitirmişlerdir. Politikacılar ve izleyenleri bunu daha iyi bilirler. Politikacı, sayın der, arkasından sövgüleri ya da başka aşağılamaları sıralar. Bunu herkes biliyor artık. Kısacası, sen derkenbir hakaret amacım yok. Mektupta yer alan başka sözlerde de bu amaç bulunmaz. Hemen belirtmeliyim: Senin için, sol kesimi ele alarak böldün diyenlerden değilim, öldün diyenlerdenim. Öyleyse neden sana yazıyorum? Bunun kısa karşılığı şu: Bir kesim sürü, seni bugün de diri saydığı için ve sürüyü kurda yedirmeme yeteneğinden uzak olsan bile, çoban olma tutkusunun gözü dönmüşlüğü içinde bulunmandan dolayı. Pek az da olsa yararı olur umuduyla… Verdiğin ödünlerle öldün sen. Çağa, ileriye gözlerini yumdun, din ve gelenekler kesimini seçtin. Politika için üzerinde bulunur göründüğün çizgiyi yedin. Aklınla birlikte yedin, erdeminle birlikte yedin. Ne aldın karşılığında? Ya da ne alabilirsin? Alışılagelmiş sözle sorayım, değer mi? En büyük halk değil, en büyük Allah dedin. Dediğini basın yazdı, sen de yalanlamadın. Dine, imana sahip çıkan daha nice sözler aktarıldı senden. Eridikçe eridin, tükendikçe tükendin, küçüldükçe küçüldün. Ve öldün. Kokuyorsun da artık. Ama bu ölülük ve kokuşmuşluk içinde bile sende, pek az da olsa, dirilme olasılığı gördüğüm, belki de görmek istediğim için bunları yazıyorum. Senden en son aktarılanlardan: halka ters düşmemek koşuluyla laikliğe bağlıyız. Ya da bu anlamda. Ülkemizde çapı, düzeyi belli politikacı bunu söyler. Kuşku yok buna. Ama gerçek anlamda laikliğe bağlı ve çağdaş aydının böyle bir şey söyleyemeyeceğini sen de bilirsin. Laiklik ilkesini benimsemiş olan kimse, bir koşula bağlanmadan bu ilkeyi benimsediğini ortaya koyar. Hele, halkın dini duygularına, halkça benimsenegelmiş inanç ve geleneklerine ters düşmemek koşuluna hiç bağlanmaz. Laiklik bu koşulla getirilmemiştir. Böyle bir koşula bağlanılsaydı hiçbir yerde ve hiçbir topluma getirilemezdi. Bu ilke, toplumdaki dine,inanca ve geleneğe rağmen, benimsenip getirilmiştir. Ters düşerek!… Düşünsene, ülkemizde, laikliğin getirildiği dönemde değil, bugün bile, halk kesiminde büyük bir çoğunlukla İslam benimsenmekte. İslam’ın içinde Şeriat’da var. Dahası: Şeriat, İslam’ın kendisidir. Öyleyken, ters düşmeden, laiklik ilkesini nasıl savunabilirsin? Bir parçacık kaldıysa erdemini kullanarak söyle; savunabilir misin ters düşmeden? Kaldı ki, ters düşmekten kaçınan kişi çağdaş olamaz, aydın olamaz. Aydınlar adı verilmiş sürüye katılmış olsa bile…Çağdaş ve aydın kişi değiştiricidir. Değiştirmezlerse, ters düşmesiz olmaz. Değişmeden ve değiştirmeden yana olan kimse, dinin ve geleneklerin değişmez kalıpları içine girmez, girerse işlevini üstlenmez. Gerektiğinde kalıplara, kurallara meydan okur. Doğaldır ki, bu arada birçok ters düşmeler, incinmeler, incinmeler olur. Kaçınılmazdır bu. Sen bunları bilmez olur musun?
Kaynak YayınlarıKitabı okudu
·
21 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.